18 Aralık 2024 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Can sözdür

Muhammet Nur Doğan

Muhammet Nur Doğan

Gazete Yazarı

A+ A-

Sözümüze, “söz” diyerek başladık… “Söz”ü konuşmaya devam edelim:

Edebiyatımızın abide şahsiyeti Fuzuli’nin görkemli eseri Leylâ ve Mecnun’da bir beyit vardır ki, “söz”ün mana ve mefhumunu filozofça tanımlar:

“Can sözdür eger bilirse insan Sözdür ki diyerler özgedir can”

Fuzuli burada demektedir ki: “İnsan iyi düşünecek olursa (anlar ki); can (ruh) sözden ibarettir. Eğer cana (ruha) başka bir anlam verirlerse, bu boş bir sözdür.”

Beyitte konu edinilen “söz” tabiri aslında, söyleme eyleminin sonucu olan şeyden çok; söz söyleme ve sözü anlama yeteneğini, yani düşünme ve fikir üretme, konuşma melekesini (nâtıka) anlatır.

Çünkü insanlar söz (kavram, kelime) aracılığı ile düşünürler ve düşündüklerini söz (ses ve yazı) yardımı ile bir kalıba döküp muhataplarına aktarırlar. Böylelikle söz, fikir üretme faaliyetinin (düşüncenin) hem mahalli (yeri), hem de mazharı (belirteci) olmaktadır. Yani düşünce (fikir) sözün tezgâhında dokunmakta; yine sözün kalıbında (ses veya yazı hâlinde) ete kemiğe bürünmektedir.

Beytin anlam dünyasından çıkan sonuç şudur:

Fuzuli “ruh” kavramına klasik medrese eğitiminin veya geleneksel İslamî bilgi disiplinlerinin kalıpları dışına çıkarak bambaşka bir anlam vermekte ve “ruh”u “söz” ile, daha doğrusu, söz söyleme, konuşma kabiliyeti (nâtıka) ile izah etmektedir.

Fuzuli’ye göre; mutlak anlamda “kelam” (konuşma/söz söyleme) sıfatı ile muttasıf (nitelenmiş) olan Yüce Tanrı topraktan yarattığı insana kendi sıfatlarından bağışta bulunarak “ruhundan üflemiş” ve böylelikle onu, düşünen, iradesini kullanan, fikir üreten ve ürettiği düşünceyi sözlü ifade malzemesini kullanarak dışa vuran (konuşan, söz söyleyen) anlamlı bir varlık hâline getirmiştir.

İşte Fuzuli’ye göre; “ruh”un gerçeği bundan ibaret olup; ona “söz söyleme kabiliyeti”nden, yahut “düşünme melekesi”nden başka bir anlam yüklemek, boş bir iddiadan ibarettir.

Büyük Fuzuli’nin bu ilginç görüşünü Kur’an şöylece onaylamaktadır: “O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır. Nitekim Allah, insanın yaratılışını balçıktan başlatır; sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür; sonra ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verip kendi ruhundan üfler; ve (böylece, ey insan oğlu) sizi hem işitme ve görme (melekeleri) hem de düşünce ve duygularla donatır.” (Secde/7-9).

Kur’an-ı Kerim’in beyanı ile ve düşünce dünyamızın yıldızlarından biri olan Fuzuli’nin şiirinde sanatın sihirli gücüyle dile getirilen büyük gerçek şudur: İnsana Yüce Allah tarafından üflenen ruh, ona verilen görme, işitme yeteneklerinin; insanı çepeçevre kuşatmış bulunan duygu sisteminin ve özellikle de düşünme melekesinin (akıl) toplamından başka bir şey değildir.

Bu ayetin doğru bir şekilde analizinden çıkan sonuç; insan dimağının (beyin) çok gelişmiş bir bilgisayar; başta akıl melekesi olmak üzere, insani fonksiyonların toplamı olan ruh ise bu bilgisayara yüklenmiş bulunan işletim programları gibidir.

Bu aynı zamanda Kur’an’ın bir metafor çerçevesinde, “göklerin, yerin ve dağların kabul edemeyip ancak insanın yüklendiği bir emanet” şeklinde tanımladığı (Ahzab/72) “ruh” kavramını da bilgiye, akla ve sözün gerçeğine önem veren aydınlanma yolcularının zihin kodlarını zehirleyen mistik bir spekülasyon konusu olmaktan çıkartmış; onu maddi hayatın ve insan organizmasının çok anlaşılabilir bir unsuru olarak açıklamıştır.

Sözün ve düşüncenin gerçeğine yolculuğumuz devam edecek…

İslam Edebiyat Kur'an-ı Kerim
Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları