22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bu dünyadan Lütfü Akdoğan geçti Son limanı Ulusal Kanal oldu

Ercan Dolapçı

Ercan Dolapçı

Site Yazarı

A+ A-

Gazeteci yazar Lütfü Akdoğan’ı üç gün önce kaybettik. 91 yaşındaydı. Bir insan için, hele bir gazeteci için en güzel hayatı yaşadı. Dolu dolu… Kimlerle görüşmedi ki, krallar ve Arap dünyasının en popüler başkanları ona kapılarını açtı. Bununla da kalmadı; Türkiye’nin ilk savaş muhabiri oldu. Ortadoğu’daki savaşları izledi. Yaptığı özel görüşmelerle ismini dünyaya duyurdu. Türkiye’deki meslektaşlarını kıskandırdı. Çok iyi Arapçası vardı. Kritik olaylarda Türk devletinin başvurduğu kişi oldu. Özel elçi olarak onlara mesajlar götürdü. Bir dönem milletvekilliği de yaptı. 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in güvendiği ve sevdiği insandı… Akdoğan, sürekli şeref basın kartı sahibiydi. Şeref basın kartı Türkiye’de bugüne kadar dört beş kişiye verilmiştir.

Akdoğan, genç yaşında gazeteciliğe heves saldı ve ölümüne kadar da bu ruhla çalıştı. Gezdi, görüştü ve yazdı. Son yıllarını Aydınlıkçıların arasında geçirdi. Ulusal Kanal’ın kuruluşuna büyük katkı verdi. Her sıkıntıda kesesini açtı. Vericilerdendi. Türkiye sevdalısıydı ve Türkiye’ye hizmet eden Aydınlıkçıların yanında oldu. Ramazan ayında Aydınlık ve Ulusal Kanal çalışanlarına dağıttığı Ramazan kolileriyle çalışanlarımızın da gönlünü aldı. Anılarını ve görüşlerini sık sık Ulasal Kanal’da katıldığı programlarda halka anlattı.

Bu dünyadan Lütfü Akdoğan geçti Son limanı Ulusal Kanal oldu - Resim: 1

Akdoğan, Demirel'le

65 YILDA 40 LİDERLE GÖRÜŞTÜ

Duayen gazeteci Lütfü Akdoğan, Fransız işgali altındaki Antakya’da 24 Temmuz 1930 tarihinde dünyaya geldi. İlkokulu Fransızca ve Arapça okuyarak bitirdi. Öğrenim hayatını devam ederken 1950’de mesleğe polis-adliye muhabiri olarak başladı. Sırasıyla Yeni Sabah, Tercüman, Akşam ve Yeni İstanbul gazetelerinde çalıştı. Bir dönem CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ile Tanin gazetesini çıkarttı. Kemal Ilıcak’ın yayımladığı Tercüman gazetesinin yeniden yayın hayatına geçmesinde büyük bir rol oynadı. Tercüman’da ülkenin dış ve iç politikasına yön veren yazılar yazdı. Röportajları ve yeniliklerle gazete dönemin en yüksek tirajlı gazetelerinden biri haline geldi.

Akdoğan, 1965-1969 yılları arasında Adalet Partisi (AP) Konya Milletvekilliği yaptı. Parlamento’da bulunduğu dönemde Dışişleri Komisyonu ile Basın ve Turizm Komisyonu üyelikleri görevlerinde bulundu. Devlet temsilcisi olarak Ortadoğu ülkeleriyle Türkiye’nin çok yakın münasebetlerinin gelişmesinde en büyük rolü oynadı. Milletvekilliyken bile mesleğinden kopmadı ve 1967 ile 1973 Arap-İsrail Savaşları’nda savaş muhabirliği yaptı. Akdoğan yıllar sonra Hürriyet gazetesinden ses verdi. Saddam Hüseyin ile yaptığı mülakat büyük yankı yaptı. Akdoğan, Ulusal Kanal’ın kuruluşunda bulundu maddi imkânlarını sundu.

Bu dünyadan Lütfü Akdoğan geçti Son limanı Ulusal Kanal oldu - Resim: 2

Akdoğan, Erbakan'la

UNUTULMAYAN HABERLERİ İNSANLIĞA KATKILARI

Akdoğan, 65 yıllık meslek ve politik yaşamında şunları gerçekleştirmişti:

Çok önemli röportajlar: “Kurşun Yağmuru Altında Kaçakçılık”, “Milyarderler Körfezi”, “Musa Dağı’ndan Geliyorum” , “Ağrı Dağı’nda Ayılar Ve İnsanlar”, “Dikiz Aynası”, “17 Numaralı Koğuş”, “Barzani Anlatıyor”, “Ortadoğu’da Çanlar Kimin İçin Çalıyor”, “6 Gün Savaşı”, “Leyla Halit”, “Cihan Sedat”, “Bura Yemen’dir.”

  • 1956’da Kahire’de yapılacak zirve toplantısına katılacak krallar ve başkanların uçağına gizlice bindi. Türkiye’ye dönüşünde gazetesinde yaptığı haberlerle gazete okuyucularının ilgi odağı oldu.
  • Ağrı Dağı’na çıkan ilk gazeteci unvanını aldı.
  • Hac ve Kâbe’ye özel izinle ilk kamera ve fotoğraf makinesinin girmesini sağladı. Türkiye’de, Ortadoğu’da sinemalarda uzun süre oynayan, üstat Münir Nurettin’in unutulmaz nağmelerinin eşlik ettiği “Hac ve Kâbe” filmini gerçekleştirdi.
  • Türkiye’de ilk defa gazetesi aracılığıyla çekilişler ile halk konserleri düzenlettirdi.
  • Ofset baskı makinelerinin Türkiye’ye gelmesine öncülük etti.
  • Ortadoğu televizyon kanallarında Arapça canlı yayınlara katıldı.
  • Orta Doğu ve Körfez ülkelerinde binlerce insana iş imkânı sağlattırdı.
  • Almanya’ya çalışmaya gidenlere liderlik ederek Türkiye’den Almanya’ya iş göçünün yolunu açtı.
  • Mısır Devlet Başkanı Abdülnâsır ile Suudi Arabistan Kralı Faysal arasında Yemen anlaşmazlığının ortadan kaldırılmasını sağladı. Güney Yemen Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşuna katkılarıyla pek çok insanın savaşta ölmesine engel oldu.
  • Pakistan-Hindistan Savaşı’nda bulundu ve bu savaşta önemli rol oynayarak Türkiye’nin ve İran’ın Pakistan’a yardım etmesini sağladı.
  • Afrika’yla Türkiye arasında ilk münasebetlerin kurulmasında etkili oldu.
  • Başta Çad olmak üzere OCAM Birliği’nin kurulmasında adım atılmasına ve 14 devletin bağımsızlığa kavuşmasına yardımcı oldu.
  • Eritre’de savaş mücahitlerine gıda, para ve muhtelif yardımların sağlanmasında rol oynadı.
  • Cibuti’nin bağımsızlığa kavuşmasında büyük rolü oldu.
  • Türk kamuoyuna yazılarıyla Somali’yi tanıttı. Somali’ye gıda maddeleriyle çeşitli yardımlar sağladı.
  • Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın kapattırdığı Süveyş Kanalı’nı gizlice geçti.
  • İsrail’in Barlev Hattı’nı geçti.
  • 1973 savaşında Sina’ya ilk çıkan Mısır askerleri arasında bulundu.
  • Bu Savaş sırasında Enver Sedat’ın eşi ile görüşerek iç yüzünü bütün dünyaya anlattı.
  • Ortadoğu’da kendisinden yardım isteyen bazı parti başkanının yeniden Başbakan olmasında rol oynadı
  • Şah’ın İran’dan kaçmasından sonra göç eden İranlılara yardımlarda bulundu. Tekrar ülkelerine dönmeleri için çalışmalar yaptı.
  • I. Körfez Savaşında ambargo dolayısıyla Irak’ta ölen çocukların imdadına yetişti ve ambargoya rağmen iki defa özel uçakla Iraklı çocuklara mama ve gıda maddeleri taşıdı.

10 SAVAŞ VE 20 İHTİLAL GÖRDÜ

Akdoğan gazeteciliği süresince 10 savaş ve 20 ihtilal gördü. Bunlardan bazıları şöyle:

1956 İsrail-Mısır Savaşı, 1967 İsrail Savaşı, 1973 İsrail Savaşı, Yemen Savaşı, Keşmir Savaşı (Hindistan-Pakistan arasında), Lübnan iç savaşı, Cezayir Savaşı, Libya Savaşı, Irak-İran Savaşı, I. Körfez Savaşı, Cezayir İhtilâli, Suriye’deki ihtilâller, Irak’taki ihtilaller, Mısır Nasır dönemi ihtilali, Libya Kaddafi ihtilali, İran’daki ihtilaller, Türkiye’deki darbeler. Akdoğan meslek hayatı boyunca 40 önemli liderle görüştü…

UNUTAMADIĞI ANILAR

Sedat Simavi’nin yazısından etkilendi gazeteci oldu!

“Liseyi bitirdiğim yıl, yaz tatilinde, Suriye ve Lübnan’a gitmiştim. Halep, Humus, Hama, Şam, Beyrut gibi şehirleri gezmiştim. Buralarda, babamın ve annemin hem akrabaları hem de çok yakın tanıdıkları vardı. Hepsini ziyaret etmiş, iki ülkeyi de iyice inceleme fırsatı bulmuştum. İçimde gazeteci, avukat veya subay olmak arzusu vardı. Henüz kesin olarak ne yapacağımı, hangi okula gideceğimi bilmiyordum.

Türkiye’ye döndüğüm zaman, Hürriyet gazetesinde Sedat Simavi’nin bir başmakalesini okudum. Bu makalede; “Türkiye’nin yakın komşuları Suriye, Irak, İran, Lübnan gibi ülkelerle siyasi, iktisadi ve ticari münasebetlerini geliştirmek yerine, uzak diyarlarda dostluklar aramasına bir mana veremiyorum. Türkiye, evvela yakın komşuları ile iyi geçinmelidir. Bu ülkelerle, iyi münasebetler kurmalıdır” anlamına gelen ifadeler kullanıyordu. Bunu fırsat bildim, hemen Suriye ve Lübnan’da gördüklerimi güzel bir şekilde “Suriye ve Lübnan’dan Geliyorum” başlığı altında beş bağımsız makale yazdım. Soluğu, Sedat Simavi’nin yanında aldım…” (Lütfü Akdoğan, Krallar ve Başkanlarla 50 Yıl, Cilt 1, s.23-25.)

KAÇAKÇILARI ADIM ADIM İZLEDİ

Muhabir olarak bir sokaktan bir sokağa, bir karakoldan diğerine, bir mahkemeden başka bir mahkemeye koşup giderken, bir gün Salim Hamdi beni çağırdı:

-Lütfü, git kasadan sana 500 Lira verecekler, onu da al gel. Beni iyi dinle, bu parayı alıp doğru İskenderun’a gideceksin. Oradan başlamak üzere Cizre’ye kadar Türkiye-Suriye sınırında kaçakçılık nasıl yapılıyor, bu işe kimler karışıyor, kaçakçılar ne getirip ne götürüyorlar? Bu konuda güzel bir seri röportaj hazırlayacaksın. Bu, senin Bab-ı li’de kalıp kalmayacağını gösterecektir. Bunu becerebilirsen, Bab-ı li’de yerleştin demektir. Yok yapamazsan, silinir gidersin. Görüyorsun yılda binlerce genç Bab-ı li’ye geliyor, başaramayanlar çekip gidiyorlar, dedi.

Haydarpaşa’dan trene bindim, iki gün iki gecede varılıyordu İskenderun’a. İki gün iki gece uyumadım. Hep düşünüyordum; ne yapacaktım, nereden başlayacaktım?

Kolay bir iş değil, kaçakçıların arasına nasıl girecektim; hudutlardan, nasıl girip, çıkacaktım? Oldukça tehlikeliydi, İşin içinde ölüm kalım vardı ama ölümü düşünemiyordum, düşündüğüm yalnızca başarıydı. Gazetecilikte tek hedef, işi başarmak, haberi koparmaktır. Kapıdan kovulsan, bacadan girebilmek, bütün marifet bu… (Lütfü Akdoğan, Krallar ve Başkanlarla 50 Yıl, Cilt 1, s.32-33.)

KADDAFİ HAVAALANINDA KARŞILADI

Bu dünyadan Lütfü Akdoğan geçti Son limanı Ulusal Kanal oldu - Resim: 3

Akdoğan, Kaddafi'yle

“Kaddafi'yi Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ın evinde, eşi Cihan Sedat'ın hatıralarını yazarken tanıdım. Bir ara yanımıza uğramıştı ve birkaç dakika sohbet etmiştik. Sonrasında bir yılı aşan ısrarlı daveti üzerine Libya'ya gittim. Protokolü altüst eden bir davranışla beni havaalanında karşıladı. Sonra kaldığım yere bıraktı: "Yarın görüşürüz" dedi. Tesadüfen Başbakan Yardımcısı Alparslan Türkeş de Libya'da bulunuyordu. Beş gün kadar beklemesine rağmen Kaddafi hâlâ kendisini kabul etmemişti. Ertesi sabahın erken saatlerinde bir araba gelip beni aldı,tam 09.30'da Kaddafi'nin sarayındaydım. Beni ayakta karşıladı, kendi elleriyle çayımı ikram etti, hatırımı ve çocuklarımı sordu.” (L. Akdoğan, Türkiye Nereye, Uyum Yayınları, 2015, s.76-77.)

NASIR’A ‘SAVAŞA GİRME’ DEDİ!

Bu dünyadan Lütfü Akdoğan geçti Son limanı Ulusal Kanal oldu - Resim: 4

Akdoğan, Nasır'la

“1952'de Mısır'da ihtilal yaparak iktidara gelen Nasır'ı, 1956'daki İsrail-Mısır Savaşı'nda İsrail tarafından bombalanan Port Said'de büyük bir enkazın içinde düzenlediği basın toplantısında gazetecilere adeta haykırarak yaptığı açıklamalar esnasında tanıdım. Zira ben de orada savaş muhabiri olarak bulunuyordum. Çok ağır konuşmalar yapıyordu. İsrail'i yakacağını ifade ederken, o tarihlerde Bağdat Paktı'na üye olan Türkiye ve Irak'a karşı da son derece sinirliydi. "Bir gün gelecek Nuri Said ve Menderes kendi halkları tarafından asılacaklardır" diye haykırıyordu. Nasır, tamamen Bağdat Paktı'nın aleyhindeydi. Zira Bağdat Paktı'nın bir kolunu İngilizler ve Amerikalılar dolduruyordu. Nasır, İngilizlerin ve Amerikalıların bulunduğu bu pakta davet edilmişti, ancak, "Beni gece gündüz bombalayan İngilizlerle, Amerikalılarla nasıl aynı paktta bulunabilirim!" diye şiddetle karşı çıkıyordu. Bu yüzden de Menderes ve Nuri Said'le araları bozulmuştu. (…) Fikirlerime oldukça önem verirdi. Fakat söylediklerimin hiçbirini bir gün olsun yapmadı. "Savaşa girmeyin" dedim, savaşa girdi.” (Türkiye Nereye, s.78-79.)

SADDAM İLE TARTIŞMALARIMIZ

Bu dünyadan Lütfü Akdoğan geçti Son limanı Ulusal Kanal oldu - Resim: 5

Akdoğan, Saddam'la

“Saddam heyecanlı, atak ve saldırgan bir yapıya sahipti. İkisinin el birliğiyle devleti yönetmesi çok faydalıydı. 1979 yılında Saddam Hüseyin'in resmen iktidara gelmesinden kısa bir süre önce Paris'teki evime ziyarete gelen iki kişi bizzat kendisi tarafından bazı görüşlerimi almak üzere gönderilmişti. Saddam çok yakın arkadaşım, dostumdu. Ortadoğu'yla ilgili her çeşit politik, ekonomik ve kültürel meseleleri tartışacak seviyede bir insandı. Her defasında bana kızar, ayrılırken dargın ayrılırdık. Birkaç ay geçmeden haber gönderir, "Özledim Lütfü Paşa" derdi. Ben de hemen Bağdat'a giderdim. Tartışmalarımıza kaldığımız yerden devam ederdik.” (Türkiye Nereye, s.86.)

ANILARINI KİTAPLAŞTIRDI

Bu dünyadan Lütfü Akdoğan geçti Son limanı Ulusal Kanal oldu - Resim: 6

Lütfü Akdoğan, anılarını, “Krallar ve Başkanlarla 50 Yıl” adı altında kaleme aldı. Yarım asırlık meslek yaşamını geride bırakan Akdoğan, bu süre içerisinde, özellikle Orta Doğu konusunda Bab-ı Ali’nin en deneyimli gazetecisi unvanını kazandı. Akdoğan’ın 3 ciltten oluşan anılarında yaşadığı ilginç olayları, liderlere ilişkin özle bilgileri ve olayları yazdı. Kitabının üçüncü cildi, 1970-2000’li yılları kapsıyor. Lütfü Akdoğan, anılarının bu bölümünde, Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleriyle olan siyasal ve ekonomik ilişkilerini, bunun yanı sıra iç politikada tanık olduğu bazı ilginç olayları anlatıyor.

Akdoğan, içinde hayatının izleri olan “Efsane Cengo-14” isimli romanıyla yazarlığının zirvesine çıktı. Kaynak Yayınları tarafından basılan bu kitap büyük ilgi gördü. Sürükleyici bir macera tarzında olan kitap okurunu alıp sürüklüyor.

Akdoğan’ın ayrıca “Türkiye Nereye” isimli kitabı da bulunuyor. Burada da günlük olaylara ilişkin görüşlerine yer veriyor. Ayrıca “Geleceğin Yüzyılı” isimli kitabında da Türkiye, Arap dünyası, Kafkas ülkeleri ve İran’ın birlik olmasını savunuyor. Bölgesel işbirliğinin önemine değiniyor. Akdoğan’ın son yıllarda yazdığı “Karanlıktan Aydınlığa” ve “İslâm’ın Özü” isimli kitaplarıyla manevi dünyasını yansıtıyor. “Yer, Gök, Deniz” isimli şiir kitabıyla duygu dünyasının satırlarını aktarıyor. Akdoğan’ın eski baskılı kitapları ise: “Sara” ve “Molla Mustafa Barzani” ismini taşıyor.

TERCÜMAN GAZETESİ ESKİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ TAYLAN SORGUN: ‘MESLEĞİNİ ONURLA YERİNE GETİRDİ’

“Akdoğan gazeteciliğin gazetecilik olduğu zamanlarda Bab-ı Âli’deki meslektaşlarımızdan birisidir. Bab-ı Âli gazeteciliği tarihsel bir kimliğe sahiptir. Çünkü Bab-ı Âli’de bütün gazetelerin sahibi gazeteciydi. Bab-ı Âli gazeteciliğinin bir onuru ve kimliği vardır. Bizler o Bab-ı Âli neslindeniz. Lütfü Akdoğan bütün meslek hayatında kimsenin önünde başını eğmemiş, gazetecilik mesleğini büyük bir başarı ve onurla yerine getirmiştir. Beraber çalıştığımız zamanlarda akşamları bir yerde oturur sohbetlerimiz olurdu. Önde gelen gazetelerinden, gazeteciliğin büyük ustalarından Kemal Ilıcak’ın Tercüman gazetesinde beraber yıllarımız, zamanlarımız geçmiştir. Akdoğan, Tercüman gazetesinde de önemli görevler yapmıştı. Ilıcak’ın Tercüman gazetesini bir şirketten aldığı zamanlarda onunla beraberdi. Akdoğan gazetecilik mesleğinin ustalarından birisiydi. Allah rahmet eylesin ışıklar içinde yatsın.”

ŞİİR DÜNYASINDAN

BİTTİ ARTIK YOL

Bitti artık yol

Bende kalmadı ne bacak ne de kol

Yorgun yorgun yürümek

Diri diri ölmek

Ne gerekir ki sürünmek

Geride kaldı yıllar

Sevinçler, ıstıraplar

İşte bir anda uçup gitti her şey

Neydi o günler neydi, hey hey

Ne olur beni yalnız bırakmayın

Gitmeyin güzel günlerim

Siz de benimle o tarafa gelin

İSTEMEM

Yalvarırım

Ne paradan

bahset bana

Ne de puldan

Bunlar ayırır

İnsanı, kuldan

Ben dost kalmak

istiyorum

Herkese

İstemem ne kasa

Ne kese

Ben dost olmak

istiyorum

Herkese