Bütün şairlere çağrı!
Türkiye’nin bugün emperyalizme karşı yürüttüğü Vatanseverlik Savaşında en büyük görev şairlere düşüyor. Çünkü şair, varlığının bir gereği olarak kendi milletinin özgürleşme mücadelesine katılmak zorundadır. Doğasında var olan devrimci yurtseverlik bu yüce görevi başarılı şekilde yerine getirmesi için yeterlidir.
Tarih boyunca şairlerin içinde yer aldığı mücadeleler hep zaferle sonuçlanmıştır. Bu doğaldır, çünkü şiir, hangi şaire ait olursa olsun haklı olanın yanında, gerçekliğin ön safındadır. Şairlerin söz aldığı mücadelelerin başarı şansı o nedenle çok yüksektir.
Türkiye’nin şair birikimi her şeye karşın ayaktadır. Görkemli Türk şiiri varlığının bugünkü mirasçısı Türk şairleri, aralarındaki siyasi görüş ayrılıklarını bir kenara iterek bir araya gelmektedir. Bu buluşma umudun, cesaretin, bilgeliğin, adanmışlığın şiirli, büyülü buluşmasıdır. Bu yılki 21 Mart Dünya Şiir Günü bildirisini kaleme alan usta şair Egemen Berköz şöyle haykırıyor:
“Günümüzde insanlık sömürgeci kapitalizmin elinde usunu yitirmiş görünüyor. (...) Ülkemiz de payını aldı, alıyor elbet bu şeytansı kurgudan. Kurtuluş Savaşı’yla, kurduğu Cumhuriyet’le tüm sömürge ulusların umudu olan ülkemiz bir büyük yalanın tuzağında kıvranıyorsa bugün, ondan. İşte, bu karabasan ortamında tek umut şiirdedir.”
Bu çağrıya hiçbir şair duyarsız kalamaz, bu büyük seferberlikte kendini kenara çekemez. Gelin şairler bir olalım, şiir silahlarımızı kuşanalım, zalimlere korku salalım!
Şairim, asiyim!
Birazdan,
Suç işlemeye başlayacağım.
Evet! Yırtacağım,
Gizli antlaşmalarınızı,
Mutabakatlarınızı, sizin.
Yırtacağım!
Damgalı, damgasız,
Kağıtlarınızı ve bütün bağıtlarınızı.
Şairim, asiyim: Ellerim,
Bilge Kağan’ın elleri.
Tehdit eden benim,
Tertip merkezlerinizi, sizin,
Kiralık adamlarınızı, ajanlarınızı.
Evet! Tanımıyorum,
İşgal karargahlarınızın yasalarını.
Şairim, asiyim: Boynum,
Pir Sultan Abdal’ın boynu.
Fırlatıyorum mısralarımı,
Vınlayarak geliyorlar üzerlerinize.
Ucu manda kemiğinden oklar,
Bulacaklar sizi, para deliklerinizde.
Şairim, asiyim: Yayım,
Ertuğrul Gazi’nin yayı.
Yakacağım! Evet!
İhanet kaşanelerinizi, sizin.
Ve münafık makamlarınızı.
Kanımı dökerek,
Ateşe vereceğim mezbahalarınızı.
Şairim, asiyim: Ruhum,
Hallacı Mansur’un ruhu.
Yıkacağım,
Müesses edebiyatınızı, sizin,
Gök gürültüsünden ürken şiirinizi,
Ve tedbirli, teşvikli yazın dünyanızı.
Girişinden yıkacağım,
İmge köşklerinizi, akçeli düşlerinizi.
Şairim, asiyim: Yüreğim,
Nazım Hikmet’in yüreği.
Devireceğim.
İnsan etinden tahtlarınızı, sizin,
Altüst edeceğim saltanatınızı.
Padişahınızı ben devirmedim mi?
Yapacağım yine aynı işi.
Şairim, asiyim: Atım,
Koç Köroğlu’nun atı.
Ve kuracağım!
Irmaklarında özgürlük akan ülkeyi,
Kuracağım dünyada Cennet’i.
Burada, bu topraklarda.
Bir yiğit türküsü gibi Türkiye’yi.
Cumhuriyet’i ben kurmadım mı?
Yapacağım yine aynı işi.
Şairim, asiyim: Bilincim,
Mustafa Kemal’in bilinci.
Saldırtın şimdi köpeklerinizi,
Saldırtın paçalarıma, ey atasızlar.
Ey Ebu Süfyan artıkları.
Haydi durmayın!
Kelepçe vurdurtun hecelerime,
Ezdirtin şiirlerimi,
Geçirtin paletlerinizi üzerlerinden,
Biber gazı sıktırın gözlerine.
Kalkar ayağa kelimeler,
Ölümsüzlük suyuyla yıkanmış,
Ayaklanır ezgi kıtaları, destan alayları.
Duyuyor musunuz,
Kayalardan gelen gür naraları?
Şairim, aşığım: Gürzüm,
Ferhat’ın gürzü.