Cari açık fonlama yöntemleri
“Her milli uygulama doğru değildir.” varsayımı ile başlayıp, Türkiye’nin “cari açık fonlama” yöntemlerinin son yıllarda nasıl farklılaştığını izleyelim. Gayri millinin milliye dönüşümü, tarihi bir süreçtir.
Türkiye, uzun yıllardan bu yana cari açıkla boğuşmaktadır. Cari açığın azaldığı 2001 ve 2009-2010 gibi yıllar aslında cari açığın uygulanan politikalarla azalması değil, ekonomik krizin içinde bulunduğumuz için, dış ticaretin azalması nedeni ile cari açığa yansıyan rakamların düşmesidir. Türkiye’nin cari açığı 2010-2011 yıllarında 75 milyar dolara kadar yükselmiştir.
Nedir bu, yıllarca işsizlikle birlikte başımıza dert olan ve çözülmeyen cari açık (döviz açığı)? Teknik tanım olarak anlatırsak; Türkiye’den çıkan dövizin, giren dövizden fazla olması demek. Pratik olarak anlatırsak, ithalatın, ihracat ve turizm gelirlerinden gelen döviz miktarından fazla olması demek. Cari açık sorununu neden çözemediğimiz ve çözümleri konusunda daha önce defalarca yazı yazdım.
Bu kez, Türkiye’nin Atlantik sisteminden koparak, Asya’da yer alma sürecinde değişen, aslında millileşen cari açık fonlama yöntemlerini yazacağım.
YURT DIŞI BORCUN ARTMASIYLA PARALEL
Cari açık fonlama yöntemi demek, döviziniz yok, ihracat ve turizmden gelen döviz ihtiyacınızı karşılamaya yetmiyor. Dövizli ödemeler için hangi yöntemleri kullanacağız?
Bildiğimiz gibi, Ak Parti’nin iktidara geldiği 2001 yılında Türkiye’nin toplam dış borcu 129 milyar dolardı. Kemal Derviş politikaları ile Ali Babacan’ın ekonomi yönetiminde Türkiye’nin dış borcu 450 milyar dolarlara ulaştı. İşte bu borçlanma; para bulma ve yatırımlara (!) yönlendirme diye anılmakla birlikte, aslında dövize olan ihtiyacın kapatılması için kullanılan yöntemdir. Türkiye’nin cari açık artışıyla, yurt dışı borcunun artması birbirine paraleldir.
Türkiye öyle bir noktaya geldi ki borçlanma olanakları kapanmaya ve maliyetleri artmaya başladı.
Son açıklanan dış borç rakamlarında; Türkiye’nin dış borcu Mart sonunda 450 milyar dolar iken Haziran sonunda 6 milyar dolar düşüşle 444 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Sonuçta, artık neresinden bakarsanız bakın dış borç artışı ile cari açık kapanmıyor. Dış borç bulma artık cari açığı kapatmak için bir yöntem olarak kullanılamıyor.
SICAK PARANIN SONU
Türkiye’nin cari açığını kapatmak için başvurduğu diğer yöntem ise “yabancı sermaye” adı altında “sıcak para” girişi. Spekülatif kâr amacı ile sıcak paranın yurt içine çağrılmasıydı. Türkiye’ye giren “sıcak para” miktarı 175 milyar dolarlara ulaştı. 19 Mart 2021 günü iktidara yakın Yeni Şafak gazetesi manşeti, iktidarın bir kanadının diğer kanadına yaptığı ağır bir eleştiri ile çıktı. Manşet şöyle ; “Bu operasyonu kim adına çektiniz” bu ağır eleştiri Ak Parti iktidarı, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ve aynı dönem Merkez Bankası başkanlığı yapan Naci Ağbal’ı hedef alıyordu. Haberin detayı şöyle diyordu. “Kasım 2020’de Türkiye’ye giriş yapan 4 milyar dolarlık sıcak para, iki ay gibi kısa bir sürede yüzde 25 kazançla 5 milyar dolar olarak yurt dışına çıkarıldı. Bu vurgun, Merkez Bankası’nın beş seferde yaptığı 875 baz puanlık faiz artırımı nedeniyle gerçekleşti.”
Berat Albayrak döneminde başlayan, sıcak paranın Türkiye dışına gönderilişi, bazı kesintilerle devam ediyordu. Lütfi Elvan dönemi bu kesintilerden birini temsil ediyor. 14 Ekim 2022 tarihi itibariyle Merkez Bankası istatistiklerine göre Türkiye’de bulunan yabancı para tutarı 21 milyar dolar olarak hesaplanmaktadır. 2014 yılından sonra sıcak para miktarı 175 milyar dolardan 20 milyar dolar düzeyine kadar geriledi. Sonuçta artık sıcak para Türkiye’de piyasaları aşırı etkileyecek seviyenin dışına çıktı.
Peki, bugün Merkez bankası hangi yöntemlerle cari açığı fonluyor? Daha açıkçası, ihtiyacı olan dövizi nereden buluyor?
SWAP İLE BORÇLANMANIN AVANTAJI
Türkiye, daha önce yurt dışı borçlanma ve sıcak para girişi ile kapattığı döviz açığını artık swap diye adlandırabileceğimiz bir çeşit borçlanma yöntemi ve ihracatçı ve turizmciye gelen dövizlerin bir kısmına el koyarak kapatıyor.
Swap ile borçlanmanın avantajını şöyle anlatabiliriz. Yapılan swap işlemlerinin bir kısmı milli paralar karşılığı yapılıyor. Sonuçta yine borçlanma olsa da önemli kısmının diğer Merkez Bankaları ile mili paralar karşılığı yapılması, swapın önemli avantajlarından.
İhracatçı ve turizmciye gelen dövizin yüzde 40‘ının Merkez Bankası hesaplarına devredilmesi ise maliyetsiz döviz elde etme yöntemi olarak 2000’li yıllar öncesi de kullanılan bir yöntem olarak tekrar devrede.
İşte Türkiye artık temel olarak bu iki yöntemle cari açığını (döviz açığını) kapatıyor. Merkez Bankası “net hata noksan hesabındaki” 28 milyar dolar ise başka bir yazının konusu olabilir. Eğrisi doğrusuna denk geliyor, hayat akıyor. Türkiye doğru ya da yanlış ama artık milli ekonomik politikalar uyguluyor. Devlet müdahalesi başladı. 1930’larda da böyle başladı. “Devletçilik” uygulanmadan önce 1930 yılında kambiyo müdahaleleri başladı. 1932 yılında tam olarak “devletçilik” ortaya çıktı.
Zaman geliyor. Atatürk devrimini tamamlayacak Vatan Partisi Üretim Devrimi politikalarının uygulanması aşamasına geliyoruz. Liberalizm ve ABD emperyalizmi için zaman daralıyor, çelişkiler keskinleşiyor.