Çağdaş sanat ne yapar?
Soru şöyle de sorulabilir? Sanat ne yapar? İyi de “çağdaş” ne, “sanat” ne ki ikisi bir araya geldiğinde “çağdaş sanat” olanın kendisi ne yapar? Ya da kendisinden yapması umulanı yapmak zorunda mı?
Aslında son yıllara kadar soru çoğunlukla hep şöyle sorulurdu: “Sanat nedir?” Cevap da basmakalıp bir tanımlamayla şöyle olurdu: “Sanat bir üstyapı kurumudur!”
Herhalde sizler de fark etmişsinizdir; artık bunlar çok çok eskilerde kaldı. Şimdi sanatın ne olduğundan çok, “ne yapar, neden yapar, nasıl yapar” soruları gündemde...
‘ESKİ’ FAKAT ‘YENİ’ ZORUNLU SORULAR
Konuyla ilgilenenler de hatırlayacaktır: Aslında bir süre öncesine kadar çağdaş sanatın ne olduğu tartışılıyordu. Tartışanlar ise daha çok BOP’a angaje olmuş akademisyenler ile adına “küratör” denen yine “küresel görevliler”di.
Şimdilerde ise bu çevreler tuhaf bir sessizlik içine çekildi. Çünkü hem BOP’un ne olduğu iyice açığa çıkıp tecrit olmuş durumdalar, hem de dünya bambaşka bir sürece evrildi.
Fakat tam da ilgili gerçek sanat ve çağdaşlaşma taraflarınca bu kavramların yeniden yeniden düşünülmesinin, konuşulmasının tam zamanı. Çünkü çağdaş düşünce, çağdaş cumhuriyet, çağdaş demokrasi, çağdaş toplum ve siyaset ile bütün bağdaşık kavramların da yeniden yeniden tartışılması gerektiği bir sürece girildiği kanısındayım.
Açık sözlü olmak yanlısıyım. Zaman zaman hiç üşenmeden, “bedbin”liğe falan da kapılmadan işe böylesi çok “eski” fakat “yeni” zorunlu bir soru ya da sorular silsilesiyle yeniden başlamak ve yenilenmek gerektiğine inananlardanım. İçinden geçiyor olduğumuz tarihsel sürecin aynı zamanda böyle bir tarihsel yenilenme, bir tür şarj olma süreci olduğunu düşünüyorum. Bunun siyasette de, felsefede, bilimde, kültürde ve bilumum entelektüel gelişme dinamikleri için de böyle bir iç tartışmayla birlikte yaşanması gerektiği iddiasındayım.
HEP BİRLİKTE DÜŞÜNELİM Mİ?
Kafalar aşırı karışmış ya da yorulmuşsa, düşünce, sanat, siyaset, ideoloji, insanlık ütopyaları, toplum, tarih, cumhuriyet vb. her şey -her anlamda- tıkanıp bir kaosa girmişse, sözleriniz karşılıksız, etkisiz kalmış gibi görünmeye başlamışsa fakat ortalığı küresel görevlilerin, devşirilmiş sözde entelektüellerin görevleri gereği- her şey hakkında olur olmaz ya da BOP ana stratejik gövdesine uygun bir şeyler söylemeleri neredeyse meşrulaştırılmış kirli bir durumdaysa yeniden konunun başına dönmekte herhalde sonsuz yarar var?
Tıpkı elde yün çorap ya da kazak örerken yumağın dağılıp bir malzeme olarak ipliğin içinden çıkılmaz bir biçimde birbirine karıştığında başvurulması gerekli yöntem gibi.Çünkü ipin ucu çoktan örgüye dönüşmüş fakat geriden gelen içinden çıkılmaz bir kaosa girmiştir.
Yolun, yönün, malzemenin, kavramların yeniden düzene sokulması durumu daima rahatlatır, işin devamını ancak o getirir. Yoksa kaostan çıkamazsınız! Düşünce de, sanat da, edebiyat da, kültür, bilim, matematik, siyaset, felsefe de tıpkı insanlık gibi, hayat gibi bir yerlerden gelip bir yere doğru evriliyor. Yani bütün bu sözünü etmiş olduğum alanların tecrübelerle yüklü zengin bir tarihi var. Üstelik o tarih de en az tıpkı günümüzde olduğu kadar karmaşık, zamanında konunun içindekiler de dahil yeterince düşünülmemiş, anlaşılmamış çelişkilerle, muammalarla dolu birer iç yaşama sahip... Tarih kendi sınırları ve jargonları içinde- işte tam da bunları bir sınırlılık, değişkenlik içerisinde kaydetmeye çalışır. Olanlardan haberiniz olmadan günümüzde olan devamını, devam olunanın gelişim sorunlarını, fikri zeminini ve iç tartışmalarını, söylenenle yapılanın çelişkilerini ve olması gereken yeni çözümleri, çağdaşı nasıl anlayacaksınız yoksa?