22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çakıl taşı

Cemil Gözel

Cemil Gözel

Eski Yazar

A+ A-

“Benim çakıl taşlarım var irili ufaklı” sözleriyle başlayan Şebnem Ferah şarkısı bazen dilime dolanır. Zaman zaman şarkıyı söylerken kendimi bulduğum olmuştur. Şarkının tınısı, verdiği duygu unutulur gibi değildir. Güzel şarkıdır, anlamlıdır; severim.

Çakıl taşına hem müzikte hem edebiyatta önem verilmesi hep ilgimi çekmiştir. Bence her büyük sanatçının çakıl taşları var. Kiminde bu oldukça somut, görünür, kiminde soyut ama yine görünür. Somut ve soyut çakıl taşları, Şebnem hanımın şarkısında söylediği gibi yol oluyor meraklı birkaç edebiyat okuruna.

Edip Cansever’in “Şairin Seyir Defteri” kitabından, “Bir Şiir Yazılırken” şiirinde şöyle bir dörtlük var örneğin:

“Olağanüstü bir çakıl -cam kâsenin içinde-
Bütün biçimlerle uyumlu -yumuşak, dingin-
Yontucu olsam çakılla başlardım işe ben
Büyütmek için yalınlığı -ve abartmak için”

Edip Cansever’in bu dörtlüğünü herkes hatırlamayabilir ama Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun “Çakıl” şiiri herkesin aklına gelmiştir. Eyüboğlu “Seni düşünürken/bir çakıl taşı ısınır içimde” demişti. Eyüboğlu'nda çakıl taşını ısıtan “seni” düşünmesi. Yani çakıl taşının kendi başına bir meziyeti yok. Ama şiirinde kuşun, gelinciğin, erik ağacının, eriğin deviniminden önce çakıl taşının ısınmasının bir anlamı olmalı. Eyüboğlu'nun çakıl taşına yüklediği anlam, Cansever'in dörtlüğündeki derinlikle açıklanabilir mi?

Yontucu işe çakıl taşını yontmakla başlıyor, sevgi ise ilk önce çakıl taşıyla ısınıyor. Çakıl taşını “yalınlık” için yontmak, sevgiyi “abartılı” bir paylaşma edimiyle buluşturmuyor mu? Cansever’in cam kâsesine sıkışan çakıl, ancak yontularak bütün biçimlerle uyumlu hale gelebilirdi. Dinginliği ve yumuşaklığı bundandır. Sanki Cansever “alın” demiştir çakıl taşını, “istediğiniz kadar ısıtın”.

Buradaki “yontuculuk” alelade bir tercih gibi durmuyor. Bu, yaşamın hangi eylemle dönüştürülebileceğine de işaret etmektedir. Yaşama bütün biçimleri veren insan emeği, çakıl taşını ısıtan sevginin de temeli değil midir? Cansever’in şiirindeki yontucu, Eyüboğlu’nun şiirinde “sen”e dönüşmüştür.

Hangi şiirin önce yazıldığının bir anlamı yok. Cansever’in çakılının sekişi, Eyüboğlu’nun çakılını sevgiye kenetliyor ve emeğin dönüştürücü edimi, şiirde uçsuz bucaksız bir değere evriliyor. Böylece çakıl taşı sadece çakıl taşı değildir artık. Yontucuların tanrısı olan şair onu yontarak, yalın emek ve abartılı sevgiye dönüştürmüştür.

Yontulan çakılın ilk biçimini korumadığı düşünülebilir. Hayır, korumaktadır. Çünkü yontulan çakıl, olağanüstü bir çakıldır ve sözcüklerle ve müzikle yaratılmıştır. Öylesine olağanüstüdür ki Ziya Osman Saba “Hiçbir Şey” şiirinde, benim değil der hiçbir şey, bir tek çakıl taşını kendisine ister. Eminim, yontmak için istemektedir.

Cansever, alın deyince çakıl taşını, Onur Caymaz da almıştır. Dördüncü baskısını yapan “Hatırla Barbara Yağmur Yağıyordu” bir çakıl taşı koleksiyonu. Caymaz, o yüzden işe çakıl taşlarını toplayarak başlamış olmalı. Topladığı çakıl taşları, sözgelimi, çamların, servilerin saltanatı bitmişken, üzümün tadının, çardak altlarının ve bembeyaz badanalı bu mevsimin saltanatı altında akşamsefası, hanımeli, yasemin dolu bir bahçedir, güzel Türkçedir.

Cemal Süreya, “Behçet Necatigil Şiirlerini Nereye Yazar” diye sormuştu. Onur Caymaz’dan öğrendiğimize göre sadece Necatigil değil, bütün büyük şairler şiirlerini çakıl taşlarına yazarmış. Ama her şair çakıl taşını başka başka yontarmış. Sunay Akın’ın dediği gibi, “yazarın, eserlerini yazdığı odanın perdesi” aralanınca her şey nasıl da seçiliyor çıplak gözle.

Onur Caymaz pencereden ne görüyor? Hatırla Barbara, perde aralığından ben de baktım ve birçok çakıl taşı gördüm. Şair eline kalemi almış, çakıl taşlarını tek tek yontuyordu. Ortaya ne mi çıkmıştı? Oktay Akbal çakıl taşına ne yazmıştı? Ahmet Kaya, İrfan Yalçın, Behçet Necatiğil, Sait Faik, Tarık Dursun K., Necati Cumalı, Nurullah Ataç, Nâzım Hikmet, Shakespeare, Proust, Celan, Baudelaire; ne yazmıştı çakıl taşına Yaşar Kemal? Orhan Pamuk çakıl taşını yontabilmiş miydi? Ve daha nicesi…

Hatırla Barbara Yağmur Yağıyordu, aynı zamanda, çakıl taşını yontma rehberi; herkesin o rehbere ihtiyacı var.