Burhan Pazarlama
İstanbullu olup da Burhan Pazarlama’yı tanımayan var mıdır acaba? Hiç sanmıyorum. Ama yine de Burhan’ı tanımak için belirli bir yaşın üzerinde, ayrıca İstanbul’un bir kıyısından öbür kıyısına şehir hatlarının vapurlarından biriyle de geçmek gerekir. Yani, iki yakayı birleştiren köprülerin, tünellerin, Marmaray’ların olmadığı dönemlerden söz ediyorum…Yani çok uzak değil. Ama yakın da hiç sayılmaz…
Zaman içinde İstanbul’un “marjinallikten”, “aykırı tipleme”ye ya da “aşina yüzlerden”, “popüler kişiler”ine dek farklı tanımlamalar içine girecek bir dizi sokak kahramanları, sokak ünlüleri vardır... Bunların çoğu tanınmışlıklarını; ya hemencecik fark edilecek fiziksel özelliklerinden, ya da farklı yaşam biçimleri ve ilginç uğraşılarından alır. Onları halkın karşında tanınır olmalarını sağlayan ortak paydaları ise, aykırı tipler olmasından kaynaklanır. Örneğin; dünyanın en yaşlı adamı olarak bilinen Zora Ağa, her önüne gelen esnafa ve kişilere “pazarola” diye temennilerde bulunan Pazar Ola Hasan Bay, Milli Piyango satıcıları Uzun Ömer ile onun tam tersi Cüce Simon, Galatasaray’ın unutulmaz fanatiği Karınca Ezmez Şevki, İstanbul’un demir başlarından Galata Köprüsü’nden Dolmabahçe Saat Kulesi’ne, tramvaylardan İstanbul Üniversitesinin bahçesine kadar her bir şeyi ufak bir ücret karşılığında taşradan İstanbul’a gelenlere satmakla mesleğini icra eden Sülün Osman bunlardan yalızca bir kaçıdır.
İnanmayacaksınız ama bunların tümü, televizyonun olmadığı dönemlerde en az Yeşilçam’ın oyuncuları kadar tanınan, bilinen İstanbul’un en popüler kişileriydi. Hatta bunların içindeki Zoro Ağa dünyanın en yaşlı insanı olma nedeniyle ABD’ye bile davet edilmiş, orada sınırlı da olsa bir üne kavuşmuştu.
Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz Burhan Pazarlama da bu alışılmışın dışına taşan tavır ve de söylemleriyle İstanbul’un unutulmaz, marjinal tiplerinden biri ve belki de en son temsilcisiydi.
Burhan Pazarlama adından da anlaşılacağı gibi, kıvrak Türkçesi, zeki esprileri, firma yaklaşımıyla seyyar satıcılığı pazarlamacılık düzeyine çıkaran bir kişiydi. Mesleğe çok küçük yaşlarda -kimilerine göre yedi yaşında- Haydarpaşa-Karaköy, Kadıköy-Karaköy-Eminönü vapurlarında başladı. Doğma büyüme Süleymaniyeli kökü ise Sinop’un Ayancık kazası, Türkeli nahiyesi Oymakkaya köyüne dek uzanıyodu. Söylentiye gere 10 çocuklu yoksul bir ailenin çocuğuydu. Yaşamı ise tam Yeşilçam dramı… Bir söyleşisinde “Babam beni zorla çalıştırır, para getirmediğim de ise eve almaz saçak altında yatardım” diyor.
Günün her saatinde şehir hatları vapurlarında karşımıza çıkar, “Hanımefendiler, beyefendiler” diye söze başlayıp “dağların ardından” ya da “çekik gözlü, kısa boylu insanların memleketinden” getirdiğini söylediği ürünlerin tanıtımnı yapar ve sonra da satışını gerçekleştirirdi. Diğer vapur satıcılarından ayrılan tek yanı ise, sattığı ürünlerinin onlarınkinden hem nitelik hem de nicelik olarak farklı olmasıydı. Ana ürünün yanında bedava verdikleri ise sayılmayacak kadar çoktu. Her seferinde farklı ürünler satardı. James Bond çatasından kimi zaman kalemler, kimi zaman limon sıkacağı, çoğu zaman ise akla hayale gelmeyecek bir şeyler çıkarır, ikna edici yanıyla her bir şeyi satmanın üstesinden gelirdi. Hatta sattıklarının cazibesine kapılıp da almaya utananlara vapurdan inişte ayrı bir hizmet sunardı.
Burhan Pazarlamanın ustası ise, küçük yaşlarda ona rakip olduğu, bir başka ünlü seyyar satıcı idi. O satıcının ünü ise sattığı mallar kadar, o dönemdeki siyasal iktidarlara yönelttiği eleştirelerdi. Bir çok kişi bu cesaretinden dolayı onun mallarını satın alırdı.
Burhan Pazarlama’nın satış sırasında sık sık yinelediği “Denizler tükeninceye dek satacağım" lafı da ustasına aitti..
Denizler değil ama, bu kentin bu tür renkleri, sesleri, bir yerlerden tanıdık simaları sessiz sedasız yitip gidiyorlar… Hem de bizlerin bu kente ilişkin bir daha yinelenmesi mümkün olmayan anılarından bir parçayı alarak…