Çağdaş sanatın krizi - 2
Sanıldığı gibi “çağdaş sanat” eski tip geleneksel bir “güzellik” üretmez. Hatta “yeni” de olsa sadece güzellik de üretmez. Aynı zamanda yeni fikir, ideoloji, eleştiri, ironi, şaka, neşe, umut, gelecek, dil, söylem ve iç yaşam vb. de üretir. Bir tür siyaset ya da ideoloji olarak algılanması gereken eleştirel itirazlar ileri sürer. Kavramsal, formsal, dilsel, söylemsel bu itirazlar sırasında zaman zaman o bildik “güzellik” kavramını da reddeder, ona karşı aşırı nihilist ve sert davranır. Tıpkı çağında yaşanan her türden cehalete, vahşete, haksızlığa öfkeli çağdaş bir bireye, toplumsal öncüye benzer. Çünkü tam da onun yeni insani, toplumsal, kültürel olarak gelişip “insanlaşmış” çağdaş özünden, iddiasından çıkmakta ve onun özünden yapılmaktadır.
Yine bazılarımızın sandıkları ve ileri sürdükleri gibi çağdaş sanat, artık birer iş adamına dönüşmüş sözde sanatçıların yaptıkları gibi öyle salt para ve makam için de üretilmez. “Para” da eden bir kültür nesnesidir ama bunun için kendi gerekçesine de yabancılaşmaz. Çünkü aklı başında her kafanın kolaylıkla görebileceği gibi aynı zamanda bir tür kalıplaşmış anlayışları, taşlaşmış bakış açılarını, onların zaman dışına düşmüş “pastiş” içeriklerini ve formlarını kırma üzerine kuruludur.
Fakat yine de ona aşırı anlamlar, işlevler yüklemek de fazlaca gerçekçi olmaz. Ondan bir “elma” oluşturamayacağınız gibi sizi sonsuza taşıyacak bir “yelkenli” de çıkaramazsınız. Tıpkı bir gemiden de bir “yük treni” çıkaramayacağınız gibi!
PİRİNÇTEN PİLAV MI, LAPA MI?
Günümüzde “çağdaş sanat” nasıl olup da BOP’la birlikte halâ modernleşip çağdaşlaşamamış Birleşik Arap Emirlikleri, Dubai, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan gibi krallıklarla, şeyhliklerle anılır hale geldi diye sormuştum. Soru olduğu yerde duruyor. Öyle ya, modern ya da çağdaş sanat, çağdaş siyasi, sosyal, kültürel toplumlarda ortaya çıkarken birden ne oldu da anti çağdaşa ram oldu?
Kanımca zaten güncel “çağdaş sanat”ın kültürel kriz nöbetleri de tam bu noktada baş göstermektedir. Çünkü hem kendi tarihsel iç tıkanıklığı, hem de ideolojik dilsel bedenine yüklenmiş “çağdaş” kavramı manipüle edilerek yabancılaştırılmış durumda. Yani, aslında kriz bütün dünyada öncelikle çağdaşlaşma içeriklerindeki ideolojik ve kültürel krizden kaynaklanıyor. Bu krize ideolojik, siyasal, kültürel ve coğrafi olarak Türkiye’nin kendi iç siyasi toplumsal “çağdaşlaşma” mecralarındaki tıkanıklıklarıyla katmerleşerek oluşan ardışık krizler de eklendiğinde durum çok daha çetrefilli, ağır, gergin ve şaibeli bir hal almaktadır.
İtiraf edelim ki, aslında güncel “çağdaş sanat”ın ne olup olmadığı biraz da “çağdaş” kavramına hangi anlamı yükleyip yüklemediğinize bağlı. Örneğin, neo liberal küreselleşmeciler ile onların Ortadoğu’daki bildik enstrümanları terör örgütleri en ileri teknolojileri kullandıkları halde, değil “çağdaş” olmaları -kullandıkları malzeme ve dil olarak öyle görünse bile- aslında esas olarak anti çağdaş olduklarının altının dikkatlice çizilmesi gerekmiyor mu? O zaman nasıl oluyor da güncel “çağdaş sanat” kavramı, piyasa ve para için bu denli zıvanadan çıkabiliyor?
Şimdilik bu can alıcı kritik sorunun cevaplarını bir sonraki yazıya bırakalım fakat yine de sormaktan kaçınmayalım: çağdaş sanat, böylesi “dış gebelik” türü insanlık dışı bir süreci -her anlamda- kırmaya dönük bir şeyler üretmeyecekse ne zaman üretecek? Neyi, nasıl üretecek?
Yani hep olduğu gibi önümüzdeki tarihsel soru şu: elimizdeki “yeni mahsul” pirinçten pilav mı yapacağız yoksa lapa mı?
(Devam edeceğim!)