Cahit Tanyol’a saygıyla
Yirminci yüzyıl Türk düşüncesi ve kimliğinin oluşmasında, öne çıkmaksızın emek vermiş etkili aydınlarımızdan Cahit Tanyol’u geçtiğimiz hafta 11 Ağustos sabahı, 106 yaşında yitirdik. Örf ve Âdetler Bakımından Sanat ve Ahlak (İÜEF Y., 1952) başta olmak üzere, Sosyal Ahlak - Laik Ahlaka Giriş (İÜEF Y., 1960), Sosyolojik Açıdan Din - Ahlak - Laiklik ve Politika Üzerine Diyaloglar (Okat Y., 1970), Atatürk ve Halkçılık (İş B. Y., 1981), Türk Edebiyatında Yahya Kemal (Remzi K. Y., 1985), Laiklik ve İrtica (Altın K. Y., 1989), Türklerle Kürtler (1993), Schopenhauer’da Ahlâk Felsefesi (1998), Neden Türban Şeriat ve İrtica (2002), Sancılı Toprak (2014) kitapları sessiz ve dirençli çabasından geriye kalan anıtlardır. Bütün bu çalışmalarında olguları ısrarla Doğu - Batı sorunu ekseninde irdeleyen Tanyol’un bireşimci düşünsel katkısı hiçbir zaman eskimeyecektir elbette; çünkü tıpkı Hegel ve Marx gibi, sanatı toplumsal dönüşümün mayası olarak gören yaklaşımını hiç terk etmemiştir.
NEDEN YAHYA KEMAL
1990’ların ortalarında, Aydınlık çizgisini Sosyalist Partisi’nin taşıdığı süreçte Attilâ İlhan’ın da omuz verişiyle partide gelişen aydınlar buluşmasının toplantılarında sık sık bir araya geldik Tanyol’la. Seksen yaşını geride bırakan enerjisinden taşan birikim dolu konuşmalarıyla hepimizde yeni ufuklara yöneliş başlatabilen Tanyol, bir keresinde, “Avrupa’da kapitalizmin üzerindeki komünizm hayaleti Doğu’da hep canlıydı” dedi: “Rusya’da ve Çin’de yeniden güç topladı.” Konu, günlük politik sorunlardan tarihsel derinliğe kaydı. Çok çarpıcı şeyler konuştuk o gün.
Sonra Yahya Kemal’le ikisi arasındaki söyleşileri anımsayıp sözü oraya getirdiğimde, kitapta da yer alan (s. 24) şu görüşleri canlı izlenimlerle aktardı:
“Bizde, Cumhuriyet’in getirdiği yüzeysel yenilik hareketleri, bir Türk Rönesansı’nın habercileri olmaktan öte, Tanzimat hareketinin bir devamıdır. Rönesans, kendimizi Avrupa kültürü içinde dağıtmak, eritmek ve yitirmek değildir; tam tersine, Avrupa kültürü içinde kendimizi bulmak, kendi aydınlığımızda kendimize bakmasını bilmektir. Rönesans hareketi, yeni bir millî kültürün başlangıcıdır. Bu bakımdan, içimizde en çok Avrupalı ve en çok yerli olan Yahya Kemal’i bu hareketin başına geçirmek hiç de yanlış bir düşünce olmaz.”
BAĞNAZLIK DEVLETİN BAŞ DÜŞMANI
Toplantı bitmişti ama SP’nin Sıraselviler’deki il binasında İlhan Kırıt’ın da kışkırtıcı sorularıyla katıldığı üç beş kişilik küme dağılmak bilmiyordu. Bir ara, yüzü hep Batı’ya dönük olduğu için tarihe gâvur padişah olarak geçen Yıldırım Beyazıt’ın ulema takımıyla ilişkisine dair bir olayı sordum kendisine –konuyu Atatürk ve Halkçılık kitabında okumuştum. Tanyol onu da Yahya Kemal’den dinlediğini söyledi: Niğbolu’yu kuşatma hazırlıklarını sürdürürken, daha sonra el altından Timur’la uzlaşacak olan ulema takımı, Yıldırım’a engel olma çabasındadır. Yıldırım onları görüşmek üzere Edirne yakınlarında bir koyun ağılında toplar. Tümünü yakma emri verdiyse de Vezir Ali Paşa’nın yalvarıp yakarmaları sonunda devlet işlerine karışmayacaklarına dair kendilerinden söz aldığı ulemayı serbest bırakıp sefer hazırlıklarına yönelir...
Tanyol; Atatürk’ün Çankaya’daki sofrasında Yahya Kemal’in Kuran’la ilgili cesur tutumunu kitabında büyük şairin ağzından şöyle anlatır (s. 190):
“Gazi, Türkçe bir Kuran tercümesi çıkardı ve şöyle bir ayet okudu: ‘Ya Muhammet dünya senden önce karanlıklar içindeydi.’ ... Sonra bana döndü: ‘Peki siz İslamiyet’ten önce dünyanın karanlıklar içinde olduğuna inanıyor musunuz?’ diye sordu. ‘Elbette inanmıyorum; bir Yunan, Roma medeniyeti var, bunların günümüze kadar tesir eden büyük bir felsefesi –Sokrat, Eflatun, Aristo gibi– filozofları var.’ Gazi, ‘E, o halde?’ deyince, ‘Paşam, ben inanmıyorum, Türk milleti inanıyor,’ dedim. Dinlerin getirdikleri gerçeğin düşüncemize değil, inancımıza hitap ettiğini söyledim.”
İLKELİ AYDIN VE KAHRAMANLIK
1946’da çok partili düzene geçilirken Ahmet Emin Yalman, Yahya Kemal’den konuya ilişkin bir demeç almak isteyince şair şöyle diyor (s. 192): “Ben kahraman ya da kahramanlık peşinde koşan bir adam değilim. Frenklerin l’honnête homme (dürüst adam) dedikleri bir insanım, siz benden kahramanlık istiyorsunuz.”
Yahya Kemal kitabı, çağdaş ulusal ve evrensel değerleri kişiliğinde cisimleştirmiş bir düşünür şairi tüm yönleriyle sergilemenin yanı sıra, ülkesinin dünyadaki yerini belirlerken Tanyol’un kendi birikimini ve ufkunu da billurlaştırıyor. O günlerde bir çalışma için Ferit İlsever’e verdiğim Atatürk ve Halkçılık kitabını ise bir türlü yeniden edinemedim. Hiç de kolay yetişmeyen, yaşamının 80 yılını düşünsel üretime verebilen ender kişiliklerden biri olarak Cahit Tanyol’a kitapları kadar kısa süreli dostluklardan da edindiğim kazanımlar için minnettarım.
Gelecek yazı için giriş cümlesi: İlkeli aydın ve kahraman...