Büyük fırtına yaklaşıyor
2008’de Amerika’dan patlak veren yapısal ekonomik krizin üzerinden 10 yıl geçti.
Büyük finans balonu patlamış, dev banka ve kuruluşlar iflas etmişti.
ABD bu krizi daha çok dolar basarak Avrupa ve dünyanın diğer yerlerine gönderdi.
Ancak krizin nedeni zaten fazla dolar basmaktı.
Yani şişmanlıktan kurtulmak için daha çok patates kızartması ve pasta yenildi.
Bugün dünyadaki tüm ülkelerin gayri safi milli hasılasının tam üç katından fazla bir küresel borç var tepemizde.
En çoğu ABD’nin olmak üzere toplamı 223 trilyon dolar bu borcun.
2008’de ABD dış borcu 9,4 trilyon dolardı. Nisan 2018’de bu rakam 21 trilyon dolar oldu.
Ve ABD Merkez Bankası FED, faiz oranlarını giderek yükseltmeye başladı.
Son üç senedir yükseltiyor.
2018’de daha çok (en az 2 kat) yükseltmeyi, 2020’de yüzde 3,5 yapmayı hedefliyor.
LİBOR halihazırda yüzde 2,3 zaten.
Bu, şu demek oluyor:
Faizlerin yükselmesi, hükümetleri, şirketleri ve hane halkını köşeye sıkıştırıyor.
Çünkü hepsi borç içinde yüzüyor.
Sadece Türkiye’nin toplam brüt dış borcu 438 milyar dolar.
Bu yıl 40 milyar dolar cari açıkla birlikte 200 milyar dolardan fazla dolar bulmamız gerekiyor.
Amerika’ya göre çok küçük bir rakam olsa da bizim işimiz çok daha zor.
ABD’nin 21 trilyon dolarlık borcu ona koymuyor çünkü dünyada dolar basan tek ülke.
KUR SAVAŞLARI BAŞLADI
ABD, tüm dünyayı nükleer savaş ile tehdit etse de, asıl kur savaşını çoktan başlattı.
Doların ilk hedefi İran oldu.
Şubat ayından bu yana Riyal sürekli değer kaybına uğruyor.
ABD yaptırımları bir yandan sürerken, BAE’deki (Dubai’deki) bankalar, İran’ın hafifletilen ambargo sonrası petrol satışlarından alacaklarını bilinçli olarak ödemiyorlar.
Riyal şu anda korkunç bir devalüasyon sarmalına girdi. Dolar karaborsada alınıp satılmaya başlandı.
14 Nisan’daki ABD-İngiltere-Fransa üçlüsünün Suriye’ye füze saldırıları öncesi Riyal iyice düştü.
1 dolar 60 bin İran Riyali oldu.
Geçen yıl 1 dolar 36 bin riyaldi.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin riyali serbest piyasa ve merkez bankası fiyatlarında 42 bin olarak sabitleme girişimi de başarılı olamadı.
Hâlâ karaborsa ile resmi kur arasında büyük fark var.
Trump’ın yeni milli güvenlik danışmanı John Bolton ile müstakbel Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İran’ın peşini bırakmıyor.
12 Mayıs’ta, İran’ın nükleer programı üzerindeki uluslararası anlaşmayı ABD bozmaya hazırlanıyor.
Yani İran’a yeni yaptırım peşindeler.
Anlaşmanın Asyalı tarafları Çin ve Rusya ile Avrupalı tarafları Almanya ve Fransa ise ABD’ye karşı tutum alıyor.
Ancak ABD’nin dolar silahıyla tek taraflı hareket etmesi sürpriz olmaz.
Bu durumda İran’ın işi iyice zorlaşacak demektir.
Tahran’da 2009 seçimlerindeki turuncu devrim girişimi yeniden canlanabilir.
Ermenistan’da görüyoruz, Rusya yanlısı yönetime karşı ABD yanlısı muhalefet sokaklarda.
Nedeni ekonomik kriz elbette.
ABD, aynı operasyonu Rusya ve Çin’e karşı da yürütüyor.
Rusya’ya siyasi yaptırım, Çin’e ise ticaret savaşı başlattı.
Rublede de hızlı düşüş gözleniyor.
Petrole dayanmayan, cari açık altındaki kırılgan Türk lirası da en ufak bir rüzgarda savrulup gidiyor zaten.
ABD TEK TEK AVLAMAK İSTİYOR
AKP’nin ABD’yi doğrudan karşısına almaktan çekinmesi bu sebepten.
ABD, daha yeni yeni oluşmaya başlayan Çin-Rusya-İran-Türkiye seddini içeriden yıkmaya çalışıyor.
Suriye’ye atılan füzelerin hedefi Esad’dan çok Avrasya ittifakını bozmaktı.
Türkiye bu noktada ilk savrulan ülke oldu.
Ankara’nın yalpaladığını gören ABD yönetimi, S-400 tehditlerini artırdı.
ABD'nin Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Wess Mitchell, "Rusya'dan S-400 füze savunma sistemleri satın almaya hazırlanan Türkiye'ye yaptırım uygulanabileceği" yönünde tehditkâr açıklamada bulundu.
Buradan sonrasını ünlü araştırmacı yazar F. William Engdahl’in son yazısından bir alıntıyla sürdürmek istiyorum:
“Şu çok açık ki, Waşington ve Londra, her tür hile ve aldatmacayla bu savaşı haklı çıkarmaya çalışıyor. İran, bu saldırı öncesinde kur savaşından kaynaklı devasa bir ekonomik saldırıyla zayıflatılmaya çalışılıyor. Ortadoğu’da işler 12 Mayıs sonrası çirkinleşebilir. Çin’in Kuşak ve Yol inisiyatifinin kilit ülkesi, Rusya’nın güvendiği ortağı İran işte bunlar yüzünden de hedefte. Eğer bu ekonomik savaş sonrası İran düşerse, sırada Çin ve Rusya da var. Eğer bu stratejik Avrasya güçleri, ekonomik, siyasi ve askeri ortaklık ve işbirliklerini güçlendiremezse, bu durum, Washington için varilde balık avlamaya benzeyecektir. ABD, rakiplerini teker teker devirip, tek süpergüç hegemonyasını kurmaya çalışıyor. Bu olasılık, dünya barışı için iyi sonuçlar vermeyecektir.”
TÜRKİYE'Yİ TEST ETTİ
Burada ABD’nin tek hegemonik süpergüç olmasını isteyen “müesses nizam”ın kimliğini de, ABD’den bir yazarın, ABD Kamu Bankacılığı Enstitüsü Başkanı Ellen Brown’ın kaleminden açıklayabilirim:
“ABD Merkez Bankası FED kendisine ‘bağımsız’ diyor. Ancak bu bağımsızlık sadece hükümetten bağımsızlık anlamına geliyor. Eğer FED bir davulsa, onun tokmağı FED’in özel ortakları olan bankalardır, Wall Street’tir. Yeniden bir büyük buhran yaşanmaması için Amerikan Kongresi’nin Amerikan Merkez Bankası’nın yasasını değiştirip onu millileştirmesi gerekir. FED’in özel çıkarların değil, kamunun hizmetinde olması şarttır”
Dolar basarak ABD’yi, hatta bir anlamda dünyayı yöneten işte bu elitler, nükleer savaş çıkarma tehdidiyle dünyada bir kur savaşı başlattı.
Bunu yaptırım ve ekonomik operasyonlarla sürdürüyorlar.
Türkiye’de de farklı bir durum yaşanmıyor.
Avrasya’ya doğru yaklaşan iktidarı, Suriye füze saldırısıyla test ettiler ve kendilerince başarılı sonuç aldılar.
24 HAZİRAN'IN SONUÇLARI...
Her zamanki Esad bahanesiyle Ankara, saldırılarda ‘resmen’ ABD’nin yanında yer aldı.
Bu durum ABD’de temkinli bir iyimserlik yarattı; demek ki cepheyi bölebiliriz dediler.
Ancak Engdahl’ın da söylediği gibi, cephenin bölünmesi demek, ABD ve onun yıkıcı liberal sömürgeciliğinin yeniden Asya’da hakim olması demektir.
Türkiye’yi Suriye’ye karşı kullandılar, sonuçlarını gördük.
24 Haziran seçimleri işte bu yüzden çok önemli.
Seçimlerden sonra oluşacak iktidar tablosunun ABD’ye teslim olması halinde, bu kez İran’a saldırının payandası haline geliriz.
Suriye ve İran’dan sonraki hedef kim derseniz; biziz.
Türkiye’den bir ABD/PKK/İsrail devleti çıkarmaya çalıştıklarını dağdaki çoban herkesten iyi biliyor.
Avrasya demek emperyalizme karşı ortak savaş demektir.
İngiltere ve İsrail de dahil, ABD’nin yanında yer alan hiç bir ülke onun zaferinden menfaat elde edemeyecektir.
Çünkü dünyada oluşan yeni tablo buna izin vermez.
2. Dünya Savaşı’nda bu Wall Street çetesi, Hitler gibi bir delinin sayesinde 60 milyon insanın kanı pahasına “zaferle” çıktı.
2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin ‘yürüttüğü’ yüzlerce savaşta en az 20 milyon insan öldü.
Eğer bu çetenin füzeleri dolarla kaplıysa, o dolarların geçersiz olması için herkesin elinden geleni yapması şart.
23 Nisan biliyorsunuz TBMM’nin açıldığı kutlu bir gündür.
24 Haziran’dan sonra da, mutlaka güç sahibine yani halka teslim edilmelidir.
16 Nisan başkanlık referandumunun bir ABD tuzağı olduğunu yazmıştım.
Milletin vermeyeceği kararı, tek-elden aldırma operasyonudur.
24 Haziran da aslen ABD’nin dayattığı, Suriye ve İran’a saldırı, Avrasya’da bozgun seçimidir.
ABD’nin asıl silahı olan dolar elinden alınmalı ve tüm ülkeler yeni bir ortak alışveriş paydasında buluşmalıdır.
Ve en önemlisi de dolar aslen karşılığı olmayan bir kağıt parçasıdır.
Öyle olmasaydı ABD diye bir ülke bugün var olmazdı.
2008’den sonra yerini 50 tane ülkecik alırdı.
KAYNAKLAR:
“Fox in the Hen House: Why interest rates are rising?” – Ellen Brown
“Washington use currency war to destabilize Iran” – F. William Engdahl