Bu hesap nasıl kapanacak? -(TAMAMI)
Türkiye’nin 11 yılda geldiği noktaya bakınca demokrasinin neden yozlaştığını, yurttaşların neden duyarlılıklarını meydanlara taşıdıkları”nı anlamak mümkün.
“Balyoz davası”na bakan “özel yetkili mahkemenin” karar gerekçesinde “Suç belgelerinin Genelkurmay Başkanlığı’ndan mahkemeye gönderildiği iddiası”na dair haber gazetelerde yayımlandı. Sadece bir gün sonra TSK’nin verdiği yanıt, hukukçular ve kimi siyasetçilerce hukuki yönden davanın çöktüğünü belirledi. Daha da ilginç olan açıklamanın Genelkurmay değil, TSK imzasını taşıması. İddianın açık ve net olarak yalanlanması kamuoyunun dikkatini çekti. Mahkeme Başkanı iki gün sonra TSK bildirisine bir açıklama yaparak akıl almaz bir savı savunma aracı yaptı ve dedi ki: “Kararın tümü okunmadığı için bu tartışmalar başladı.”
Milli Savunma Bakanı bu konuda sorulan bir soruya şöyle cevap verdi:
“-TSK söylüyorsa doğrudur.”
Güler misiniz, ağlar mısınız?
Hani vesayetten kurtulmak içindi
Bir iktidar; geldiğinden beri kendi ordusu üzerinde yapacağı operasyonlara zemin hazırlıyor. O zeminin en kuvvetli dayanağı da TSK’nin devleti vesayet altına aldığı iddiası olmuşsa, 10 yıla yakın bir süre sonra o iktidarın Sayın Bakanı’nın sözlerinden anlaşılıyor ki o vesayet hâlâ devam etmekte sayılmaz mı?
Şimdi sormaz mısınız? Hani vesayetten kurtulmak için ordunun en değerli komutanlarını ve teröre karşı büyük mücadele vermiş, yaz kış dememiş dağda bayırda eşkıya kovalamış, terörü dize getirmeye çalışmış en değerli subayların ve toptan TSK’nin ne suçu vardı ki Silivri’de bir zulümhaneye konuldular.
Bu durumda; suç kanıtları ortada yoksa alınan kararların hukuki olup olmadığı değil ayni zamanda adalete olan güven sarsılmış olmaz mı?
Yargı siyasallaşınca
Yıllardır bunun sakat bir yol olduğunu, bir gün elinizdeki vesayet silahının bumerang olarak size döneceğini söyler dururuz. Gelişen demokrasiden söz edilirken, Milli Savunma Bakanı’nın şu son açıklamasının adı nedir? Bir tür vesayet sistemini devam ettirmek değil mi?
Rahmetli İsmet İnönü şöyle derdi:
“-Ordunun siyasete karışması kabul edebileceğimiz bir iş değildir. Ancak elinde mitralyöz tutan silahlı kuvvetlere mensup subayların vatan sevgisinden doğan düşüncelerine ipotek koyamazsınız. (22 Şubat 1962’den sonra İ. İnönü’nün Başbakanlıkta yaptığı konuşma. Bir Numaralı Tanık- Doğan Kitap 3. Baskı 2006)
İnönü, 22 Şubat’ta başlayan Aydemir hareketini tereyağından kıl çeker gibi bastırdı. Ama ordusuna söz söyletmedi. Talat Aydemir’in cezasını yargı organı verdi.
9. Cumhurbaşkanı Sayın Demirel, askeri müdahalelere maruz kalarak başbakanlıktan 6 kez alınmış, 7. kez başbakan olmuş, sonra demokratik yolla Cumhurbaşkanı seçilmişti. O da ordusuna söz söyletmez ve “Benim başka ordum yok ki” derdi. Ondan önce hiçbir siyaset ve devlet adamı askeri vesayetten söz etmedi. MGK ile Türkiye huzur içinde içeride ve dışarıda Ordusu Ortadoğu’nun bir numarası olarak itibar gördü. Hal buyken hangi kuvvet, ya da devlet, ya da güç itiyor ki TSK, terörist gösterilerek cezalandırılıyor?
Türk Ordusu’nun 26. Genelkurmay Başkanı’nı “terör örgütü kurmak ve onu yönetmekle suçlayan” ilk iktidar olarak kimin adı tarihe geçecek? Büyük haksızlığa uğramış o Genelkurmay Başkanı bakın şimdi ne diyor:
“Türkiye bu ayıptan nasıl kurtulacak?”
***
Bir fıkra:
Adamın biri ağacın kalın dallarından biri üzerine oturmuş elinde testere altındaki ağacı hırsla kesmeye uğraşıyor. Yoldan geçenler hayretle adamın yaptığı işe bakıyorlar, biri ötekine soruyor:
“-Allah aşkına bu adam ne yapıyor?”
Öteki adam bir de kesilen dala bakıyor sonra yanıtlıyor:
-Hele biraz bekle düşünce kendisine sorarsın...