Büyük Siyonist ahlaksızlık üzerine
Kabul edelim Siyonizm, çok başarılı bir propaganda yaptı. Özel bir çalışma yaptıkları için değil, bugüne dek dünyanın her yerinde kendilerine sadık uşaklar, tetikçiler yetiştirmiş oldukları için.
Filistin’e dair her konuda İsrail’e koltuk çıkan bu tipler Batıdaki ana akım medyanın tamamına hakimler. Bizde de sayıları pek az sayılmaz.
Genellikle İsrail katliamlar yapar, çocukları öldürür, bunlar “ama” ile başlayan cümleler kurup cinayetleri mazur göstermenin yollarını ararlar. Ama bu sefer Siyonizme yalakalık yapmak için o kadar zorlanmadılar. Çünkü saldıran taraf Filistin’di ve çatışmalarda siviller de ölmüştü.
Sivillerin zarar görmesini onaylamak mümkün mü? Tabii ki değil. Ancak önümüzde çok temel birkaç sorun duruyor.
Birincisi, İsrail 1947’den beri sivilleri öldürüyor. Hem de öyle özel gerekçelere falan da ihtiyaç duymadan. Canı ne zaman isterse, nerede isterse, nasıl isterse… İşgal altındaki topraklarda Filistinlerin hiçbir hakkı, hiçbir can güvenliği yok.
İsrail’in kendi rakamlarına göre bile öldürülen sivil sayısı 30 bin. Filistin kaynakları 150 bin olarak ifade ediyor. Yani gün geçmiyor ki yaşlı bir nine, bir bebek veya okula gitmeye çalışan bir öğrenci İsrail kurşunlarının hedefi olmasın. Gün geçmiyor ki Filistin şehirlerinin üzerine birkaç bomba düşmesin.
Peki İsrail bunu hangi gerekçe ile yapıyor, neye göre yapıyor?
Hiçbir gerekçesi yok ve kafasına göre yapıyor. Evet, dünyada zevk için, eğlence olsun diye sivil insanları öldüren tek bir devlet var o da İsrail. Çünkü ne uluslararası hukuku tanıyor ne de kendi yasalarını. İsrailli bakanlar, Filistinliler için “böcek, hayvan, bok” gibi tabirleri kullanıyor. Böcekleri öldürmek için gerekçeye ne hacet!
Şimdi dönüp soralım bakalım bizdeki İsrail beslemesi tetikçilere: Şiddetin şiddeti doğuracağını, yetmiş yıl boyunca her çeşit zulmü ve aşağılamayı gören, toprakları işgal edilen bir halkın sonunda bir gün patlayacağını hesap edemiyor musunuz? Gerçekten, salt bir soru olarak yöneltiyorum: Bu matematiği anlayamayacak kadar ahmak mısınız?
Diğer konu “sivil” kavramının tarifi ile ilgili. İsrail’in “yerleşimci” dediği bu insanlar aslında Filistin’in fiili işgaline öncülük eden paramiliter güçlerden başka bir şey değil. Tel Aviv’de ya da uluslararası anlaşmalara göre İsrail’e bırakılmış bir başka bölgede değil, resmen Filistin’e ait olan topraklarda “işgalci” olarak yaşıyorlar. Siyonist devletin Filistinlilere karşı kullandığı uç unsurları olarak görev yapıyorlar. Çoğu silahlı. Filistinlileri yok etmek için kurulmuş kendi klanları ve çeteleri var. Ve bütün bunları İsrail devletinin koruması altında hatta teşviki ile yapıyorlar. Sur’da, Cizre’de Türk askerine silah sıkan PKK’lılar ne kadar sivilse işte bunlar da o kadar sivil!
Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, işin ahlaki boyutu ile ilgili. Bu “siviller” bin yıldır Filistinlilere ait olan evlere, tarlalara, bahçelere çökmüşler.
Bu büyük hırsızlık üzerinde mutlu mesut bir yaşam kurmuşlar… En küçük bir ahlaki rahatsızlık duymadan!
Sormazlar mı insana, “bir gün o evlerin, o toprakların gerçek sahiplerinin gelip kapınızı çalacağını hiç düşünmediniz mi?” diye. Veya “bu nasıl bir ahlaki rahatlık, bu nasıl bir genişliktir böyle” diye!
Hamas’ın askeri operasyonu sırasında bir müzik festivaline katılanların arasından da ölenler olmuş. Şüphesiz çok acı, çok talihsiz bir ölüm. Ama yetmiş yıllık işgale karşı direnen bir örgütün hedef olarak bir müzik festivalini seçeceğini düşünmek için dümdüz geri zekalı olmak lazım.
Bunlar savaşın acı yüzüdür ve istenmeyen kayıplarıdır. Savaş bölgesinde bulunmanın öngörülebilir sonuçlarıdır. Ama ne alaka değil mi? Orası savaş bölgesi değil ki!
İşte Batı medyası öyle güzel yutturmuş ki bu yalanları insanlara. İsrail’in bir savaş bölgesi olmadığı düşünülüyor. Neden? Çünkü ne kadar Filistinli varsa yedi metre yüksekliğinde devasa duvarların arkasına hapsetmişsiniz, toplama kamplarına kapatmışsınız. Ama nedense o duvarların bir gün yıkılabileceğini hesap edememişsiniz!
Şimdi misal Donetsk-Ukrayna sınırında bir müzik festivali yapılsa gider misiniz? Adama “deli misin savaşın ortasında ne işin var” derler. Gazze kıyılarının oradan farkı ne ki? Orası da savaş bölgesidir ve başınıza her an kötü şeyler gelebilir.
Seven Nişanyan’dan pek hazzetmem. Ama bakın ne güzel tespit ediyor vaziyeti: ”İnsanların aç bırakıldığı, hayvanlar gibi hapsedildiği bir toplama kampının hemen karşısında müzik festivali yapmak yüzsüzlüğün, ahlaksızlığın aşırı bir ucudur” Ancak Batı medyası kolay propaganda fırsatını kaçırmıyor, size “clubbing” yapan, müzik eşliğinde dans eden Instagramcı güzel kızları ve oğlanları gösteriyor…Bakın diyor siyah giyimli vahşi İslamcılar işte bu güzellikleri öldürüyor…! Oysa Filistin toprağına dair tüm güzellikler o dans partileri yapılsın diye Siyonistler tarafından çoktan yok edildi. Yok edilen güzelliklerin kimi daha kundaktaydı, kimi iki yaşında, kimi ise Muhammed el Durra gibi kimsesiz bir duvar gölgesinde, sığınabildiği tek yer olan babasının yamacında.