28 Aralık 2024 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çalışan mevzuatında birliktelik ve uyum

Refik Saydam

Refik Saydam

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye’de çalışanlar genel olarak çalıştıkları kuruma, yaptıkları işe göre farklı kadrolarla istihdam edilmektedir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda, Kamu hizmetlerinin memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürüleceği belirtilmiştir. Kanuna göre mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, Devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenlerle bu tanımlananlar dışındaki kurumlarda genel politika tespiti, araştırma, planlama, programlama, yönetim ve denetim gibi işlerde görevli ve yetkili olanlar memur sayılmaktadır.

Yargı, güvenlik, üniversite, kamuya ait sanat kurumu çalışanlarının görevleri, kendi özel kanunlarında tanımlanmıştır.

İşçilerin haklarını ve görevlerini tanımlayan 22.05.2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun ikinci maddesine göre “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi(...)” denilmektedir. Memurların tamamı kamuda görev yaparken, işçiler hem kamuya, hem de özel kesime ait kurum ve kuruluşlarda çalışmaktadır.

AYNI GÖREVİN FARKLI ADLARLA TANIMI

Çalışanlarla ilgili bu iki temel yasanın farklı zamanlarda ve koşullarda geliştirilmesi, kabulü nedeniyle bu yasalarda tanımlanan haklar, görevler, alınan ücretler yönünden çalışanlar arasında önemli farklılıklar oluşmuştur. Aynı işi yapan emekçiler bazen işçi, bazen memur olarak adlandırılmakta; kadrolu, sözleşmeli, geçici konumunda görev yapabilmektedir. Ülkemizde aynı işi yapanların farklı görev tanımlarıyla adlandırılması ve bu durumun yarattığı sorunlar (sanatçılar ve sanat emekçileri özelinde)19 Ocak 2020 günü bu sütunlarda yayımlanan “Türkiye’de sanatçılar, kültür ve sanat emekçileri” başlıklı yazıda ele alınmıştı.

İş Kanununa göre çalışan emekçilerin uzunca bir süredir sendika; (pek çok kısıtlamayla) grev ve toplu sözleşme hakkı bulunmaktadır. Memur olarak tanımlanan emekçilerin 1960’lı yıllarda kısa bir dönem grev ve toplu sözleşme hakkı olmayan sendikaları olmuştur. 12 Mart 1971 darbesinin budadığı bu sınırlı sendika hakkını kamu emekçileri 1990’da kendi örgütlü mücadelesiyle sistemden kopartarak almıştır. Sendika kurma hakkı, 1997’de 657 sayılı Yasanın 22. Maddesinde “Devlet memurları, Anayasada ve özel kanununda belirtilen hükümler uyarınca sendikalar ve üst kuruluşlar kurabilir ve bunlara üye olabilirler.” tümcesiyle yerini almıştır.

Anayasanın 90. maddesinde “(...)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” hükmü yer almaktadır. Türkiye’nin kabul ettiği uluslararası sözleşmelerde (ILO sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi vb.) yer alan çalışanlarla ilgili haklar, Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiştir. Bu yönde verilmiş yargı kararları da çalışanlar adına önemli bir kazanım olmuştur.

Öte yandan 657sayılı yasanın çalışanlar yönünden tanımladığı iş güvencesi, yargılama, emeklilik, çekilme vb. haklar, İş Kanununa göre daha somut ve kapsayıcıdır.

YAZBOZ TAHTASI

Ülkemizde, özellikle son kırk yıldan bu yana çalışanlarla ilgili yapılan yasa, mevzuat değişiklikleri genellikle var olan hakların sınırlandırılması, daraltılması yönünde olmuştur. Özellikle son yıllarda çok sayıda yasanın birlikle ele alındığı, kamuoyunun bilgisinden kaçırılan “torba” yasalarla mevzuat adeta yazboz tahtasına döndürülmüştür.

Üzerinde en çok değişiklik yapılan yasa metinlerinden biri de 14.07.1965 tarihinde kabul edilen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunudur. Kanunun özellikle iş güvencesini tanımlayan 18. maddesindeki “Kanunlarda yazılı haller dışında Devlet memurunun memurluğuna son verilmez, aylık ve başka hakları elinden alınamaz.” hükmü, IMF’ci, küreselleşmeci, neoliberal iktidarların hedef tahtasında olmuştur. Bu alanda yasanın arkasından dolanarak 12 Eylül yönetiminin ve devamındaki gerici iktidarların keyfî tutumlarıyla yüzbinlerce emekçiyi mağdur eden uygulamaları genellikle yargıdan geri dönmüştür.

ÜRETİMİN VE İSTİHDAMIN BİRLİKTE BÜYÜTÜLMESİ

657 sayılı Yasanın iş güvencesiyle ilgili getirdiği hakları sessizce yok etmeye çalışmanın bir diğer yolu da özellikle son yıllarda “sözleşmeli” kavramının genişletilmesi olmuştur. Yasada önceden zorunlu ve istisnaî hallerde uygulanması öngörülen sözleşmeli uygulaması 2007’den itibaren “Millî Eğitim Bakanlığında norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının kadrolu öğretmen istihdamıyla kapatılamaması hallerinde öğretmenleri(...)” ve diğer başka kamu görevlilerini de kapsayacak ölçüde genişletilmiştir. Öğretmenlik, asli ve sürekli bir kamu görevidir. Norm kadro sonucu ortaya çıkan öğretmen ihtiyacının karşılanmasının yolu, atanacak kadro sayısının bu ihtiyaç doğrultusunda belirlenmesidir. Böylece hem okullar öğretmensiz kalmayacak, hem de atanma bekleyen yüz binlerce genç öğretmen okullarına kavuşacaktır.

Bugüne dek çalışanları temsilcileri aracılığıyla etkin biçimde katılmadığı yasa değişikliği veya yeni yasa girişimleri ne yazık ki çalışan haklarını geri götürmüştür. Bu açıdan öğretmenlik meslek kanunu, sanat kurumları yasası talep eden arkadaşların zamanlamayı, katılımı, çalışanların temsilini iyi hesap etmesi yerinde olacaktır. 657 Sayılı Yasa’da hâlâ mevcut olan çalışan haklarının budanmasına yol açacak bir sonucu, sanırız hiçbir çalışan arzu etmemektedir.

İş güvencesi, emeklilik ve sağlık güvenceleri, gerçek işlevleriyle sendikal örgütlülük, insanca yaşayabileceği bir ücretlendirme, işyerinde çağdaş, demokratik, sağlıklı bir işleyiş, tüm çalışanların ortak arzusudur. Böyle bir yaklaşımla emekçiler arasında farklı mevzuattan kaynaklanan sorunları gideren, üretimi ve istihdamı birlikte büyüten girişimler emekçilerin yararına olacaktır.