Bu mu bağımsız yargı?
FETÖ’nün medya yapılanmasına ilişkin davada 21 sanığın tahliyesine karar veren İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti ile duruşma savcısı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesi tarafından geçici olarak görevlerinden uzaklaştırıldılar.
HSYK Başkanı Mehmet Yılmaz konuyla ilgili “Tahliyelerin hukuka ve dosya kapsamına, delil durumuna uygun olmadığı, başka kasıtla bu kararların alındığı iddia olunduğu ve toplumda infial oluştuğu için soruşturma izni verildi” diye basına açıklama yapmış.
Nedir toplumsal infial? Prof. Dr. Ersan Şen’in makalesinde belirttiği gibi infial kavramı; hukuktan uzak, ahlaki ve etik değer taşıyan veya çoğunluğun ya da gücü elinde bulunduranın yönlendirme niteliğine haiz olduğu gibi, kötüye veya keyfi kullanıma açık bir durumdur.
25. Ağır Ceza Hakimlerinin açığa alınma gerekçesi olarak gösterilen toplumsal infiali önleme safsatası tam bir “kötüye kullanımdır”.
HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’ın, dosyaya müfettişler el koymadan, delil durumunun uygun olmadığı, başka kasıtla karar alındığı iddiasıyla, hakimler ve duruşma savcısının açığa alındığı yolundaki açıklaması basında yer aldı.
Yargıçların, iktidar yanlısı bir kısım gazeteci tarafından tehdit edilmesi nedeniyle, HSYK’nın da bu tehditler üzerine tahliyeleri maksatlı olarak nitelemesinin hiçbir hukuki dayanağı olmadığı gibi bu tam bir keyfiliktir.
Bu gerekçe ile hakimleri ve duruşma savcısını açığa almak, gücü elinde bulunduranların hoşlanmadığı hiçbir kararın artık verilemeyeceğinin açık göstergesidir.
BU MUDUR YARGI BAĞIMSIZLIĞI?
Bu durum daha Cumhurbaşkanının HSYK üyelerini doğrudan ve parti genel başkanı olarak partisince atamasından evveldir.
Ya referandumdan evet çıkarsa, işte o zaman siz düşünün olacakları.
O zaman Hakimler ve Savcılar Kurulu iki üyesi Cumhurbaşkanı tarafından atanmış Adalet Bakanı eğer o toplantılara katılmaz ise onun yerine müsteşarı katılacak. Diğer beş üyeyi Cumhurbaşkanı doğrudan seçiyor. Yani 12 üyenin 6’sını doğrudan Cumhurbaşkanı, diğer 6 üyeyi ise Türkiye Büyük Millet Meclisi seçiyor. Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti genel başkanı da olacağı için bu kurulun tüm üyelerini kendisi seçiyor.
Yani iktidar partisinin bütün üyelerini tayin ettiği Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ise bütün hakim ve savcıları tayin edecek ve biz de vatandaş olarak o yargıya sığınacağız öylemi?
Bugün bile yandaş basının haberini gerçek gibi algılayan bir Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun, anayasa referandumdan geçerse neler yapabileceğini düşünmek bile insanın içini karartıyor.
Müfettişler dosyayı incelemeden, hakimlerin ve savcının ifadesine başvurulmadan bu insanları açığa almak, tüm yargı mensuplarını korkutarak sindirme girişimidir.
Savcı ve hakimlerin üzerinde baskı kurarak, korku yaratarak adalet dağıtılamaz. Adalet devletin temelidir. Adalet, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun son kararı gibi kararlarla ortadan kaldırılırsa sonunda devlet çöker.
Her mahkeme kararı ideal hukuka varmak için eleştirilebilinmelidir ve eleştirilmelidir de, hiç şüphesiz bu bir gereksinimdir.
Ama yargı mensupları hakkında gazete haberi üzerine, incelenmeden, irdelenmeden Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun şimdi yaptığı gibi bir karar tesis etmesi yargının tümüne göz dağı vermektir.
Bir memleketin aydınları, türlü nedenlerle “yetmez ama evetçiler” gibi belli bir dönemde demokrasiye ihanet etmezlerse orada totaliter bir idare asla kurulamaz. Bunun için hakimlerin ve gazetecilerin vazifelerini bir an dahi ihmal etmemeleri gerekir. Demokratik rejimin ilk ve asli koruyucusu nasıl orduysa, demokrasinin ilk savunucuları da hakimler ve gazetecilerdir.
Bu nedenlerle hakimler görevlerini yaparken sadece ve sadece vicdanlarının sesini dinlemek ve ona göre karar vermek zorundadırlar.