Borç almayı başarı sanan bir ülke: Türkiye
Dünkü hazine ihalelerinde Türk devletinin borçlanmaya devam edişini başarı olarak gösteren haberleri ve bunları televizyonlarda ciddi ciddi anlatan ekonomistleri görünce şaşırmamak elde değil.
Peki hazine ihalesinde ne olmuştu hatırlayacak olursak, ihaleye gelen talepler ihale miktarının 4 katına çıkmıştı ve gösterge 2 yıllık tahvilin yeniden ihracında bileşik faiz yüzde 8.98, gösterge 10 yıllık tahvilde yüzde 9.94, TÜFE’ye endeksli dokuz yıllık tahvilde reel faiz ise yüzde 2.55 olmuştu.
Bu borçlanma ihalesinin başarısı nedir derseniz, Moody’s’in not indirimi nedeni ile yukarıda belirttiğimiz faiz rakamlarının iki haneli olmaması imiş! Yani faiz yüzde ona vurmadı diye sevinmeliymişiz.
Kimse kusura bakmasın ama ben sevinecek bir yön göremiyorum. Neden mi?
1-O faiz yüzde ona vurmadıysa ilk önce yatın kalkın Amerikan Merkez Bankası FED’e dua edin ki, Eylül ayında faiz oranlarını artırmadı. Gelişmiş ülkelerde faiz hala ya sıfıra yakın, ya da Japonya gibi ekside. Hal böyle olunca sermaye sömürecek, borcuna sadık ülkeler arıyor ve yüzde 8,98 olan Türk tahvili ise onlar için şu an mükemmel bir kurban. Şu an diyorum çünkü ABD faiz artırma kararı aldığı an, sermaye ana vatanına dönmeye başlayacağı için, mevcut faizi 8,98’den yukarı çekecektir.
2-Bu ülkede tasarruflar yatırımları karşılamıyor, bu nedenle bankalar yurtdışı piyasalardan borç para bulup getiriyorlar. Bu amaçla Londra’ya gidiyorlar ve orada LİBOR (London Interbank Offered Rate) denilen faiz üzerine artı bir faiz vererek, bankalar arası para piyasasından borçlanıyorlar. Bu borçlanma oranı not indirimi öncesi ortalama LİBOR+0,80 civarı iken, şimdi LİBOR+1-1,5 olması bekleniyor.
Büyük bankalar aldıkları borçlarda ülkede not değişimi olması halinde LİBOR üzerine ekstra prim vermeyi taahhüt ediyor. Peki bankalar verecekleri bu artı faizi kime yansıtacak? Elbette fatura nihai kredi kullanıcısı olan vatandaşa ve firmalara çıkacak.
Bir ve iki numaralı açıklamaları unutun. İkisi de yanlış olsun. Birisi bana şunu açıklasın: “Nasıl bir mantık borç almayı başarı olarak görebilir?” Bu duruma yapabileceğim tek açıklama, doğru olanla kurulu olan bağın yitirilmiş olduğudur. Doğru olan “borç almak değil, borç vermek maharettir” ama bu doğru, üreterek değil, tüketerek büyüyeceğini zannedenler tarafından, yıllar önce bu topluma unutturulmuştur.