19 Ekim 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Bölgesel Güç’ Türkiye

Cengiz Köse

Cengiz Köse

Gazete Yazarı

A+ A-

Türkiye deprem felaketiyle karşı karşıya kaldığı günlerde, Viyana’da dikkat çekici bir konferans gerçekleşti. “Bölgesel Güç Türkiye” konulu konferansı online dinledikten sonra, aldığım bazı notları biraz gecikmeyle sizlerle paylaşmak istiyorum.                                                                                                                               9 Şubat’ta AIES (Avusturya Avrupa ve Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü) tarafından tertiplenen etkinliğin konukları, Avusturya’nın eski Ankara Büyükelçisi Dr. Klaus Wölfer, Avusturya’nın eski BM Elçisi Dr. Martin Sajdik ve Ankara Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’ydı.
4. Viyana bölgesinde bulunan Viyana Diplomatik Akademisi salonunda organize edilen “Bölgesel Güç Türkiye” (Regionalmacht Türkei) konulu konferansın moderatörlüğünü, AIES Başkanı Dr.Werner Fasslabend ve açılış konuşmasını akademinin müdürü Emil Brix yaptı. Açılış konuşmasıyla birlikte, Türkiye’deki depremde yaşamını yitiren binlerce yurttaş için, 1 dakikalık saygı duruşu yapıldı.
Konferansın ana başlıkları şöyle özetlenebilir;
Avrupa’nın batısı hariç her yanı sorunlu,
Türkiye’yi çevreleyen coğrafya kaynıyor,
İmparatorluklardan bu yana Avrupa ve Türkiye’nin önemi,
Türkiye’nin Avrasya ve Türk devletleriyle ilişkisi,
AB açısından Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumu,
ABD ve Türkiye arasında sorun,
Kıbrıs meselesi,
Genel seçimler ve Türkiye’nin geleceği.

Daha düne kadar Türkiye’yi ‘gelişmekte olan ülkeler’ kategorisinde değerlendiren Batı, şimdi ‘Bölgesel Güç’ kampında görüyor. Tarihten ders almadan, coğrafya ve stratejinin bir birine uyumu olmadan, olanaklarla koşullar örtüştürülemez ve ortaya çıkan sorunlar çözülemez. Bu bakımdan Avrupa’nın ve Türkiye’nin bugünkü durumuna dikkat çekiliyor. AB’nin batısında açık okyanus olduğundan dolayı buradan tehlike beklenmiyor. Ancak doğusunda patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı, kuzeyde AB’yi besleyecek enerji boru hatlarının engellenmesi ve güneyden göç dalgaları, krizler vs. genel olarak AB ekonomisine büyük zarar veriyor.
Avrupa’nın ikinci büyük komşusu olan Türkiye ‘stabil’ yani sağlam duruyor, fakat etrafı ‘kaynıyor ve istikrarsız’ şeklinde yorumlanıyor. Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile birlikte, toplam 16 kriz bölgesinden söz ediliyor. Bunu özetleyecek olursak, en başta Suriye’nin kuzeyi, Irak’ın kuzeyi, Yunanistan’a NATO’nun silah yığınağı, Akdeniz ve Karadeniz’de ABD üsleri istikrarsızlığın kaynağıdır denilebilir. Devamla Türkiye 360 derece dış politikaya mecbur kaldığı vurgulanıyor.

Tarihin derinliği ne kadar keşfedilirse geleceğe o kadar uzanılır.
1. Dünya Savaşı’na kadar kıtalar üzerinde egemenliklerini sürdüren imparatorluklardan söz edilerek, şu örnekler sıralanıyor;
“Roma Katolik, Almanya Evangelist, Çarlık Rusyası Ortodoks ve Osmanlı’da Sünni İslam dünyasına hakimdi. Bu denge arasında Avrupa’nın en büyük şehri İstanbul’u elinde bulunduran Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşı’na kadar ‘Doğu Roma’ rolünü oynadı. Ancak dengeyi daha sonra ulusal ve milli karakterli Kemalist Türkiye değiştirdi.”

Türkiye’nin 21.yüzyılda nerede yer alabileceği analiz edilmeye çalışılıyor. Yerel milliyetçiliğin Türkiye için tehlike içerdiği tespit ediliyor. Ancak ortak dil birliğinin altı çizilerek, 200 milyonluk Türk birliğinin coğrafyasına dikkat çekiliyor. Diğer yandan TSK’nın sınır ötesi harekâtları, dron üretimleri ve benzeri örneklerle teknolojik ilerlemeye vurgu yapılıyor.
Teknolojide THY’nin en modern hava yolu olduğu ve Afrika gibi sahalarda 1 numaraya yükseldiği belirtiliyor.
Günümüzün baş çelişmesi olan ‘tek kutuplu ile çok kutuplu dünya’ geriliminde, Türkiye ve Rusya’nın dış politikasının örtüştüğü, AB – Rusya arasında Türkiye’nin denge gücü olduğu ve Türkiye’ye yakınlaşmanın ortak çıkar getireceği aktarılıyor. Türkiye’nin 2022 yılındaki en büyük ticari ortağının yine Rusya olduğu şu nedenle açıklanıyor: “Ambargo ve yaptırımlar bir ülkenin kendi ayakları üstünde durmasını sağlıyor.”  Devamla Türkiye’nin ‘Bölgesel Güç’ konumu şöyle tarif ediliyor;
“Türkiye artık AB üyeliğine ısrar etmiyor, NATO’nun ilerlemesini engellemiyor, güvenlik üretiyor ve her yerde varlığını gösteriyor. Aynı anda AB’de, Şanghay’da, Afrika’da ve Arap dünyasında olabiliyor. Hükümet değil, coğrafya Türkiye’yi yönetiyor.”

Avusturya’nın Ankara ve BM eski büyükelçileri kendi tecrübelerinin yanı sıra, iki ülke arasında sıfır sorun yaşandığını ve bunun dayanağının 1924 Avusturya Türkiye dostluk antlaşması olduğunu paylaşıyorlar.
Ancak konu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Türkiye ilişkilerine geldiğinde, şu ilginç açıklamalar yapılıyor:
“ABD ve Türkiye arasında sorunlar var, ama bir birinden vaz geçemiyorlar. Örneğin Türk ordusu ABD normlarına göre yapılandığı için, Çin ve Rusya’yla uyum sağlaması zor, çünkü demografik ortam ve sınırlar değişiyor. Fakat doğuya yakınlaşması mümkün.” Devamla şu çarpıcı yorum aktarılıyor: “Türkiye ve ABD gün boyu şiddetli geçimsizlik sürdüren eşler gibiler, ama gece ‘aynı yataktalar’. Bu durumda kim erkek kim kadın veya eşcinseller mi? sorusu akla geliyor. ”

60. yılında Türkiye – AB’ye girme hikayesinde öne çıkan sadece net bir tutarlık vardı. O da İngiltere’nin Türkiye’nin AB’ye katılma talebini desteklemesidir bilgisi, aktarıldıktan sonra konu Kıbrıs ve Ermenistan ilişkilerine de geldi. Son bölümde şu dikkat çekici açıklamalar paylaşıldı: “Kıbrıs Rum ya da Türk değildir, Kıbrıs’ta bağımsız bir cumhuriyet vardır. 2004’de halk oylamasında Annan Planı kapsamında, birlikte yaşam öngörülüyordu. Nihayet bu formüle istinaden iki halk kendi içerisinde oylamaya gitti. Türkler % 65’le evet derken, Rum’lar % 75’le hayır oyu kullandı. Böylece Kıbrıs’ta ulus yok, Türkçe ve Rumca konuşan iki topluluk var.”
Konuya paralel olarak Ermenistan ile Türkiye sınırının Rusya tarafından kontrol edildiği ve tren yolunun faaliyetine ayrıca dikkat çekildi.
Salonda bulunan ve genelde akademisyen, diplomat, elçi, dışişleri yetkilileri, üniversite öğrencileri ve stratejistleri kapsayan katılımcılar, sorularını da yönelti.
Sayın Prof. Hüseyin Bağcı bir soru üzerine “Depremden 36 saat sonra bölgeye asker göndermenin yanlış karar olduğu ve bu süreçten itibaren, gelecek seçimde AK Parti hükümetinin % 50’yi aşması çok zor olacağı öngörülüyor. Genel seçimler anayasa gereğince mecburen yapılmalı. Bunun bir diğer sebebinin tek adam Başkanlık Sistemi’nin Türkiye’nin yararına olmadığı, sonuçta parlamenter sisteme geri dönmesinin daha doğru çözüm olacağı” yorumunu paylaştı.


FOTO ALTI: Michael Zinkanell,  Dr. Martin Sajdik, Prof. Dr. Hüseyin Bagcı, Dr. Klaus Wölfer, Dr. Werner Fasslabend (soldan sağa)