Bot
Tecrübelerime göre askerliğini yapanların karşılaştığı en büyük sorunlardan biri postal ya da bot sorunudur. Bu Kurtuluş Savaşı’nda da sorundu, şimdi de...
Çocukluğum, dedem Ali Çiçek’in “Kurtuluş Savaşı” hatıralarını dinleyerek geçti. Yemen cephesinden sonra Ermeni isyanlarını bastırmak için Erzurum, Kars ve oradan Van’a gitmiş. Ayağında manda derisinden yapılmış çarığı varmış. O kadar çok yürümüş ki çarığın altı paramparça olmuş. Kendince, kimi zaman saman ve çamur karıştırarak, kimi zaman da ağaç kabuklarını bağlayarak yama yapmış. O günlerin birinde, Ermeni çetelerin bir köyü basması haberi üzerine, koşa koşa köye gitmişler. Çok yağmur yağıyormuş, o kadar çok yol yürümüş ki çarığının parçalandığının farkına bile varmamış. Ayağında hafif, tatlı bir sızı varmış sadece. Fakat sabah kalktığında çarığın paramparça olduğunu ve ayağının davul gibi şiştiğini görmüş. Ayağını kesilmekten zor kurtarmışlar.
Ben de, dedem gibi botlarımı giydiğim ilk günü hiç unutmam. Günün sonunda çıkardığımda büyük bir acı hissetmiştim. Postalımın iki numara büyük olması sebebiyle ayaklarım su toplamıştı. İlk defa ayağımdan acı içinde su boşaltmıştım ama nasıl boşalttığımı hiç sormayın. Bir gün terlik istirahati almıştım. Ertesi gün postalı ayağına küçük gelip ayak tırnaklarına kan oturan başka bir arkadaşımla postalımızı değiştirmiştik.
Aslında postalı ayağımıza göre almıştık fakat sabah kalktığımızda onunki küçülmüş, benimki büyümüştü! Yine de kendimi şanslı hissediyordum çünkü bir gün önce 44 numara bot alan ama sabah kalktığında 40 numara botla karşılaşanlar bile vardı. Sonra öğrendik ki küçük bir kilitle birbirine kilitlenmeyen botlar “yer değiştirebiliyordu!” Askerliği öğrendikçe botların yer değiştirmesi de azaldı.
Bir ara yazın en sıcak döneminde deri botlardan kavrulan ayaklarımızı rahatlatmak için “Kes” adı verilen tabanı kauçuk, üstü bez ve kenarları kauçuktan oluşan bot benzeri bir şey vermişlerdi; çok sevinmiştik. Gabar’ın sıcağında ayağımız serinleyecek diye düşünmüşken, postal hiçbir yerden hava alamadığı için, çıkardığımızda içinden nerdeyse yarım bardaksu çıkmıştı. Uzun yürüyüşlerin sonunda da ayağımızın tabanında uzun uzun kesikler oluşuyordu. Halen “Kes” adı verilen botların nerden ve neden alınıp askere dağıtıldığını merak ederim.
Dedim ya bu bot mevzusu önemlidir diye! Yine bir gün Batman/Sason’da mayına basan bir Gazi arkadaşım mayının verdiği hasardan çok postal parçalarının vücuduna girmesinden dolayı zarar görmüştü. Bot parçalarının çıkarılması için 6 defa ameliyat olmuştu.
En son Afrin şehitlerimizin çamurlu botlarını görünce Mehmetçiğin nasıl büyük bir fedakârlıkla “vatan, şeref, haysiyet ve kahramanlık” destanı yazdığını bir kez daha düşündüm.
Şimdi bazıları “Orası ana kucağı değil asker ocağı, harley bot dağıtacak değiliz ya!” gibi şeyler diyecek. Lakin olay öyle değil. Artık ordular, personellerine en iyi teçhizatı sağlamaya çalışıyorlar. Zira çölde, kutup soğuğunda, bataklıklarda savaşan personelin bir de düşük kaliteli ya da yetersiz malzemeyle, teçhizatla uğraşmasını istemiyorlar. Örneğin Amerikan ordusunda kullanılan botların tabanı özeldir; terletmeyen, küçük yastıklarla desteklenen, gerektiğinde uzun süre çıkarmadan da kullanılabilen cinsten ayakkabılardır. Aynı şekilde İsrail ordusunda da bu tip özellikli botlardan vardır. Tabi botların yanında askerin kıyafeti de çok önemlidir. Mesela çöl ortamında yapılacak operasyonlar için özel havalandırmalı tekstil ürünleri kullanılır. En son gördüğüm bir atlet, teri direk dışarı çıkarıp mini klima görevi yapıyordu.
Tabi dünyanın gelişmiş ordularının kullandığı botlara, teçhizata, kıyafetlere bakınca Türkiye’de askere verilen postalların yeterli kalitede olduğunu söylemek mümkün değil. Bu da olası bir operasyonda askerlerin hızının kesilmesine ve kalitesiz malzemeden kaynaklanan birçok sorunun yaşanmasına neden olur. Oysa çatışmalarda hız her şeydir. Bunun için çatışan taraflar öncelikle diğer tarafın hızını kesmek isterler. Örneğin anti-personel mayınlarının hedefi askerleri öldürmek değildir. Birinci amaç askerlerin yaralanmasıdır. Böylece bir yandan askerlerin hızla yer değiştirmesi engellenir diğer yandan da mayına basan askerlerin cephe gerisine taşınması vs. işlemleri sebebiyle operasyonların yavaşlaması sağlanır.
Sonuç itibarıyla savaşları sadece füzeler, toplar, tüfekler olarak görmemek gerekir. Pek çok durumda iyi bir bot, kalaşnikoftan daha fazla fayda sağlar Mehmetçiğe. Kaliteli bir atleti ya da çorabı olan birlik, en kritik noktada düşman birliklerine en hayati darbeyi vurabilir. Yani Mehmetçiğimizin yediği yemekten, içtiği suya ve giydiği atlete ve bota kadar her şey “bilimsel olarak” ele alınması gereken konulardır. Fedakâr ordumuzu hızla zafere ulaştıracak olan akıl ve bilimin Mehmetçiğin hizmetine sunulmasıdır. Aksi halde düşmandan çok doğa şartlarıyla ve düşük kaliteli malzemeyle uğraşılır. Oysa ben biliyorum ki dünyanın en kudretli askeri Mehmetçiktir. Hele bir de doğru malzemeyle donatılmışsa değil birkaç terör örgütü ya da ordu, dağlar bile diz çöker onun karşısında!