10 Ocak 2025 Cuma
İstanbul 13°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Büyük vebal-(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

CHP’nin izlediği iç ve dış politikanın “evlere şenlik” olduğunu bilmeyen kalmadı. Genel Başkan her fırsatta grup kürsüsüne çıkıyor ve bir gün ‘ak’ dediğine ertesi gün ‘kara’ diyerek işleri çarşafa doluyor. Hayret CHP grubu atanmış, seçilmiş milletvekilleri arasından bir teki bile çıkıp: “Sayın Genel Başkan sen hangi hakla, hangi kurulun kararıyla bu sözleri söylüyorsun” deme cesaretini bulamıyor. Örnek mi istiyorsunuz? Kılıçdaroğlu, kendi tükürdüğünü yalayıp Meclis’te yemin ettiyse ve AKP’nin oyununa gelip bir protokol imzalamasına rağmen Silivri’de tutukluyken yargısız infaza uğratılan iki CHP milletvekilini kurtarmaktan bile aciz kaldıysa söylenecek söz yoktur. Kılıçdaroğlu Meclis Başkanı’na son grup toplantısında verdi veriştirdi. Arkasından da şöyle dedi:

“- Sayın Cemil Çiçek, sen verdiğin sözü tutamadın ve aciz kaldığını açıkça söyledin. Artık o koltukta oturamazsın!”

Arkasından üç gün geçmedi aynı Genel Başkan yine Meclis Başkanı’na sığındı ve iki milletvekilini Cemil Çiçek’e göndererek “akil adamlar grubu” kurarak terörü uzlaşmayla çözme önerisini yaptı. Kılıçdaroğlu hani bu başkan artık o kürsüde başkanlık yapamaz, saygınlığını koruyamazdı?

CHP’nin kifayetsiz ancak muhteris olmayan Genel Başkanı haftanın sonunda Manisa’da konuşurken daha büyük bir gafın altına imza attı. Ortanın solunu, sosyal demokrasiyi CHP’nin bir ilerici hareketi olarak niteledikten sonra şöyle dedi:

“- Bundan sonra Yeni CHP daha büyük bir harekete imza atıyor. Özgürlükleri Türkiye’ye getirecek.” Genel Başkan beynin gerisindeki özerklikle özgürlüğü birbirine karıştırmış olmalı. Meclis Başkanı’na elçiler göndererek “Kürt sorununu AKP ile birlikte çözeceği konusunda önerilerde bulunmak” ve bunu yeni CHP’nin bir devrimi gibi ilan etmek Sayın Genel Başkan’ın büyük bir kafa karışıklığı içinde bulunduğunu göstermez mi?

Meclis Başkanı’na önce “sen orada oturamazsın tarafsızlığını yitirdin” diyor. Arkasından aynı Meclis Başkanı’na elçiler göndererek ricalarda bulunuyor! Allah aşkına bu nasıl tutarsızlık ya da bu ne büyük gaflet ve dalalet.

Gelelim Kılıçdaroğlu’nun tarihi ve kurucuları Atatürk ve İnönü olan partinin adını değiştirmesine:

“- Kılıçdaroğlu sen bu kararı nasıl verdin? Kararı gruptaki milletvekillerinin onayına sundun mu? Sunsan da alacağın karar hukuki değil ama onlar sana nasıl oldu da Sayın Genel Başkan, “Bu kararı ancak Kurultay verebilir” demediler. Yoksa onları bir zamanlar rahmetli Ecevit’in çevresinde bulunan ve Gurkha (Nepal asıllı Hindistan’da görev yapan paralı askerler) mi sanıyorsun?”

Bilmiyorsun bari öğren. İsmet İnönü 1965’te TİP’in gelişmesi üzerine partiyi biraz daha sola çekecek bir yolu kendi ifadesiyle “icat etmişti” yani o İsmet Paşa düşüncesiydi ve parti içindeki sol grup o slogana sarıldı. CHP’nin önüne ‘ortanın solu’ diye bir sıfat eklenmedi çünkü Kurultay’dan öyle bir karar çıkmamıştı. Ortanın solu bir yöntem olarak benimsendi ve uygulandı. Sosyal demokrasiye gelince, CHP içinde iki grup vardı. Ecevitçilere ‘demokratik solcular’ deniyordu ve Ecevit 12 Eylül’den sonra kurduğu partiye bu adı verdi: DSP. Geride kalanlar ise Batı’nın sosyalizme karşı çıkardığı bir slogana sarıldılar: Sosyal demokrasi. Sosyal demokrasinin kitabını yazanda Rahmetli İsmail Cem’di. İkisi de ne kurultay kararıyla CHP’nin adını değiştirebildi ne de partinin bölünmesini önleyebildi.

Şimdi Kılıçdaroğlu ne programında ne tüzüğünde yer alan yeni bir sözü CHP’nin başına hiç kimseye sormadan yanındaki kifayetsiz muhterislerle tarihi CHP’nin adının başına ekliyor ve bunu Kürt sorununun çözümü için bir yol arayışı olarak görüyor. O beğenmediği yetkisiz ve aciz dediği Cemil Çiçek’e iltica ediyor, Başbakan’dan randevu istiyor. Niçin?

Yeni anayasada ‘Türk’ lafının geçmemesi ve Kürt vatandaşlara özerklik vermekte AKP ile ortaklaşmak için. Helal sana Kılıçdaroğlu bunu yapacağını hiçbir CHP’li düşünmemişti bile.

Hem Atatürk’ü ve devrimlerini öveceksin hem de bölücü anayasa masasından kalkmayacaksın.