Büyük Şam Savaşı: Bir sonun hikayesi
Suriye, Lübnan, Filistin ve Anadolu’nun oluşturduğu Şam Coğrafyası, Batı'nın daim hedefindeydi. Bu coğrafyanın stratejik derinliği Mısır, Irak ve etrafı Yemen Denizi, Arap-Farisi Denizi (Körfezi), Kızıldeniz ve Akdeniz ile çevrili olan büyük Arap Yarımadası'dır. Bu coğrafya Batı için “Güneş’in doğduğu” yerdir. Medeniyetler beşiğidir. Zenginliğin sembolüdür. Batı'ya ismini (Avrupa) veren yurdun adıdır. En etkili ve en popüler dinlerin anayurdudur. Aile ve taharet kültüründen mahrum barbar Batı'ya, Doğu'nun uygarlığını taşıyan ve mağara insanı Batı'yı uygarlaştıran coğrafyadır. Ayrıca Uzak Doğu’nun (Hindistan-Çin ve arada kalan coğrafyanın) zenginliklerini Batı'ya aktaran ve taşıyan köprüdür. İşte bu anahtar coğrafyaya sahip veya musallat olmak için Batı Haçlı Seferleri tanzim edildi.
DOĞU KİLİSELERİ KATLİAMLARI
Bu yağma, işgal ve katliamlardan Doğu’nun ne Müslümanları ne Mesihileri ne de Musevileri-Yahudileri müstesna değildi. Hatta zulmün en katmerlisine maruz kalanlar Doğu'nun İkinci Kudüs’ü olarak bilinen Antakya Baş Kilisesi (Patrikhanesi) ve ona bağlı olan tüm Doğu kiliseleridir. Önce Antakya Kilisesi ile temsil ettiği birliği hedef aldılar; Düşünün, Batı'ya Musa’yı, Mesihi ve dünyevi nizamını öğreten Antakya Kilisesi katliamlar, işgal ile birlikte gelen göçler ve yoksulluk sebebiyle Katolik veya Protestan oldu. Buna en bariz örnek Lübnan Marunî Doğu Katolikleridir. İsmini Mar (Aziz) Marun’dan alır. Aziz Marun Antakyalıdır. Antakya’yı işgal eden dönemin DEAŞ'çıları Batı Haçlı ordularının Antakya’ya bağlı Anadolu’daki kiliseleri yakmaları, talan etmeleri, rahibe ve rahipleri katletmeleri, Hz. İsa’yla eşitlenmesinler diye baş aşağı çarmıha gererek işkence yapmaları karşısında müritleriyle Suriye’nin iç kesimlerine (Humus) kaçmak zorunda kaldı. Suriye’de vefat etti.
HAÇLILARIN İŞBİRLİKÇİLERİ
Suriye’ye yönelen sahtekar Haçlılar benzer talan ve katliamlarını burada da devam ettirdi. Aziz Marun taraftarları daha iyi korunak sağlayan Lazkiye Dağları, Baalbek Dağları ve Beyrut Dağları'na sığındı. Sahtekar haçlıların şerrine sığınanlar da oldu. Ticaretleri, makamları ve hayatlarına karşılık sahtekar Haçlıların dinine tabi oldular, ordularında görev aldılar. Kendi halkına ve sahtekar Haçlılarla savaşan Müslüman ve Musevilere karşı muhbirlik yaptılar. Benzer durum Müslüman ve Musevi-Yahudi topluluklarda da yaşandı. 1798-1799’da Mısır ve Suriye’yi sahtekar Haçlılar misali işgal eden Napolyon Bonapart ve Fransız ordusu bölgesel işbirlikçilere ihtiyaç duydu. Dağlarda sefil bir hayat yaşayan, yüzlerce yıldır mahrumiyet içinde debelenen Maruni topluluğu Napolyon’un (Vatikan’a bağlı Fransa Katolik Kilisesi) mezhebine tabi oldu. Çocukları daha iyi olanaklara sahip olmaları karşılığında Fransa’ya teslim olmayı kabul etti.
BÖLÜCÜLÜK BÖYLE YÜKSELDİ
İslam’ın kurtarıcısı sıfatıyla Müslümanlara yanaşan Napolyon bu toplumu da Fransa dostu-Fransa karşıtı olarak bölmeyi başardı. İngilizler, ardından ABD, Hollanda, Almanya aynı zihniyet ve taktiklerle coğrafyamızda bölücü faaliyetlerine devam etti. Batı, sahtekar Haçlılar misali yeni ‘’Milli’’ devletleri ve orduları Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamak amacıyla Türk, Arap, Yunan, Rum, Kürt, Ermeni, Süryani, Farisi, Çerkez, Laz ve sahada farklı dil ve lehçeleri kullanan toplulukları kullandı. “Sadece hırsız mı suçlu ev sahibinin suçu yok mu?” sorusunun yanıtı, “elbette ev sahibinin de suçu var”dır. Hatta suçu daha fazladır. Ancak bu yazının konusu ve gayemiz Batı'nın kullandığı ve günümüzde kullanmaya devam ettiği gelecekte de kullanacağı zihniyeti ve araçlarına dikkat çekmektir. Birinci Dünya Savaşı ama özellikle İkinci Dünya savaşından sonra klasik ve yeni sömürgenin tüm imkanları devreye sokuldu. Din, mezhep, renk, kabile, aşiret, millet, etnisite, lehçeler, ekonomik imtiyazlar, finans, sanayi topyekun saldırıya geçtiler. Her bölgeye, her şehre, her köye, her yol başına bir aile, bir bayrak, bir karakol, devletçik, otorite, özerklik vaadinde bulundular. Çok başarılı oldular. Çok yol aldılar. Çok zarar verdiler. Çok derin umutsuzluk ektiler. Zehir tohumları çok yere kök saldı. Bu tohumların meyveleri çok kimseyi zehirledi. Bıkkın, umutsuz, yorgun, kim olursa olsun yeter ki tutunacak bir dalım, beslenecek bir kaynağım, hayatta kalabilecek bir güvenli limanım olsun noktasına getirdiler.
TÜM PLANLARIYLA YİNE BURADALAR
Tarihte sahtekar Haçlıların yenilgiyi tattıkları mekanın (Hittin Savaşı) adıdır Şam Coğrafyası. Tarihte Uzak Doğu'dan gelen Batı misali zihniyet ve taktikler uygulayan Moğol istilasının durdurulduğu (Ayn Calut Savaşı) yerdir Şam Coğrafyası. Batı tekrar geldi. Şam Coğrafyasını Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Anadolu diye parçaladı. Yetmedi, parçaladığı ülkelerin içinde de etnik ve mezhep temelinde kantonlar, özerk yönetimler inşa etti. Şam Coğrafyası direndi, Nispi bir kazanım elde etti. Ancak birliğini sağlayamadı. Batı bu sefer okkalı bir darbe tasarladı ve Şam Coğrafyasının ciğeri Filistin’e İsrail hançerini soktu; ‘Bölgede Batı ve ABD’nin jandarmalığını yapacak. Fırat ve Nil arasındaki coğrafyada hakimiyet kuracak. Bu amaca uygun olarak azınlıkları kullanacak. Filistin’i tamamen alabilmek için Lübnan ve Suriye’yi bölecek. Irak aynı plana uygun taksim edilecek. Anadolu kuşatılacak ve kendisine iki alternatif sunulacak; İsrail misali bölgede polisimiz ve askerimiz ol. Buna mukabil sana parçalanan Filistin, Lübnan, Suriye ve Irak’tan fayda sağlayalım. Hatta büyütelim. Sen Arap değilsin ve hatta Müslüman bile değilsin. O vakit Batı ile, ABD ile, İsrail ile dost olman hayrınadır. Buna direnirsen akıbetin komşuların gibi olur.’
KAFAMIZ HALA NET DEĞİL
Oyun bozan Şam Coğrafyası’nın direnişi devreye girdi. Filistin, Lübnan, Suriye ve bu coğrafyanın birliğinin önemine müdrik olanlar, çok büyük kayıplara ve yıkımlara rağmen, Batı'nın mihenk taşı ve süper polisi İsrail’i allak bullak etti (Büyük Suriye-Şam Savaşı). İsrail halkını ikiye böldü. Netanyahu ve şürekasını uçurumun kıyısına getirdi. Seçimi onlara bıraktı ya uçurumdan aşağı yuvarlayacaklar ya da İsrail ile birlikte uçurumun derin akıbetini yaşayacaklar. Türkiye bu iki minvalde gitti geldi, mekik dokudu ve halen nerede olması gerektiği ile ilgili kafası net değil. Büyük Şam Savaşına destek vereceğine, tarihten ders alacağına ve bir daha coğrafyamız yeni katliamlar, yıkımlar yaşamasın diye masayı devireceğine, hala Trump amca bize daha çok önem verir mi, önemimizi daha iyi kredilendirir mi düşüncesine yatırım yapanlar var.