Bu ayıp size yeter
Muhalefetin soldan ekmek yiyen amigolarında bir tür panik hali gözleniyor. Kılıçdaroğlu kazansaydı, edepsizliği devlet imkanlarına ile birleştirip seçimden önce yedikleri herzeleri gizleyeceklerdi. Ama yenilince, kaybedenler kulübünün loş koridorlarında bir yanlarında teröristler, öbür yanlarında ırkçı faşistlerle kala kaldılar.
Bunlar, PKK terörü ile yan yana durmaktan rahatsız olmazlar. Bilakis, ekmeklerini veren Avrupa-Amerika, PKK ile yakınlıklarını her zaman ödüllendirir.
Ama diğer yanlarındaki ırkçılar öyle kolay yutulur lokma değil. Avrupa solu, ne kadar raydan çıkmış olsa da hala faşizm karşıtı ilkelere sahip. Irkçılık ve ayrımcılık, Avrupa’da hala bir insanlık suçu olarak görülüyor. Cüzdanı Avrupa fonlarına bağlamış bizim “solcular”, bağıra bağıra ırkçılık yapan bir kampanya için çalıştılar, şimdi bu rezaleti dostlarına nasıl izah edecekler?
İçlerinden bir tanesi “Vatandaşlık alan yabancılar iddia edildiği kadar çok değil, seçimin kaderini onlar belirlemiyormuş” diyor. “Böylece bir tornistan yapayım da pisliğimi sıvamak zorunda kalmayayım” diye düşünüyor herhalde.
Peki insana sormazlar mı, “göçmenlere nefret kusan, pogrom heveslisi adamlara oy isterken aklın neredeydi” diye?
Kusura bakmayın, bile isteye faşizme, ırkçılığa omuz verdiniz, bu ayıp size bir ömür yeter.
İHANET ÇOCUKLARI
Aslında ortalıkta solculuk taslayan bu tiplerin, Batılı efendilerine rezil oldukları için değil, kendilerine ihanet ettikleri için vicdan azabı çekmeleri gerekirdi. Ama bunun oluru yok, çünkü zaten hayatları kendi değerlerine ihanet ederek ilerliyor, kariyerleri böyle şekilleniyor.
Bu işin başlama vuruşu Türk solu ile PKK’nın evlendirilmesidir. O gün bugün, Türkiye’nin sol mahallesinde teröre destek vermeyen kişiye yaşam hakkı tanınmaz. Eli kanlı faşistlerle barışarak, emperyalist ağalarla fingirdeşerek başlayan bir yolculukta da ne sol ilke taşınabilir ne de insani değer.
Türkiye solcusu işte böyle kendi kendine ihanet ile tecessüm eden bir organizmadır. Kendi kendine ihanet etmeyip değerlerinde direnenleri “hain” veya “dönek” diye suçlaması ise en köklü adetidir. Oysa gerçek ihanet, insanlıktan çıkmış örgütlere, partilere, adamlara sadık kalmaktır.
YÜZLEŞME
En sevdikleri sözcüklerden biri de “yüzleşme”. Başarısızlığın gerekçeleri ile yüzleşmeleri gerekiyormuş, mazeret üreterek yenilgi izah edilemezmiş.
Yapma yahu? Yirmi yıldır yapamadığınız hangi yüzleşmeyi bugün yapabileceksiniz acaba?
Doğrusu hiçbir şeyle ilgili öz eleştiri yapamazsınız, hiçbir şeyle yüzleşemezsiniz. Çünkü öyle bir kapasiteniz yok. Olsa idi eğer, işe yıllardır hakaret ettiğiniz insanlardan özür dileyerek başlardınız.
Bırakın seçim öncesini, seçimden sonra bile insanlara geri zekalı, yobaz, cahil demeye devam ediyorsunuz. En ağır küfürlerle aşağılıyor, gücünüzün yettiği yerde fiziksel olarak saldırıp tartaklıyorsunuz. Hala kendinizi her şeyin sahibi, bizleri ise öz vatanımızda işgalci gibi görüyorsunuz. Bu kafayla en fazla ‘fondip’ yaptığınız bardağın dibi ile yüzleşebilirsiniz.
ÖTEKİLEŞTİRMESİN
Bir de bu var. “Erdoğan madem seçildi şimdi kimseyi ötekileştirmesin.”
Birincisi, kendinizi öteki gibi hissediyorsanız bunun sorumlusu Erdoğan değil sizsiniz. Özel ve ayrıcalıklı bir kesim olduğunuza inanıyorsunuz. Halkın her kesimine yukarıdan bakıyorsunuz. Hele Erdoğan’a oy verenler, sizin gözünüzde aptal değilse eğer iblis. Sonra da “bizi ötekileştirmeyin”!
Bu nasıl bir şımarıklıktır anlamak mümkün değil. Erdoğan’ın işi gücü yok bir de sizi pışpışlayacak öyle mi?
Hiç kusura bakma arkadaş. Önce sen biraz halkın arasında karış, biraz nefes al. Öfkeden muşmulaya dönmüş beynini azıcık kendi haline bırak. Ülkeni sevmeyi dene. Halkın mutluluğu ile mutlu olmaya, üzüntüsüyle üzülmeye çalış. Bu halkın bir parçası olmak için azıcık çaba göster bakalım “öteki” gibi hissedecek misin?