Çağdaş Sanatlar Müzesi Meseli (3)
Dikkatli okuyucu farkındadır ve muhtemel ki bilecektir: bu köşenin yazarı "tarih", "trajik" ve "gelecek" kavramlarını hem çok hem de ısrarla kullanmaya devam ediyor.
Çünkü: alabildiğine konuşkan bu üç olanakları yüksek bağlaşık kavramı da hem insan, hem toplum, hem insanlık tarihi, hem yaşanıyor ve oluşuyor olan toplumsal, ulusal tarihler, hem de muhtemel "gelecek" öngörüleri ile geliyor olanın "iki ileri bir geri" ya da "bir ileri iki geri" gidişli gelişli salınıp duran enlem, boylam ve meridyenler için oldukça önemli ve belirleyici buluyor.
Çünkü: içinden geçilen "tarihsel zaman" göz ardı edildiğinde aslında gördüğünüzü sandığınız ya da görmek istediğiniz hiçbir şeyi önceden ve tam zamanında tam olarak göremeyebilirsiniz.
Çünkü: fiziksel göz olarak ya da henüz yeterince olgunlaşmamış ve o yüzden de tecrübe edilmemiş zihinsel bir olgu olarak görüyor olsanız dahi, hem sezgilerinizin, hem bilgilerinizin, hem çapraşık duyumlarınızın, hem de o sıradaki gelişmelerin ya da çelişmelerin kendi içsel diyalektikleri bağlamında "zamansız bir zaman" sarmalında yol almaktasınızdır henüz.
Çünkü: konuşup söylediğiniz şey ne konusunda ya da hangi bağlamda olursa olsun sözüm ona makul ve bugün için doğruymuş gibi görünse de hiçbir muhtemel "yarın"ı yoktur aslında. Ya da o "yarın" sizin düşündüğünüz ve hazırlığını yaptığınız gibi bir yoldan değil de başka bir yol ya da bir kargaşa zemininde gelmeye başlamıştır çoktan.
Çünkü: başka başka doğal ya da ideolojik, örgütsel, kurgusal vb. yönlendiriciler, olacak olanın içeriğini, biçimini ve yönünü sizden daha önce ya da daha güçlü bir biçimde başka türlü biçimlemişlerdir de siz ona hazırlıklı bile değilsinizdir belki de henüz?
İçinden geçiyor olduğumuz bu her anlamdaki kaos süreci tam da böyle bir süreç aslında. Çünkü: bazı tarihsel süreçler vardır ki ancak ve ancak alabildiğine acil fakat kararlı, alabildiğine dikkatli ve hoşgörülü fakat basiretli bir olgunluk ve öngörüyle aşılabilir ancak. Çünkü: tarihsel olarak oldukça kritiktir! Çünkü: alabildiğine kırılgandır fakat bir yandan da belirleyicidir de! Çünkü: dışsal emrivakilere gelmez! Fakat bu dışsal kaba ve izansız emrivakilere de, oldu bittilere de, tam karşılarında duran gevşekliklere de dayanıklıdır!
Ne var ki: yine de önünde sonunda tarihsel olarak kırılmaktan kurtulamayabilir!
TRAJİK OLANIN DAYANILMAZ DİNAMİKLERİ
Hiç kimse kusura bakmasın; ne düne ne de yarına bugünün alabildiğine şaşkın, sığ, kirli, ketum ve ham bakışlarıyla bakamazsanız. Eğer öyle yapar da bakışlarınızı olabildiği kadar olgunluk seviyesine yükseltmeden dünü de bugünü de yarını da yeterince ve doğru olarak anlayamazsınız.
Çünkü: siz fark etseniz de etmeseniz de "tarihsel zaman" çoktan gelip kendi devrimci iddialarını, değerlerini, uymaya ve gereğini yapmaya hazır olmadığınız -hatta sizin bile farkında olmadığınız- yepyeni kurallarını, koşullarını erkenden devreye soktuğu, bir tür zorun değiştirici, dönüştürücü gücünü üzerinize sürüp durumu başka bir tarihsel zamana aktardığı halde siz artık tarih dışına savrulduğunuzu dahi fark edemeden olduğunuz yere yığılıp kalabilirsiniz.
Çünkü: sadece dünün bakışlarıyla değil, bugünün ya da size göre sözüm ona yarının bakışlarıyla bile ne dünü, ne bugünü ne de yarını bir türü yeterince anlayamazsınız.
Çünkü: zamanı gelip çattığında, yalnızca "tarihsel zaman" değişip dönüşmez, aynı zamanda bakış, düşünüş ve yapma, gerçekleştirme edimleri, teknikleri, süreleri ve kalitelerinin kendileri de değişir siz değişmeseniz bile.
Çünkü: her bakışın, her algılayış, düşünüş ve yapma edimlerinin yalnızca içerikleri değil aynı zamanda onun malzemeleri, bilgileri, teknolojileri, dilleri ve formları da farklı farklı yenilenmiştir. Basmakalıp bir bakış açısı olarak dünkünün içeriği düne aittir esas olarak. Bugünün içeriği ise dünün tecrübe özlerinin yanı sıra bugünün muhtemel gelecek tahayyülü içeriklerinden oluşmaktadır. Fakat ne var ki hiçbir tarihsel olgu öyle düşünüldüğü gibi basmakalıp bir biçimde gerçekleşmez.
Dikkatli okuyucu farkındadır ve bilecektir ki bu yazının başlığında yer alan ve bir tür "mesel" kavramıyla soslanmış "çağdaş sanatlar müzesi" kavramı ve artık aşırı müzminleşerek hastalandırılmış içeriği de yine aynı biçimde yerinden oynayarak başka bir zamana evrilmiştir artık. İlk yazımda, sanat çevrelerince artık olmazsa olmaz görülen Çağdaş Sanatlar Müzesinden söz etmiştim.
Gerekçesi sanatçı, sanat eğitimcisi sevgili hocam Süleyman Saim Tekcan’dan Ekrem İmamoğlu’na gidecekken yanlışlıkla bana gelen bir WhatsApp mesajıydı. İkinci yazının gerekçesi ise söz konusu yazımı okuyup da yine sanatçı, sanat eğitimcisi sevgili dostum Aydın Ayan’dan gelen bir uyarı telefonuydu. Yazımda unutup atlamış olduğum müze adlarını hatırlatıp bir tür unuttuklarımın mahcubiyetini üzerimden atmama yardımcı olmuştu.
Aynı başlıklı bu üçüncü yazımın gerekçesi ise yine tutkulu, bilinçli ve sonuna kadar haklı bir dostumun bir tür "dost" okuyucu uyarısı. Yapmış olduğu uyarı ve talep ise şu: "söz konusu müzelerin bazılarının ‘teşhir’ ile ‘teşhirciliği’ birbirine karıştırıp karıştırmadığı ve aslında bir çağdaş sanat müzesinin ne ve nasıl olması gerektiği konusundaki düşüncelerim."
Benim başta kendim olmak üzere konuyla ilgili diğer taraflara sorum ise şu: "Yukarıdaki uzun girişi neden yapmış olduğum ve aslında "çağdaş sanatlar müzesi meseli"iyle ne demeye çalışıyorum?"
Cevaplarım ise doğal olarak bir sonraki yazıya.