Black Mirror Senaryosu Olabilecek 7 J. G. Ballard Öyküsü
“Ama hiç olmazsa yollar mükemmeldi. Bu topluma yöneltilebilecek eleştiriler ne olursa olsun, yol yapmayı iyi bildikleri su götürmezdi. Sekiz, on, on iki şeritlik otoyollar tüm ülkeyi ağ gibi sarıyor, yaya üstgeçitlerinden şehrin merkezindeki dev otoparklara giriyor ya da geniş banliyö yollarına ayrılıp alışveriş merkezlerinin çevresindeki park yerlerine ulaşıyordu.” -Bilinç Eşiğini Atlayan Adam isimli öyküsünden.
Black Mirror, insanın teknoloji ile olan münasebetini çeşitli açılardan elen alan ve geleceğimize kara bir ayna tutan oldukça başarılı bir mini dizidir. Charlie Brooker önderliğinde İngiliz Channel 4 kanalında yayın hayatına başlayan dizi, günümüzde Amerikan Netflix kanalında izleyiciyle buluşmaya devam etmektedir. 6 sezon ve 1 özel bölüm olmak üzere toplamda 28 bölüme sahip olan dizinin ana kurgusu, insanların hayatına nüfuz etmiş olan teknolojik araçların iyi yanlarına ek olarak kötü yanlarının da bulunduğunu izleyiciye kanıtlamak.
Cep telefonu, tablet, bilgisayar, televizyon gibi araçların ve bu araçların getirisi olan yapay zeka, arttırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik, sosyal medya gibi olguların olumsuz yönlerine değinirken izleyenleri geren bir yapıya sahip olan Black Mirror hakkında daha detaylı bilgi için ilk 2 sezonu içeren şu yazımıza ve 3. sezon hakkındaki şu yazımıza göz atabilirsiniz.
Black Mirror’da anlatılan distopik hikayeler hiç kuşkusuz aktif bilimkurgu okurlarına yabancı gelmeyecektir. Daha önce kimi bilimkurgu yazarlarının roman ve öykülerinde rastladığımız senaryoları dizide görmek okurlar nezdinde büyük bir ayrıcalık anlamına geliyor. Isaac Asimov, Stanislaw Lem, Arthur C. Clarke, Philip K. Dick, Robert A. Heinlein, Kurt Vonnegut, Ursula K. Le Guin gibi yazarların yapıtları arasında distopik olanlarına da rastlıyor ve büyük bir keyifle okuyoruz. Kabul etmek gerekir ki, aynı zamanda Yeni Dalga Bilimkurgu’nun da kurucularından olan James Graham Ballard teknoloji karşısında insanı anlattığı eserleriyle tüm bu yazarlar içinde bir adım öne çıkmayı başarıyor.
Türkiye’de Öteki Dünya, Gökdelen, Çarpışma, Güneş İmparatorluğu, Beton Ada gibi kitaplarıyla tanınan J.G. Ballard’ın mini öyküleri de en az romanları kadar kalite kokmaktadır. Al Kumsallar ve Yakın Geleceğin Mitosları isimli 2 adet öykü derlemesini dilimizde okuma şansına sahip olduğumuz Ballard, kimi öyküleriyle günümüzün kült dizisi Black Mirror’ı andırmaktadır. Bu 2 derleme haricinde birkaç öykü derlemesi ve edebiyat dergilerinde de karşımıza çıkan Ballard’ın, okurken akıllara Black Mirror’ı getirebilecek 7 öyküsünü derledik.
1. Savaş Tiyatrosu
Yakın Geleceğin Mitosları isimli kitapta yer alan bu öyküde, gelecekte geçen bir savaşı kendi hayal gücü ile betimlemeye çalışan Ballard, çok önemli noktalara parmak basıyor. İnsanlığın gelecekte yaşanabilmesi muhtemel savaşlarda nasıl bir noktada olacağını gösteren trajikomik bir öyküye imza atıyor.
“Birleşik Krallık üç yüz yıl sonra yeniden bir savaşa sürüklenebilir mi?” diye soruyor Ballard ve muhtemel bir savaş senaryosu kaleme alıyor. Süregiden işsizlik, ekonomik durgunluk, git gide kesinleşen sınıflar arası ayrım gibi nedenlerle ülkenin iç savaşa sürükleneceğini düşünen Ballard, ABD’nin de müdahalede bulunacağını öngörüyor.
Televizyon aracılığıyla bir savaşa tanıklık etmek, akıllara Black Mirror’ı getiriyor.
2. Motel Mimarisi
Yine Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Yakın Geleceğin Mitosları içinde yer alan bu öyküde topluma ve teknolojiye dair çok keskin bir eleştiriye imza atıyor Ballard. Black Mirror’ın yeni bölümü olsa kimsenin itiraz etmeyeceği bir senaryo ortaya koyuyor.
Ballard, öyküde kendisine ve topluma yabancı kalmış Pangborn adlı bir karakteri tanıtıyor bize. Yıllarca yalnız yaşamanın insana ne gibi olumsuzluklar katacağını ve bunun sonucunda gerçekleşmesi muhtemel olayları irdeliyor. Tüm işlerini dört duvar arasında halleden ve yaptığı tek şey televizyon ekranlarını seyretmek olan Pangborn, nasıl bir bedel ödeyecektir? Hataları doğru yolu bulmasını sağlayacak mıdır yoksa artık çok mu geçtir?
3. Bilinç Eşiğini Atlayan Adam
Her zamanki klasik Ballardian tarzında diyebileceğimiz bu öykü, Metis Yayınları‘ndan çıkan ve çeşitli bilimkurgu yazarlarını bir araya getiren Korkunun Bütün Sesleri isimli öykü derlemesinde yer alıyor. Okura Black Mirror hissi vermesindeki en büyük neden ise şüphesiz tüketim kültürü ve reklamcılık anlayışının artık hayatımızın her anına nüfuz etmiş olmasıyla ortaya çıkıyor.
Distopya sınıfına sokabileceğimiz bu öyküsünde Ballard, tüketim çılgınlığını masaya yatırıyor. Gelecekte reklam kampanyalarının çok daha çılgın boyutlara ulaşacağını ve insanların kendi iradeleri dışında alış-veriş yapacaklarını söylüyor. Kafamızı çevirdiğimiz her yerde reklam tabelaları göreceğimizin ve bu durumun artık sıradan bir hal alacağının bilincinde olmamızı istiyor. Kullanılan her şeyin kullanım süreleri de sırf yenilerinin alınabilmesi adına kısaltılmış durumda. Bu da şu an içinde yaşadığımız dünyayı çok iyi özetliyor doğrusu.
“Parçalanana kadar aynı arabayı kullanmıyoruz. Her şey için geçerli bu, televizyonlar, çamaşır makineleri, buzdolapları.”
4. Yoğun Bakım Birimi
Bu öykü de kendisine Yakın Geleceğin Mitosları isimli öykü kitabında yer buluyor. Tamamen teknoloji ile çevrelenmiş bir geleceğin anlatıldığı bu öykü, hem gerilim hem de distopik kurgusu ile yine Black Mirror’ı anımsatıyor.
İnsanların birbirini görmediği, aklınıza gelebilecek her türlü şeyin bilgisayarlar aracılığıyla yapıldığı korkunç bir gelecek. Öykünün anlatıcısı ise bir doktor. Kendisine muayene olan Margaret adlı bir kadınla hayatını birleştirme kararı alıyor ve bunun sonucunda da iki çocuğu oluyor: Karen ve David. Tam 10 yıl sonra, birden bire birbirlerini canlı olarak görme kararı alan aile fertleri heyecanlıdır… Sonucunda yaşananları da düşündüğümüzde, vurucu bir öykü olduğunu söylemek mümkün.
“İlgi ve bağlılık mesafe gerektiriyordu. Zarafetle aşka dönüşebilen gerçek yakınlığı insan ancak belli bir uzaklıkta bulabiliyordu.”
5. Stüdyo 5, Stars
Ballard’ın, yapay zekanın gelişip insan duygularının ikinci plana atıldığı bir geleceği anlattığı bu öykü, keskin bir eleştiriyi de beraberinde getiriyor. Al Kumsallar isimli öykü derlemesinde bulunan ve makinelere muhtaç olma temasını işleyen öykü, insanı pasifleştirmesi açısından akıllara Black Mirror’ı getiriyor.
Gelecekte şairler şiirlerini elle değil, VT adı verilen makineler yardımıyla yazmakta ve bu şekilde yayımlatmaktadırlar. Öykünün geçtiği Al Kumsallar isimli yere gelen ve Stüdyo 5, Stars’da yaşamaya başlayan Aurora Day adlı kadın sistemin dayatmasını reddedip şiirlerini elle yazmayı tercih etmektedir. Öykünün anlatıcısı ise bir derginin editörlüğünü yapmaktadır. Aurora’nın gönderdiği şiirlerin yayımlanmaya müsait olmadığına karar verilir. Şair kadının yapmayı amaçladığı şey ise geleceği yeniden yazmaktır ve devreye koyduğu plan olumlu yönde ilerlemektedir.
“Bugün şiir ölü, ama bunun nedeni o makineler değil, şairlerin gerçek esinlerini aramaktan vazgeçmiş olmaları.”
6. Tebessüm
Ballard’dan, distopik dizi Black Mirror’ı akıllara getiren bir öykü daha. Yakın Geleceğin Mitosları’nda bulunan ve gelecekte bilinç aktarımı, ölümsüzlük gibi temalara atıfta bulunan bu öykü de yine geleceğin insanının teknoloji karşısındaki tutumu hakkında bizlere ip uçları veriyor.
Gelecekte, yaşamış kadınlardan yola çıkılarak tasarlanan ve gerçek süsü verilen heykelimsi objeler bulunmakta. Bu objeler tasarlandıktan sonra mağazaların raflarında sergilenmektedir. Öykünün baş karakteri ise, günün birinde vitrinde gördüğü Serena Cockoyna’i satın alarak Chelsea’deki evine getirir. Hoş bir tebessüme sahip Serena, sahibini etkisi altına alacak ve aralarındaki ilişkinin seyri zamanla bir hayli değişecektir.
7. Stellavista’nın Bin Düşü
Al Kumsallar’da yer alan öyküde teknoloji yardımıyla cansız nesnelerin bile canlı bir formata büründürülmesi ve arttırılmış gerçeklik temaları üzerinde duruluyor. Bir Black Mirror bölümü olsa hiç de sırıtmayacak olan bu kısa öyküsünde Ballard, okuruna yine çok aydınlık bir gelecek portresi sunmuyor.
Howard ve Foy çifti, Al Kumsallar’da ikamet etmek için ev aramaktadırlar. Geleceğin evleri psikotropiktir, bu da eski sahiplerinin belleklerini hafızalarında tuttukları anlamına gelmektedir. Ev el değiştirse dahi anılar ve ruhlar her daim evin içinde gezinmekte ve bu durum da ev canlıymış izlenimi yaratmaktadır. Psikotropik bir ev tutan çifti zor günler beklemektedir; zira evin eski sahipleri çok da tekin insanlar değildir.