14 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bozkurt Güvenç’e saygı

Begümşen Ergenekon

Begümşen Ergenekon

Eski Yazar

A+ A-

Prof. Dr. Bozkurt Güvenç sınıfta ismime bakıp bana döndü ve “sizinle efsanevi bir akrabalığımız var” dedi soyadımı kastedererek. Sadece o kadar mı, her ikimiz de subay ailesinin çocuklarıydık ve büyüklerimizle diyar diyar gezmiştik. 10 Aralık 2018 günü vefatını bir antropolog arkadaşımdan öğrendim. Doksan iki yaşındaydı. O sırada “İnsan ve Kültür” önümde Sosyal Antropoloji öğrencilerime ders hazırlamaktaydım. Editörlüğünü hocam Prof. Dr. Mübeccel Kıray’ın (1923-2007) yaptığı kitap Türk Antropoloji dünyasına ne büyük katkıda bulunmuştu. O gün dersime “Başınız sağolsun” diye başladım. Öğrencilerim çoktan acı haberi duymuşlardı; bana da başsağlığı dilediler. Değerli hocamız Bozkurt Güvenci daha iyi anlamak ve öğrenmek için hepimizin üyesi olduğu kültürün özelliklerini ilginç ve sürükleyici bir şekilde anlatan “İnsan ve Kültür” kitabını herkes rahatlıkla okuyabilir. Sizlere o kitabın girişinden bir bölüm sunuyorum.

İNSAN VE KÜLTÜR
Güvenç, Bodrumlu tarihçimiz Heredot’un gezerek, konuşarak ve gözlem yaparak Akdeniz çevresindeki ülkeler hakkında yalnız görüp işittiklerini yazmakla yetinmediğini; “bu ülkelerde yaşayan insanların tarih açısından niçin farklı olduğu sorusuna güvenilir bir cevap” arar. “Bu toplumların giyim, vb.davranışlarda, törede, teknoloji ve politika düzeylerinde nasıl farklı olduklarını büyük bir ustalıkla anlatmış başka bir deyimle, onların kültürlerini incelemiş, tarihi olayları kültür farklarıyla açıklamaya çalışmış; böylece toplumla tarih arasındaki karşılıklı ilişkiyi gören ve değerlendiren ilk düşünürler arasında” yer aldığını söylemiştir (Güvenç, 1984:3-27). Heredot (İÖ 490-425) Anadolu’ya has bir dil konuşur (Heredot Tarihi 2002:8-10). Güvenç şöyle devam eder: “Belli bir toplumun üyesi olarak insan , kendi kültürel mirasını öğrenir, onu savunur, yaşatır ve kendisinden sonraki kuşaklara aktarır. Bu süreç; kültürel varlığımızın bir ön şartı ve kaçınılmaz işlevidir. Bu göreve çoğunlukla inanırız. Yabancılaşmayı, bir yana itilmeyi göze almadan, inanç ve değerlerimizin kültürel kaynaklarını reddedemeyiz. İşte bu inançlardan ötürü sosyal-beşeri bilimler çok yavaş gelişmiş; uzun çağlar boyu felsefenin ve Tanrıbilimin (teoloji, İlahiyat) yönetimi, gözetimi ve denetimi altında kalmıştır.” “İnançlara uymayan bulgular, belgeler ve bilgiler” reddedilmiş, böyle bilgilerle uğraşanlar kovuşturulmuş, sürülmüş hatta “inançları uğruna hayatlarını” kaybetmiştir. Bu tutumun bazı evrensel nedenleri vardır.

BİLİMSEL DÜŞÜNCE
20. yüzyılın başlarına değin çoğunlukla inanılmıştır ki “üzerinde yaşadığı dünya, evrenin merkezindedir. Kendisi, bütün öteki canlılardan ayrı ve ayrıcalıklı olarak yaratılmıştır, insan akıllı ve bilinçli (şuurlu) bir varlıktır.” İnsan bilimi “Antropolojinin bir bilim olarak doğması ve gelişmesi için bu tür yanlış inançların yıkılması gerekmiştir. Astronomlar dünyamızın evrenin merkezinde bulunmadığını; doğa bilimcileri insanın (mahlukattan) ayrı yaratılmadığını, psikologlar da insanın sandığı ve inanmak istediği kadar bilinçli bir varlık olmadığını deneysel yöntem ve kanıtlarla gösterdikten sonradır ki, insan bilimi mümkün olmuştur. En az iki bin yıllık gecikmiş bir doğum ve gelişme döneminin tarihçesini ve önemini vermek kolay değildir. Ancak işevuruk (operasyonel) tanımına göre, insan bilim, insanbilimcilerin yaptığı iş olarak kabul edilirse, ilk antropologların uğraştığı sorunlar ‘İnsan ve toplumlar neden ve nasıl (a) birbirlerine benziyor, (b) birbirlerine benzemiyor, (c) değişiyor? şeklindedir. Bu üç soru, antropolojinin bugün de geçerli olan temel sorunlarıdır.” Özetle 20. yüzyılın başında “Biyolojik evrimin yanısıra -evrim değilse bile- sosyal-kültürel bir değişim vardır (Güvenç, 1976). Bu değişim, toplumun kendi iç dinamiğindeki etkileşimlerin bir sonucu olabileceği gibi, dıştan gelen etkilerin bir ürünü, daha doğrusu, dış ve iç dinamiğin bir bileşkesi olarak ortaya çıkmaktadır. Nasıl doğa, biyolojik evrimin en zengin bilgi arşivi ise; kültür de, sosyal değişmenin en güvenilir bilgilerini içinde saklamaktadır. İnsanbilim; tarih, biyoloji, sosyoloji, etnoloji, fizik (bedensel) antropoloji, sosyal antropoloji, arkeoloji, ekoloji, psikoloji, ekonomi, politika, teoloji, etkileşim içinde olan bir bilim dalıdır. Geçmiş ve çağdaş toplumları inceler. “Çağdaş Antropoloji” ırk denilen “fiziksel farkları yadsımaz” fakat “Irkın her şeyi belirlediği görüşüne karşı, bir tarih bilim olarak kurulan antropoloji” insanın “tüm yaşantısını bir bütün olarak açıklamaya çalışan tek bilimsel disiplindir (De Laguna, 1968:475). Mimar, antropolog, yazar, devlet adamı olan çok yönlü ve değerli hocamız Samsun’da doğan ama ama uzun yıllar Ankara Hacettepe, Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerine emek veren, antropologlar yetiştiren Bozkurt Güvenç’i “iyi biliyor”, saygı ve sevgiyle anıyoruz.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları