26 Kasım 2024 Salı
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Bugünü anlamak için düne bakmak

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

Bugünü anlamak için düne, Türkiye’yi anlamak için dünyaya bakmak gerekir. Toplumsal gelişmede yaşanan kırılma noktaları, yeniden saflaşmaları beraberinde getirir. Emperyalizm çağında dünya sisteminde yaşanan değişimler, her ülkeye yansır. Dünyamızın son 25 yılı, bu iki olgunun en canlı örneklerine tanıklık etmiştir. Bu tür dönemlerde, eskinin kavram kalıpları arasına sıkışan duruk bir bakış açısı, yeni olgulara gerçek anlamlarını yüklemeyi olanaksız kılar.
1980’LER ÖNCESİİkinci Dünya Savaşı’ndan 1980’lere kadar olan çok kutuplu dönem, “devletlerin bağımsızlık, milletlerin kurtuluş, halkların devrim istediği” bir dönemdi. Bu dönemde emperyalizm Ezilen Dünya’nın milli devletleriyle bir arada yaşamayı kabullenmek zorundaydı. Emperyalizmin nüfuz alanı içinde yer alan ülkelerin bile, belli bir manevra alanları ve pazarlık güçleri mevcuttu. Emperyalizmin denetimi, görece “dışarıdan”dı. Denetimi sıkılaştırmanın yolu, darbe tezgâhlamaktı. Bu darbeler, ülkenin başına dışarıdan geçirilmiş, baskı ve zulme dayanan görece yabancı dokulardı.
SEVR İLE LOZAN ARASINDAN GEÇEN AYRIM ÇİZGİSİSovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte dünyanın tek “süper gücü” haline gelen ABD hedefini büyüttü. Ezilen Dünya’nın milli devletlerini toptan ortadan kaldırmayı gündemine aldı. Bu hedefe eski dünyanın şu ya da bu ölçüde milli devlet refleksini içinde barındıran güç ve araçlarıyla ulaşılmasına olanak yoktu. Emperyalizm açısından, milli devleti çağdışı ilan eden, milli kahramanları gözden düşürmeye ve milli refleksleri köreltmeye yönelen bütüncül bir ideolojik taarruzun yanı sıra, yeni iktidar araçları yaratmak da gerekli hale gelmişti. Bu süreç, ülkemizde bir yandan AKP’nin oluşturulmasına yol açarken, diğer yandan milli devletin varlık-yokluk sorununu gündeme taşıdı. Bu açıdan Kurtuluş Savaşına benzer koşulların oluşması, ülkemizdeki güçlerin yeniden saflaşmasını beraberinde getirdi. Artık ayrım çizgisi, Sevr ile Lozan arasından geçmekteydi. Milli devleti savunanlar, Türkiye’nin safında yer aldılar. Bugün artık eşyanın doğal hali olarak kabul edilen bu yeni saflaşma, başlangıçta eskinin kalıplarından kurtulamayanlar tarafından son derece yadırgatıcı bulundu.
EZİLEN DÜNYA’NIN YENİ SEÇENEKLERİABD’nin ülkemizde Ortaçağ öğelerine dayanarak emperyalist sisteme bağımlılığın içselleştirilmesini hedefleyen çizgisi iflas etmiştir. ABD zayıflarken, Avrasya’nın güçlenmesi, Ezilen Dünya ülkelerine yeni seçenekler sunmaktadır. ABD denetimindeki iktidarların bile manevra alanı yeniden genişlemiştir. Her toplumsal dönüm noktasına egemen güçler içinde ortaya çıkan ayrışmalar eşlik eder. Bu ayrışmalar, hem halkın mücadelesinin eseridir, hem de bu mücadelenin önünü açar. Emperyalizm, güçlü olduğu dönemlerde, kestirmeden gider. Planlarını durmadan tadil etmek ve uygulamalarına yeniden ince ayar vermek durumunda kalması, onun gücünün değil, güç kaybının bir göstergesidir.
BUGÜNÜN EN ÖNEMLİ OLGUSUBugünün en önemli olgusu, ABD’nin bölgemizde ve ülkemizde kendi oluşturduğu araçlar arasında artık eşgüdümü sağlayamaz hale gelmiş olmasıdır. Ergenekon-Balyoz tertiplerinin çökertilmesi, Erdoğan ile F tipi örgüt arasındaki çatışma, “açılım süreci”nin iflası ve PKK’ya karşı yürütülen operasyonlar, bundan iki yıl önce hayal bile edilmesi zor olan olaylardı. Şimdi bunların gerçekleştiği bir ortamda, hepsini tıkır tıkır işleyen bir ABD planının yardımcı ögeleri olarak göstermek, herhalde ABD’ye sağlanabilecek en büyük destektir.ABD’yi ve planlarını ciddiye almak, kuşkusuz Türkiye’nin mücadelesinin başarıya ulaştırılması açısından vazgeçilmezdir. Üstelik bu sürecin kendiliğinden nihai bir sonuca ulaşacağını sanmak da, büyük bir yanılgı olur. Ülkemiz açısından milletin bütününü seferber etmeden kazanılabilecek kalıcı bir başarı söz konusu değildir. Sorun, bir milli iktidar sorunudur. Ama mevcut koşullar, bu açıdan 21. yüzyılın en elverişli ortamını sunmaktadır. Bu çözümlemeyi dünün kalıplarıyla yadırgatıcı bularak reddetmek, ülkemizin önündeki önemli bir fırsatı ıskalamaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir.