02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ÇELİŞKİ (TAMAMI)

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

Fransa’da parlamentonun her iki kanadını oluşturan Ulusal Meclis ve Senato’da kabul edilerek yasalaşan, soykırımların varlığını reddenlere ceza vermeyi öngören yasayı 76 Senatör ve 65 Ulusal Meclis üyesi Fransız Anayasa Konseyi’ne taşıdılar.

Bu elbette olumlu bir gelişmedir.

Ama Türkiye kendi göbeğini kendi kesmeli ve büyük bir hukuk savaşı başlatmalıdır.

Bu savaşa öncelikle İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın Malta’da esir olarak tuttuklan Osmanlı tebaasındaki tehcir sürecinde Ermenilere katliam yaptığı iddia edilen kişiler hakkında İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından verilen “hukuki bir kovuşturma için yeterli kanıt olmadığına” hükmettiği dosyanın arşivlerden çıkarttırılıp bütün dünyaya içindeki belgelerle beraber duyurulması gerekir.

Bunu yaparken Ermeni tezlerinin en önemlisi olan Mavi Kitap’ın o tarihte İngiltere Savaş ve Propaganda Bürosu tarafından hazırlanmış, çarpıtılmış, ön yargılı “subjektif hafıza aktarımlara” dayanan bir kara propaganda belgesi olduğu dünyaya iyice anlatılırken, İngiltere nezdinde bunun bir propaganda belgesi olduğunun açıklatılması için diplomatik girişimlerde bulunulmalıdır.

Yine sahte oldukları, gerçeklerle hiçbir ilgisinin olmadığı ispatlanmış Andonya’nın “Talat Paşa Telgrafları” ve ABD Büyükelçisi Morgenthau’nun anıları ve sonuncusu da fanatik bir İslam düşmanı Alman Protestan papazı olan Lepsius’un Alman arşivinden tahrif ederek düzenlediği belgeler dünyaya iyice anlatılmalıdır.

İngiliz Kraliyet Başsavcılığının, bu takipsizlik kararını verirken, sözü geçen dört düzmece belgenin de elinde bulunmasına rağmen, bunlara hukuki bir değer atfetmemiş olmasının çok önemli olduğu vurgulanarak, Türk bilim adamlarının başta Rus devlet arşivleri olmak üzere incelemelerinden elde ettikleri Ermeni soykırımı yalanını ortaya koyan belgeleri bütün dünyaya duyurmalıyız

Devlet bütçesinden de bu tür çalışmalar ciddi şekilde desteklenmelidir.

Bütün bunlar ortada iken Türkiye’nin pasif bir tutum sergileyerek savunma halinde kalması hem anlamsızdır ve hem de yanlıştır.

Bu konuda ciddi bir bilim adamına yakışır tutum sergileyerek hukuk kavgası veren ve bu mücadelesini belli noktaya getiren Doğu Perinçek’i zindanda tutuyoruz ama onun AHİM’de açtığı davaya da, onun söylediklerinin doğru olduğunu söyleyerek müdahil olarak katılıyoruz.

Daha acısı, birinci Ergenekon davası diye adlandırılan davanın iddianamesinin yirmi değişik yerinde, Perinçek’in bu faaliyetlerini suçluyoruz.

Bu davada göz altına alınıp sorgulananlara sorulan soruların en az dörtte birinin bu konularla ilgili olması da ayrıca çok şaşırtıcıdır

2015, yani sözde Ermeni soykırım iddialarının yüzüncü yılına giderken, Türkiye uluslararası arenada çok ciddi bir hukuk ve propaganda savaşı başlatmak zorundadır

Bu savaşı sürdürürken siyasi iktidar, kendine yandaş olanlar olmayanlar ayırımı yapmadan, bütün bu konularda söyleyecek sözü olanları sahaya sürerek kesin bir sonuç almak zorundadır.

Bu mücadele bir ülke, bir millet sorunudur.

Ama bunu yaparken burada yaşayan bizim zenginliğimiz olan Ermeni vatandaşlarımız ile hangi yollardan olursa olsun buraya gelip, bizden medet umarak, bir anlamda bize sığınmış işçileri geri göndeririz gibi, basit söylemlerde bulunmadan kendi hukuki ve siyasi mücadelemizi verelim.

Bu mücadeleyi verirken, çelişki içinde bulunmayalım, bu konuda mücadele veren insanları zindanlarda çürütmeyelim.

Bilgi sahibi olmadan kulaktan dolma söylemlerle edinilen bilgilerle hakkındaki hükmü tarihin vereceği/verdiği karara bakmadan, bu devletin itibarını iade ettiği Talat Paşa ve arkadaşlarını karalamaya çalışmayalım.

İşine geldiği zaman, hem “tarihi tarihçilere bırakalım” diyeceksin ve hem de bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğunu zannedip bazı insanlara hakaret edeceksin.

Bu konuda yukarıdan aşağıya dökülüyoruz, bu konuda savaşım veren bilim adamlarını zindana tıkacaksın, devletin iade-i itibar ettiği şahısları, hakkındaki kararı tarihçiler verir demeden aşağılamaya çalışacaksın.

Bu ne yaman bir çelişkidir.