22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bozkırın cevheri Cengiz Aytmatov!

Ercan Dolapçı

Ercan Dolapçı

Site Yazarı

A+ A-

Bu yıl Cengiz Aytmatov'un ölümünün 10. yılı... Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’u 10 Haziran 2008 günü kaybetmiştik. Asya’nın bu büyük evladını yazdığı eserlerindeki o güzel dağlara, taşlara, selvilere en önemlisi de destansı emekçi insanların bağrına gömdük. Eserleri ise ebediyen yaşayacak… Döneminde Sovyetler Birliği'nde Şolohov ve Simonov'larla birlikte en önemli yazarlardan oldu. Ünü dünyanın dört bir yanına yayıldı ve eserleri yüzlerce dile çevrildi.

1928 yılında Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e bağlı olan ve Talas vadisinde yer alan Şeker Köyü’nde dünyaya geldi. Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi. 1963 yılında Lenin ödülünü aldı. Öykü ve romanları dünyanın dört bir yerinde yayımlandı. Öyküleri sinema ve tiyatroya da aktarlıdı. Derin izler bıraktı... Manas Destanı'nın dört bölümlük bilimsel yayın şeklinde düzenleme çalışmalarında, sorumlu redaktör olarak görev yaptı. Sovyetler Birliği'nde Sovyet Sendikalar Birliği'nin yayın organı Trud gazetesince Ağustos 1989'da düzenlenen anketin sonucuna göre, Cengiz Aytmatov Sovyetler Birliği'nde en çok sevilen yazar seçildi. Aytmatov'un “Beyaz Gemi” adlı romanı tüm dünyada en çok aranan yapıtlar arasında yer aldı. Bu roman geleneksel toplumdan sanayi toplumuna geçişin bunalımını yansıtır. Yazarın Sovyetler Birliği'nde en fazla okunan kitabı ise “Rüzgârlı İstasyon”dur.

SAVAŞ KADERİNİ VE KİŞİLİĞİNİ BELİRLEDİ

Aytmatov, İkinci Dünya Savaşı’nın o yokluk, kıtlık ve onarılmaz acıları içinde büyüdü ve kişiliğini buldu. Savaş bittiğinde 17- 18 yaşlarında ‘selvi boylum’du! Sovyetler Birliği içinde kolhozlarda başlayan yaşamı üniversitelerden ve partili yaşamdan geçti ve adeta demir gibi dövüldü ve çelikleşti. Hayat onu yazar yaptı! Yaşadığı dönemi en iyi şekilde yazdı. Ünü Manas Destanı gibi Kırgızistan’ı aştı. O destanların, tozlu yolların, toprağın ve çilekeş insanın çocuğuydu.

Kırgızlar ata düşkündür. At kültürü Asya’daki bütün Türk kavimlerinin yaşamına yerleşmiş ve onlar için kutsallaşmıştır. Her Kırgız çocuk da atın üzerinde büyümüştür. Kırgızlara ‘at çobanı’ da derler. Orta Asya’nın bu step coğrafyasında yaşamak toprağa ve ata tutunmakla mümkün olur ancak. 1917 Ekim Devrimi’yle bu coğrafya da büyük değişim içine girdi. At üstünde koşturan çocuklar önce savaşta kahramanlaştılar, sonra da sosyalist eğitim ve kültürle geliştiler; yeniden şekillendiler. Birçoğu öğretmen, bilim insanı ve sanatçı oldu. İşte bunlara en iyi örnek Aytmatov’dur. Aytmatov sosyalizmin çocuğu oldu. O dönemin olayları ve kültürü ile yaşadı ve şekillendi. Hani derler ya ‘insan yaşadığı yere benzer’ diye… İşte Aytmatov da yaşadığı döneme benzedi. O dönemin eşitlikçi ve birliktelikçi kültürüyle büyüdü. Savaşın acılarıyla olgunlaştı ve onları yazarak Cengiz Aytmatov oldu!

Eserlerinde, Kırgızistan’ın dağları, nehirleri, taşları, tozlu yolları, başak kokulu toprağı ve inatçı insanı buram buram anlatılır. Destanları ve atasözleri ise eserlerinin en önemli motifidir. Bu motif evrensel mesajla birleşince ölümsüz ve ‘ne kadar da bize benziyor’a dönüşür…

KAVAK YELLERİ, MANAS MASALI…

Aytmatov’un ayakları Kırgızistan’da yellerin estiği ve şekillendirdiği sert kayalara, o kutsal ekmeği veren toprak anaya, toprağı işleyen ve her şeyi yaratan köylü ve işçilere basar/dayanır. Köylerin sade ama karınca gibi çalışkan insanlarını anıtlaştırır. Beyinlere kazır. Onların sorunlarının sözcülüğünü, avukatlığını yapar. Savaşa koşan gençlerin coşkusudur. Geride kalan ana ve eşlerin de acılarının dermanıdır. En önemlisi de en zor dönemlerde adaletten ve eşitlikten asla vazgeçmez. Seyde’nin koynundan ayrılıp cepheye giden ve buna dayanamayıp evine gelen İsmail’in açlıktan komşusunun çaldığı ineğin sahibinin savunucusu olur. Kendi eliyle eşini jandarmaya şikâyet eder. İsmail o an eşini tanıyamaz. Çünkü eşi, hamile komşusunun dört gözle doğumunu beklediği ineğinin vereceği sütle çocuğuna bakacaktır. Eşinin bu ineği kesip yediğini duyunca saçları o an beyazlamıştır, kahrından! İşte Aytmatov’un insanı budur.

AYTMATOV’UN ESERLERİNDEKİ SAVAŞ

Aytmatov’un eserlerinde, Büyük Anavatan Savunması’na katılan Kırgız gençlerinin acıları ve kahramanlıkları destanlaşır... O günleri yaşamasında bunun büyük etkisi vardır. Bu durum onun kişiliğine de yansır. Onu derinden etkiler... Eserlerine de çok güzel yansır. Savaşlar ve acılar adeta onu yazar yapmıştır. Beş eseri tamamen savaşa ayrılmıştır. Toprak Ana, Öğretmen Duşen, Elveda Gülsarı, Yüz Yüze ve Cemile!

Yazarın Selvi Boylum (Al Yazmalım), İlk Öğretmen, Oğulla Görüşme, Askerin Oğlu isimli eserleri de ünlüdür. Fransız yazar Aragon, “Cemile” romanı için “Bence bu, dünyanın en güzel aşk öyküsüdür” der.

AYTMATOV KENDİSİNİ TARİF EDİYOR

Cengiz Aytmatov yıllar önce bir gazeteye verdiği mülakatta kendisini şu satırlarla tarif eder: “Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. Edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu milli olanın ötesine doğru genişletmek ve ‘evrensel’ olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar “tipik insan” ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.”

'EDEBİYAT UYUTUCU OLMAMALI'

Aytmatov 1985 yılında Milliyet muhabirine verdiği demeçte, “Edebiyat, saptırıcı ve uyutucu değil, insana en ciddi ifade biçimi olmalıdır”der. Türkiye'de beğenilmesine ilişkin olarak da “Ben, gerçeği tanımlayan ve tanıtan bir yazarım. Güzelliği ve insan şerefini iletmek istiyorum. Türkçe ile Kırgızca birbirine pek yakın. Orta Asya'da Türk dillerinin komşuluğu geniş ülkeler var ve Sovyetler Birliği'nde 'Slav' dilinden sonra en çok konuşulanlar, Türk dilleridir. Bu nedenle duygu ve zihniyet olarak komşu sayılırız. Birbirimizin nasıl düşünüp, neler yazdığını takip etmemiz, ihmal edilemez. Türkiye'de asıl sevilmemin nedeni bu olsa gerek” der. (Milliyet, 12 Kasım 1985, s.12.)

AYTMATOV'UN DÜŞÜ

Aytmatov, 2004 yılında Bişkek'te Türk heyetini kabulünde yaptığı konuşmada ise Türk dili konusunda açıklamalar yapar: “En büyük idealim, bütün Türk dünyasının ortak kullanıp anlaşabileceği bir Türk dilini yaratmaktır. Ortak dilin geliştirilmesi için büyük ilmi çalışmalar gerekiyor. Kırgız dilimiz özünü korumuş. Ama konuştuğumuz Türkçede Arap ve Fars dili çok etki etmiş. Bu konuda çalışacak enstitüler kurmak lazım. Ben de elimden gelen katkıyı yaparım. Küreselleşmeden yararlanıp milli özelliklerimizi de unutmamamız gerek.”

“Atatürk'ün tarihe etkisini yeni öğreniyoruz. Bizim için en önemli iki olay Türkiye'nin büyük bir devlet olması ve bizim bağımsızlığımızı kazanmamızdır.” (Milliyet,19 Eylül 2004, s.24.)

BERABER YAŞIYOR BERABER DÜŞÜNÜYORUZ

Sovyetler Birliği'ne bağlı Kazakistan Cumhuriyeti'nin başkenti Alma Ata'da 3 Eylül 1973 günü yapılan Asya-Afrika Yazarlar Birliği Kongresi'ne katılan yazar Bekir Yıldız, Cengiz Aytmatov'la yaptığı görüşmeyi Milliyet Sanat dergisine yazar. Aytmatov, görüşmede Türk kültüründeki derinliğe ve ortak değerlerin yaratılmasına değinir ve bu konuda şunları söyler:

“Bizde geçenlerde, eski dilde Türkçe sözlük çıktı. Rus bilginleri yüz yıldır üzerinde çalışıyordu. Altı- yedinci yüzyıl, Orhun yazılarına dayanarak, Türklerin en eski yazıları meydana geldi. Yirmi beş bin söz ve deyim var. Bu çok önemli bir başarı. Bu demektir ki, dilimizin çok eski kaynakları var. Ama Rusların yok böyle bir geçmişi. Nasıl oluyor bu? Rusya ileri gidiyor, biz geri gidiyoruz. Dikkatle okudum, bu sözlüğü. Bir roman gibi okudum. Bu sözlüğü, özellikle konuşuyorum. Türk halklarının kültürünü korumak için, bütün imkânlardan yararlanıyoruz. Sovyetler Birliği'nde, birinci sırayı Slav halkları, ikinci sırayı Türk halkları tutuyor. Beraber yaşıyor ve düşünüyoruz. Ben söyliyemem ki, Türk halkları olduğu gibi kalıyor. Kaçınılmaz bir şey bu. Çünkü her şey değişiyor. Ulusal kalkınma porgramımız var. hayatımızı bu programa bağlıyoruz. Şimdi Türkiye'ye gelince: Kuşkusuz Türkiye halkına çok sempatimiz var. Olaylara dikkatle bakıyoruz. Türkler Türkiye'de çoğunluktadır. Bunun için Türkiye'de düzenin düzenli olmasını istiyoruz.” (Milliyet Sanat, 5 Ekim 1973, s.7.)

İstanbul Eyüp Feshan'de 2000 yılında düzenlenen 'Birinci Boğaziçi Kitap Günleri' etkinliğinin konuğu olarak Türkiye'ye gelen Cengiz Aytmatov, gazeteci Naki Özkan'a Türk Dünyası'nın geleceğine ilişkin olarak şunları söyler:

“Şu anda 'Türk Dünyası' daha çok tarihi bir kavram. AB ile bizleri kıyaslamak mümkün değil. Onların kendilerine has bir sistemleri var. Türk Dünyası dediğimiz ülkelerde sadece niyet, hedef var ama kurumsal özelliklere sahip bir hareket yok. Belki gelecekte kurumsallaşmış bir sistem geliştirilebilir. Bunun için, iktisadi refahı artırmalı, belli bir düzeyde kalkınmalı ve birbirimize eşit bir düzeye gelmeliyiz.

Aytmatov, Türkiye'ye ilişkin ise şu uyarıları yapar: “Kusura bakmayın tavsiyede bulunamam. Ancak şunu söyleyebilirim: Türkiye çizdiği yolu sürdürmeli. Fanatik İslâm'a meyil etmemeli. Dine aşırı önem verirseniz Pakistan olursunuz. Japonya'nın yolunu izlemelisiniz. O teknolojiye ulaşmalısınız. Genç nesilden eğitimle başlamalısınız.” (Milliyet, 24 Ekim 2000, s.22.)

'BENİM İŞİM EDEBİYAT'

Yazar, isminin Kırgızistan devlet başkanlığına geçmesi konusunda ise 2005 yılında gazeteci Mehmet Gündem'e şunları söyler: “Bu resmi bir teklif değildi ve çok zaman önce idi. Ben bu türlü göreve hazır değilim. Ben edebiyatçıyım. Politikaya karışmak istemiyorum. Ben her zaman sanatla uğraşmak istiyorum.” (Milliyet, 27 Mart 2005, s.19.)