Çağdaş Sanatın Krizi - 3
Bu yılki İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı’nın giriş kapısında ve hemen içeride kurulu “inşaat iskelesi” çoğu fuar izleyicisi için açılıştan önce başlanmış ama açılışa yetiştirilemediğinden ötürü yarım kalmış bir inşaatın sökülmemiş iskelesi olarak algılandı doğal olarak. Hatta duruma kızıp söylenenler bile oldu.
Oysa söylendiğine göre -tıpkı fuar alanında sanat diye sergilenen bazı işler gibi-kentin kentsel dönüşümüne göndermeleri bulunan ve bir mimar tarafından tasarlanmış sözde sanat “eser”i bir çalışmaymış. Yani tasarım yoluyla ifade edilen bir tür entelektüel “sanatsal tepki” imiş aslında.
Olmaz mı? Elbette olur! Niye olmasın?
Yaşanan kültürel kaosa karşı böylesi bir toplumsal tepki çağdaş sanata her durumda yakışır.
Ne var ki, yapılanı bir tepki / performans formu olarak anlamak, fakat bunun da tıpkı emlak rantında olduğu gibi alınıp satılır bir sanat yapıtı olarak dayatmamak kaydıyla.
Yasak mı var?
Hayır hayır, yasak yok elbette. Kim ne istiyorsa yapabilir düşüncelerini, duygularını ifade etmek için. Bazıları bu tür çalışmalarını çağımızda yapılması gereken “çağdaş sanat” olduğunu da iddia edebilirler ki niye olmasın? Tıpkı, başlangıçta bir tepki eylemi nesnesi olarak tasarlanan Marcel Duchamp’ın pisuvarı gibi bir tepki, fakat sonradan -istek üzerine- sanatçısı tarafından bile tekrarlanıp çoğaltılarak satışa çıkarıldığı ve paraya çevrildiği gibi. Sanat tarihi bunun örnekleriyle dolu. Sanat yoluyla dünyanın en zengin sanatçısı unvanını almış Damien Hirst’in bir “sanat eseri” olarak sunup yüklü bir paraya sattığı içi sigara izmaritleriyle dolu “kül tablası” da bunun en ünlülerinden biri, biliyor olmalısınız. Fakat kriz de bu noktada zaten.
Fuar izleyicileri için mimar elinden çıkmış söz konusu bu “iş”in bir tamirat işinin parçası olarak algılanması da bu krizin sonucu doğal olarak. Belki piyasa bu “iş”i bir medya ve pazarlama yöntemiyle bir sanat yapıtı olarak sunmuş olsaydı durum hiç de öyle görünmeyebilirdi.
SANAT OLMAYAN SANAT
Gelinen bu trajik yanılsama, sanat adına ironik bir durum aslında. Çünkü bir önceki yazımda sözünü etmiş olduğum “çağdaş sanatın ironi de ürettiği” yönündeki görüşümün çarpık karşılığı.
Peki, belki gerçeklik ya da hayat adına doğal karşılanabilecek bu tür her haklı tepki formu, sanat söz konusu olduğunda nasıl algılanmak gereklidir? Bu aslında bir tür olağan, sıradan ve güncel olanın tekrarı ya da taklidi sayılmaz mı örneğin?
Güncel “çağdaş sanat”ta bir tür güncel neo liberal piyasa pazarlaması sloganı “ye iç ve tüket” teşviki her zaman söz konusu. Ne var ki, bırakın çağdaş sanatı, sözüm ona onun ısrarla karşı çıktığı söylenen modern sanat bile bir dönüştürme, bir yorumlama ve önerme değil miydi oysa?
Bu bağlamda dünyada kavramlaştırma da dahil güncel “çağdaş sanat” konusunda da -birçok konuda olduğu gibi- tam bir mutabakat yok. Fakat Türkiye’de durum çok daha karışık... Herkesin kendine göre bir “çağdaş sanat”ı var görünüşte. Hatta Batı sanatında kullanılan “sanat olmayan sanat” kavramı bile bu bağlamda ısrarla gözlerden gizlenmeye çalışılıyor -ki bu yüz yıldır peydahlanmış bir kültürel travmanın da adı aslında. Yani bir tür “kültürsüzleşme kültürü” ya da sanatı “sanat dışı” bir şeye dönüştürme ve sözüm ona yeni değerler öne çıkarmada tam bir çağsal sapma.
Peki, ne demek “sanat olmayan sanat?” Engels’in tanımlamasıyla günümüzde insan -her anlamda- ne kadar insanlaşabilmişse sanat da ancak o kadar sanatlaşmış demektir ki asıl kriz de burada. (Devam edeceğim!)