22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çanakkale’den Afrin’e tarihin nesnelliği

Semih Koray

Semih Koray

Gazete Yazarı

A+ A-

18 Mart’ta Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümünü kutladık. Aynı gün Türk Ordusu Afrin’e girdi. Aradan yüzyılı aşkın bir süre geçmesine karşın, bu iki askeri zaferi birleştiren ortak kavram, “vatan savunması”dır.

TARİHTE NESNELLİK VE ÖZNELLİK

20. yüzyılın başlarında Asya tarih sahnesindeki yerini almaktaydı. 1905 Rus Devrimi, 1907 İran Devrimi, 1908 Hürriyet Devrimi ve 1911 Sun Yat Sen Devrimi, Asya’daki demokratik devrim dalgasının yükselişini simgeliyordu. Bu devrimleri, 1. Dünya Savaşı’nın yol açtığı Ekim Devrimi ve Atatürk Devrimi ile 2. Dünya Savaşı’nın yol açtığı Çin Devrimi izledi. Günümüzde yine Çin, Rusya, İran ve Türkiye, ABD emperyalizminin hedef aldığı ülkelerin en ön saflarında yer almaktadır. Bu durum, hem tarihsel bir nesnelliğin, hem de devrim birikiminin tarihin çarkını döndürmede oynadığı öznel rolün hayata yansımasından başka bir şey değildir.

TARİHİN AYIKLAYICI ROLÜ

Geçen yüzyılın iki dünya savaşı, hem emperyalist sistemin insanlığa getirdiği yıkımı gözler önüne sermiş, hem de emperyalist sistemi zayıflatarak devrimlerin önünü açmıştır. Bir toplumsal sistemin kendisini her gün yeniden üretmede zorlanmadığı olağan dönemlerde kısa erimli bakış açısı egemen hale gelir. Tarihi okumak zorlaşır. Oysa altüst oluş dönemleri, tarihi en büyük öğretmen yaparken, kitleleri de tarih yapıcısına dönüştürür. 1. Dünya Savaşı’na karşıt cephelerde katılan Çarlık Rusyası ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, emperyalist dünyaya eklemlenmiş, ama demokratik devrimlerini tamamlamadan kapitalizmin görece gelişkin bir düzeye ulaşmış olduğu ülkelerdi. Bu iki ülke tarihsel olarak sürdürülemez bir sisteme sahiptiler. Rusya’da Çarlık yıkıldı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dağıldı.

VATANIN ÖZNESİ ÜMMET DEĞİL MİLLETTİR

Kendisi paylaşımın konusu olan ülkemiz de, 20. yüzyılın başında “çözümü tarihin keskin bir okunuşu”nu gerektiren bir varlık-yokluk sorunuyla karşı karşıya geldi. Osmanlıcılık ve İslamcılık, tarihe Sevr’in kabullenilmesiyle geçerken, Mustafa Kemal’in “milletleşme ve milli devlet oluşturma” çizgisi, tarihsel olarak Türkiye’nin varlığını sürdürmesinin yegâne yolu olarak gerçeklik kazandı. Çanakkale Zaferi, yalnızca Türkiye’nin değil, bütün dünyanın tarihine yön veren bir dönüm noktası oldu. Çanakkale, hem İstiklâl Savaşımızın bir parçasıdır, hem de bu savaşın nihai zafere ulaşmasında yeri doldurulamayacak bir rol oynamıştır. Ekim Devrimi’ni ve genç Sovyet Rusya’nın Kurtuluş Savaşımıza yaptığı katkıları olanaklı kılan, Çanakkale Zaferidir. Çanakkale’nin kendisi de, Osmanlıcılık ya da İslamcılığın değil, Genç Türk Devrimi’nin başlattığı milletleşme atağının bir ürünüdür. Çünkü vatanın tarihsel öznesi, ümmet değil, millettir.

ALMANYA İLE OSMANLI DEVLETİ ARASINDAKİ FARK

Savaşta yenilmiş ve ardından ağır yaptırımlara uğratılmış olmasına karşın, Almanya, kapitalist-emperyalist bir ülke olarak yirmi yılda dünyayı yine büyük bir yıkıma uğratacak bir dünya savaşını yeniden başlatacak güce ulaşmıştır. Oysa Osmanlı Devleti’nin Sevr’i kabullenerek varlığını sürdürme çabasının yol açabileceği tek sonuç, sömürgeleşmekti. Bu durumda, sömürgelikten kurtulmanın tek yolu, yine “milletleşme ve milli devlet oluşturmayı” hedef alan bir kurtuluş savaşı olacaktı.

DOĞRU TARİHSEL İÇERİĞİN ÖNEMİ

Geçen yüzyılın dünya savaşları, emperyalist sistemin artık zirvesini aşıp inişe geçmeye başlamasını simgelemekteydi. Günümüzde ise, Ezilen Dünya’nın içinden çıkarmış olduğu Gelişen Dünya, artık emperyalist sisteme her alanda bir seçenek oluşturacak düzeye yükselmiştir. Yeni bir dünya savaşı çıkarsa, bu savaş, emperyalist sistem ile Ezilen-Gelişen Dünya arasında olacaktır. Bugün Batı Asya, bu iki cephenin silahlı olarak karşı karşıya geldiği coğrafyadır. ABD’nin bu bölgeden çıkarılması, hem ülkemiz, hem de dünya açısından Çanakkale Zaferi’ne benzer sonuçlar üretecektir. Afrin ile Çanakkale’yi bağlayan etken budur. Ama daha da önemli olan, bu bağı Atatürk Devrimi’nden ders alarak doğru tarihsel içeriğine kavuşturmaktır.