24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Borçlu ama mutlu

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu

Eski Yazar

A+ A-

Ülkemizde yıllardan beri hane halkı, işletmeler ve devlet borcunu borç bularak ödüyor. Herkes borçlu ve giderler gelirlerle karşılanmıyor. Aradaki fark sürekli borçla finanse ediliyor. Bu durumun kısa vadede bireylerin ve şirketlerin iflas etmesine yol açması kaçınılmaz. Devletler iflas etmiyorlar ama kapitalist sistemin daha fazla kölesi oluyorlar.

BORÇLA YAŞAYAN BİREYLER

Hane halkı, gelirlerine uygun bir hayat standardına razı olacağına harcamalarını yükselterek gider gelir arasındaki farkı borçla kapatıyor. Kredi kartları limitleri sanki gelir olarak kabul ediliyor. Bankaların kişilere verdiği ücret, maaş gibi kabul edilip kredi kartları fütursuzca kullanılıyor. Limitlerin yüksekliği prestij kabul ediliyor. Kredi kartının cepte olması büyük güvence sayılıyor. Çoğunlukla kimse aylık harcaması kadar bir ödeme yapmıyor; tuzak olan asgari ödemeyi yaparak borcunun yerinde saymasına neden oluyor.
Kredi kartı limitleri dolduğunda bireyler tıkanıyor. Yeni borçlanma seçenekleri arıyor. Yeni krediler ve/veya kredi kartları temin etmeye çalışıyor.
Tüket tüketebildiğin kadar. İthal arabayı taşıt kredisi ile al. Taşıtı ihraç eden yabancı ile yabancının sahip olduğu bankaya çalış. Marketten nasıl olsa kredi kartım var deyip al alabildiğin kadar. Harca harcayabildiğin kadar.
Ezcümle hane halkı ayağını yorganına göre uzatmıyor. Borçla saadet yaşıyor. Bu ne zamana kadar sürer? Elbette borç bulamaz hale gelinceye kadar. Ondan sonra birey borç batağına giriyor.

İŞLETMELER KREDİ İLE DÖNÜYOR

Türkiye’de işletmelerin büyük çoğunluğu nakit akışını banka kredilerine göre yönetiyor. Alacak ve borç ödeme dengesini kurmak yerine banka kredisine güveniyor. Hemen hemen her banka ile çalışıyor ve her türlü, her vadede olan krediyi kullanıyor.
Kredi faizleri kredi alınmasında belirleyici olmuyor. Faiz yüksek diye kredi almama gibi bir durum söz konusu değil. Çünkü acil ödemeler var...
İşletmeler genellikle faaliyet karı etmiyorlar veya az kar ediyorlar. Satış hasılatını(ciro) kredi olarak kullanıyorlar. Karlarını değil cirolarını finansman kaynağı yapıyorlar.
Yani hiçbir işletme kar etmeden ve karını işletme sermayeye dönüştürmeden sadece banka kredisi veya ödünçle sonsuza kadar yaşayamayacağı gerçeği bir gün tecelli ediyor ve işletmeler iflas ediyor.

BANKALAR BORÇLU

Bankalar topladıkları mevduatın üstünde kredi vererek aradaki farkı borçlanarak finanse ediyor. Bu borcun maliyetini verdiği kredi maliyetlerine yansıtıyor. Bankalar faiz yükselttikçe aslında zarar ediyor. Bunu bildiği halde finansman maliyetlerini eşleştirmek için yüksek faiz uygulamak zorunda kalıyor.
Halk, işletmeler ve devlet bankaların çok kar ettiğini iddia ederek kardan özveri yapmalarını istiyor. Oysa kazın ayağı öyle değil; artık bankalar altın yıllarını arıyor...

DEVLET BORÇLU

Türkiye dış ticaret açığı veriyor. Turizm ve diğer gelirlerle bunu kapatamadığı için kronik cari açığı var.Cari açık vermek demek bir ülke ekonomisinin zarar etmesi demek. Bu sefer de bu zararın kapatılması için dış borç alıyor veya sıcak para kullanıyor.Türkiye yıllardan beri gayri safi hasılasının yarısı kadar dış borçtan kurtulamıyor. Dış borcu azalmıyor artıyor.
Sıcak para (kısa vadeli portföy yatırımları) ülkeye geliyor, kısa süreli likidite sorununu çözüyor. Ama kur ve faiz avantajından yararlanarak bizi sömürüp gidiyor. Biz sıcak paranın maliyetini bizi sömürenlerden dış borç alarak kapatıyoruz. Ne güzel değil mi?

YANİ!

Aileler, işletmeler, devlet üretmeden, gelir ve kar elde etmeden ve çılgınca tüketerek borçla sahte ve geçici bir refah ve mutluluk yaratıyor.
Ülke ekonomisi büyüyor. Yalan...
İşletmeler iyiye gidiyor. İnanma...
Hane halkı mutlu. Şaka mı yapıyorsunuz?...
Hane halkını, işletmelerimizi ve ekonomimizi ciddi tehlikeler bekliyor. İşte bu doğru ve gerçekçi...