26 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Borçlanma ekonomisinin sonu - 2

Hakan Topkurulu

Hakan Topkurulu

Gazete Yazarı

A+ A-

Sistemin (Atlantik'in borçlanma ekonomisi) çalışma şekli şöyle; Atlantik sistemi hegemon ülkeleri merkez bankaları aracılığı ile diledikleri kadar para basabilecekler. Yani ABD doları, İngiliz sterlini, Avrupa Birliği avrosu, Japon yeni, Kanada doları, İsviçre frangı vb. gibi paralar gereksinim olduğu ölçüde basılabilecekti. Diğer ülke para birimleri ise çok kısıtlı miktarlarda basılacak, hatta basılmayıp bu ülkelerde Atlantik para birimlerini iç ticaretlerinde kullanırlarsa iyi iş yapmış olacaklardı. Hatırlanırsa biz de, az daha Gümrük Birliğine giriş dönemlerinde avro sistemine dahil olacaktık. Bu para birimlerine “uluslararası para” ya da “rezerv para olarak isim verilmiş, diğer ülke para birimleri ise “yerel para” olarak adlandırılmışlardı.

HERKESİN KEYFİ YERİNDEYKEN!

Atlantik hegemon ülkeleri tarafından basılan bu paralar sisteme “borç” olarak gireceklerdi. Merkez bankası parayı basacak, kendi ticari ve yatırım bankalarına bu parayı borç olarak verecekti. Burada kafasını senyoraj gelirine takanlar oluyor. Evet parayı basanlar müthiş bir senyoraj gelirine de el koyuyorlardı. Yani paranın basım maliyeti ile paranın üzerinde yazan nominal değer arasındaki fark o devletin kasasına giriyordu. Doğduğu, doyduğu ve yıkılacağı olarak özetlediğimiz sistemin yıkımına neden olacak işlem “borçlandırma” işlemidir. Bankaya verilen borç, banka aracılığı ile tüm dünyaya borç olarak dağıtılıyor. Başlangıçta herkes memnun. Dünya piyasalarında çok ucuz ve bol para çok cazip geliyor. Sistem içindeki tüm ülkelerde bol tüketim, ışıl ışıl yanan ışıkların sihirli cümbüşü insanları etkiliyor. Beton kuleler birbirleri ile yarışıyor. En yüksek binayı yapma yarışı başlıyor. Konut kredileri, bizde de en cazip şekilde tüketicinin önüne sunuluyor. Tüketici kredileri havada uçuşuyor. Herkesin keyfi yerinde.

BU KADAR PARA NE OLACAK?

Ama ilk olarak 2008 yılında olmak üzere, sistem alarm sinyalleri vermeye başlıyor. Borcun, saadet zinciri halkaları kırılmaya başlıyor. İlk kırılan ABD’de Lehman Brothers adlı banka. Bu batış sonrası sistemin yaralarını sarmak üzere para basma ve borç verme işleminde gaza basılıyor. Sistemi desteklemek için “0” faizli, hatta Avrupa ve Japonya’da “eksi” faizli krediler piyasaya büyük miktarlarda sürülüyor.

Fazla basılan paranın geri toplanması gerek. Bu büyük miktarları geri toplamaya ilk kez 2014 yılında başlandı. 2019 yılı Eylül ayında tekrar patlayan kriz, para basımını tekrar gündeme getirdi. 2020 başında başlayan pandemi, para basım ve borçlanma ihtiyaçlarını tekrar artırdı.

Bu kadar fazla para sorun olmaya başlayacaktı. Bu kez enflasyon sorunu Atlantik sisteminin başına dert olmaya başladı. Basılan büyük miktarlı para geri toplanmalı idi. Yoksa hiperenflasyon sistemi alaşağı edecekti. Atlantik sistemin lideri Amerikan Merkez Bankası FED, 2022 yılı Nisan ayında, dağıtılan paraları geri toplamaya başladı. Hem faizleri yükseltiyor, hem de paraları geri topluyordu. Durum acildi. Enflasyon ay be ay yükseliyordu. Her an kontrolden çıkabilirdi.

İPİN UCU KAÇINCA

İşte borç sarmalı bu kez başka türlü sorun yaratmaya ve makus sona doğru sistemi götürmeye başlıyordu. Borç bini aşmıştı. “Uluslararası Finans Enstitüsü'nün (IIF) 2022 yılında yayınlanan Küresel Borç Monitörü raporuna göre, küresel borç tutarı 303 trilyon dolar ile 2021 yılında rekor seviyeye ulaştı.”

Dünya bu saadet zincirinde ipin ucunu o kadar kaçırmıştı ki. Finansçıların en önemli kredibilite göstergelerinden olan borçlanma oranı yüzde 350’lerin üzerine çıkmıştı; “Küresel borç tutarının, ülkelerin GSYİH'sine oranı, 2020 yılında yüzde 360'ın üzerine çıkarak rekor kırmıştı. Pandeminin ekonomi üzerindeki etkilerinin oldukça fazla hissedildiği 2020 yılında merkez bankaları ülke ekonomilerini canlandırmak için büyük miktarda harcamalar yapmış ve 2020 yılında küresel borç tutarı ciddi oranda artmıştı. 2021 yılında ekonomik toparlanmanın ve yüksek enflasyonun da etkisiyle küresel borç tutarının GSYH'ya oranında iyileşme kaydedildi. 2021 yılında bu oran yüzde 351'e gerilemiş olsa da, pandemi öncesi dönemin 28 puan üzerinde kalan küresel borç oranı tarihsel standartlara göre çok yüksek seviyede bulunuyor. Bu oran, toplam küresel hasılanın 3.5 katına ulaşan bir borç miktarını işaret ediyor.”

Bankacılarda yüzde 20-30 borçlanma makul bir orandır. Bu oranın üstü dikkat edilmesi gereken kategoridir. Yüzde 350 asla kredi verilemeyecek, fiilen batmış olma işaretidir. Evet, sistem artık batıktı.

JAPONYA'YA DİKKAT!

Verilen kredileri (borçları) geri toplamaya başlamak ise zaten zayıf durumda olan sistemden hem nakdi geri çekmek hem de maliyetini yani “faizleri” artırmak, aslında şişmiş balona iğne batırmaktan başka bir şey değildi.

Ben televizyonda sistemin önce Atlantik ülkelerindeki “zombi şirketlerden” başlayarak patlayacağını. Ülke olarak da ilk işaretin Japonya veya İsviçre’den geleceğini ön gördüğümü söyledim. Japonya konusunda haklı çıktım. Japonya devleti borçlanmak için çıkardığı ve satmaya çalıştığı devlet tahvillerinin yüzde 50’sini kendi satın almak zorunda kalmıştı. Yani Japonya’nın borçlarını ödeyebileceğine artık kimse inanmadığı için herkes ellerindeki tahvilleri satmaya çalışıyordu. Satışa çıkan bu tahvilleri kimse almadığı için, Japon devleti panik çıkmasın diye bu tahvilleri kendisi alıyordu. Japon hisse senedi borsasında ise “Japon şirket tahvillerinin yüzde 7'sinin sahibi Japon Merkez Bankası idi. Aynı şekilde Nikkei hisse senedi borsasına güven kalmadığı için, borsada panik yaşanmaması uğruna Japon devleti borsadaki hisseleri satın alıyordu. Bir nevi kamulaştırma yaşanıyor.

YENİDEN PARA BASARLARSA...

Çarşamba günü Vatan Partisi Cezayir Temsilcisi Sn. Doğan Duyar, Batı Afrika ülkelerinden Gana’nın borçlarını ödemeyeceğini bildirdiğini yazdı. Gana küçük bir Afrika ülkesi. Ekonomisi dünyayı etkilemez. Dünyayı etkilemez, ama domino taşlarını yerinden oynatır. Gana borçlanma oranının yüksekliği nedeniyle tüm borçlarını yeniden yapılandırılıncaya kadar ödemeyeceğini bildirmektedir. Gana ekonomik olarak 2018 yılında 65 milyar dolar GSYİH olan bir ülke.

İşte borçlanma ekonomisinin kenarlarından dökülmeye başlayanlar. Japonya halen “eksi” faiz uygulamaya devam ediyor. ABD ve Avrupa dağıttıkları kredileri geri toplamaya çalışıyorlar. Zayıf ekonomiler kredi geri ödemelerinde sorunlar yaşamaya başladı. Türkiye’nin kısa vadeli dış borcu her ay rekor olarak açıklanmaya başladı. Atlantik sistemi ülkelerinden iflasların arttığına dair haberler gelmeye başladı. Bunun sonunda ABD ve diğer Atlantik ülkeleri tekrar büyük miktarlarda para basmaya başlayacaklar. İşte bu da oyunun sonu olacak.

Sistem sonlanıyor. İşte bunun için, biz de dahil birçok ülke altın satın alarak, depoluyor. Dünya rezerv paraları olan dolar, avro, yen vs. birden sistem dışı kalabilirler. Altın, yeni sistem oturuncaya kadar dış ticarette değişim aracı olarak kullanılacak gibi görünüyor.

Bugün hayal gibi görünen bazı değişimlerin ayak sesleri duyuluyor. Borçlanma ekonomisi yıkılıyor.

Vatan Partisi Atlantik