Bölünmüş kitleler
İlk bölünen kitle 1 Mayıs kitlesi oldu. Elbette bütün diğer şeyler gibi bu da alıştıra alıştıra oldu. Fakat kesin bir tarih vermek gerekirse, 2012 diyebiliriz. Dört büyük sendika o yılın 1 Mayıs’ını üç ilde beş ayrı alanda kutlamaya karar verdi. Sonraki yıllarda 1 Mayıs’lar her siyasetin kendi meşrebine göre kutladığı, türdeş olmayan gösterilere dönüştü. Bazı yerlerde karnaval havasında, bazı yerlerde Kürtçe ve Ermenice şarkılar eşliğinde ve LGBT (lezbiyen, gay, biseksüel ve transgender) bireylerin katılımıyla, bazı yerlerde “Vatan, Emek, Cumhuriyet” sloganlarıyla kutlandı. Ve bazı yerlerde, iyice abartılarak deve güreşi, cirit gösterileri, yağlı güreş müsabakaları, dualar ve toplu tekbirlerle süren “bayram havası içinde delimserek bir çeşitlilik” arz etmeye başladı.
Başka deyişle 1 Mayıs, işçilerin farklı sendikaların önderliğinde, meslek örgütlerini ve sol siyasi grupları da kapsayarak topluca bir araya geldikleri, işçi sınıfının ve bütün çalışanların taleplerini dile getirdikleri bir mücadele günü, İşçinin Emekçinin Bayramı olmaktan çıktı. Siyasî iktidar 1 Mayıs’ı resmî tatil ilan ettiği için pişman mıdır bilemeyiz. Fakat böyle olacağına hiç olmasa daha iyi olurdu. Sendikaları yozlaştırarak işçi sınıfını siyasi bir özne olmaktan çıkardılar. Zaten çağdaş ümmetçinin sosyolojisinde sınıf mücadelesi yok, “fakir fukara garip guraba”yı zekâta bağlama geleneği var.
Tarihî Günler
23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim gibi tarihî günler henüz 1 Mayıslar gibi sulandırılmadı. Gerçi hükümet ideolojik nedenlerle bu günlerin önemini azaltmaya, resmi törenleri terör ya da hava koşulları gibi bahanelerle kısıtlamaya çalıştı. Fakat bu kısıtlamalar Cumhuriyetçi kitlelerin yürüyüş kollarına katılarak, fener alaylarıyla, marşlarla yürümelerine ve Anıtkabir’i kitleler hâlinde ziyaret etmelerine engel olmadı. Halkımız ulusal bayramları bölünmüş bir kitle halinde fakat ortak inanç, güven, onur, vakar ve saygıyla kutluyor.
Geçen Pazar günü Ankara’da yapılan Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında dört ayrı yürüyüş korteji saptadım. Çankaya Belediyesi’nin bandolu meşaleli Cumhuriyet Yürüyüşü’nü, yurttaşların Anıtpark çevresinde yağmur altında izlediği Candan Erçetin konserini de bu yürüyüşlere ekleyebiliriz. Elbette Ankara’da yapılan yürüyüşlerin en anlamlısı, benim de liseli arkadaşlarla yürüdüğüm TGB yürüyüşüydü. Anlamlıydı çünkü Samsun, Amasya, Erzurum, Sivas güzergâhını izleyen uzun bir bilinçlendirme/hatırlatma yürüyüşünün son aşamasıydı ve diğerlerinin aksine devrimci bir programın ifadesiydi.
Fakat soru ortada duruyor: Ulusal bayramlarda neden bölünüyoruz? Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkan, laikliği ülkemizin en öncelikli meselesi olarak gören, bilimsel ve laik eğitim isteyen kitlelerin tek bir büyük miting ve Anıtkabir’e yürüyüş yapacak yerde, metal polis barikatlarıyla labirent gibi örülmüş caddelerde ayrı konvoylar halinde fakat aynı sloganları atarak ve birbirlerine yan gözle bakarak yürümeleri şart mıdır? O gün Anıtkabir’i birkaç saat içinde 232.573 kişi ziyaret etmiş. 2007’de yapılan muazzam Cumhuriyet mitinglerindeki ziyaretçi sayısına (370.000) yakın.
Bir Yol Bulmak
Millî bayramlarda ve 10 Kasım’larda bütün katılımcı grupların birer temsilci vereceği bir Tertip Komitesi büyük kentlerde kitlesel miting ve yürüyüşler düzenleyebilir. Reis bile lafa “Aziz Atatürk” diye başladığına göre, hükümet nezdinde de bir sorun olmaması gerekir. Kürsü kurulur, her konuşmacı temsil ettiği grup adına Cumhuriyet Devrimlerini, laikliği, bilimsel eğitimi, günün anlam ve önemini kendince anlatır, taleplerini sıralar, ümmetçiliğe karşı ulusalcılığı savunur, gericiliğe karşı mücadele azmini güçlendirir. Böylece Atatürk bir resim, ikon ve sevgi nesnesi olmaktan çıkar ve bir mücadele bayrağı ve aydınlanma programı olarak kitlenin bilincinde yeniden doğar. Böyle bir ortam yapısı gereği turuncu bir renk alamaz.
Geçenlerde bir arkadaşım, “Ağbi, herkes cumhuriyetçi ve laikçi oldu” dedi ve ben bir başka arkadaşımın, “Laikliğe öncelik verirsen Amerika’nın çizgisine gelirsin” sözlerini hatırladım. Birincisi fena halde sosyalisttir, ikincisi ise gerçek bir vatanseverdir. En azından ulusal bayramlarda ve 10 Kasım’larda bu arkadaşları ve bütün cumhuriyetçileri birleştirecek bir yol bulmak lazım. İyi bir başlangıç olur.