Can Yücel
Bir önceki Pazar günü ölüm yıldönümü olan büyük usta Can Yücel’in yaşamını anlatayım da, onu bir kez daha sevgi ve saygıyla anmış olalım.
Hasan Ali Yücel ile Refika Hanım’ın ikiz çocuklarından biri olarak, 21 Ağustos 1926 günü dünyaya gelir. İkizi kızdır ve adı Canan’dır. Daha sonra Gülümser adında bir kardeşleri daha olur. Can, babasına büyük bir tutkuyla bağlıdır. Ancak ikiz kardeşiyle sürekli kavga ettiğinden üçüncü sınıftan itibaren yatılı okula gönderilir. Daha on yaşından itibaren, babaannesinden öğrendiklerinin etkisiyle şiir yazmaya başlar.
Babasının Milli Eğitim Bakanı olması nedeniyle Ankara’ya taşınmışlardır. 1941’de Ankara Erkek Lisesi’ne girer, burada Nazım’ı ve Dünya Edebiyatı’nı tanır. Liseyi bitirdikten sonra da Ankara Üniversitesi DTCF Klasik Filoloji Bölümü’ne devam eder.
1946 yılında, çok partili düzene geçişle birlikte sol kanattaki sanatçı ve politikacılarla yakınlaşır. Bütün bunlardan haberdar olan Hasan Bey, onu İngiltere’ye Cambridge Üniversitesi’ne yollar. Cambridge’deki eğitimi esnasında sınıf arkadaşlarının kendisinden çok daha ileride olduklarını görür ve bu yüzden bir süre sonra Linkfield’e geçer. Burada Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Hanım’la beraber yaşar. Londra’da tarih öğrenmek için de “Courtauld Institute of Art”a gider. Aldığı öğrenci bursu yetersiz kaldığında incik boncuk satar, bazen de sırtına bir reklam panosu takıp sokaklarda dolaşır... Yaşantısından memnundur, lakin babası onu Türkiye’ye çağırmaktadır. Böylece üniversite eğitimi bir diploma alamadan sona erer.
Askerliğini 1953’te Kore’de yapar ve savaşın kirli yüzünü görür. Askerden döndükten sonra bir süre iş bulamaz. Ancak 1956 yılında DSİ Gen. Md Süleyman Demirel’in onayıyla iki yıl boyunca DSİ’nin Bornova merkezinde çalışır.
EVLİLİK VE SONRASI
Bu yıllarda Bedri Rahmi’nin öğrencisi olan Güler Hanım’la tanışır ve hemen âşık olurlar birbirlerine. 1956 yılında da, Güler Hanım eğitimini yarıda bırakır ve evlenirler. Bu evlilikten Yeni Hasan, Güzel ve Su adını verdikleri üç çocukları olur. Evlilik sonrası tekrar yurtdışına gidip, Londra’da BBC Türkçe Yayınlar Bölümü’nde spiker olarak çalışmaya başlar. Bu yıllarda İngiliz şiirinden birçok çeviri de yapar.
Nazım Hikmet’in ölümü hayatında bir dönüm noktasıdır. 1963’te BBC’den ayrılıp Türkiye’ye geri döner. Bir süre Marmaris ve Bodrum’da turizmde çalışır, sonrasında ise yazıları ve kitaplarından aldığı teliflerle geçimini sürdürür.
12 Mart 1970 döneminde çevirdiği bir kitap yüzünden on beş yıl hapis cezasına mahkûm olur. Ancak iki buçuk yıl hapis yattıktan sonra 1974 affıyla serbest bırakılır.
Şiirlerinde; en yakası açılmadık küfürlerden en acılı ağıtlara ve en yoğun sevdalara, en afili sokak ağızlarından en yalın, en sade söyleyişlere kadar her şeye yer verir büyük ozan.
Sonunda Datça’ya yerleşir. Can Yücel Datça’yı, Datça onu çok sever. Datça’daki yaşamı onun en güzel şiiridir. 1998 yılında kansere yakalanır. Bir yıla yakın tedavi görse de sonuç alınmaz ve 12 Ağustos 1999’da ışıklara yürür...
Işıklar yoldaşın olsun, haydi sana rastgele Can baba!