29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cemal Süreya’nın Kürtlüğü -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Doğu Perinçek, Aydınlık’ın 26 Mayıs 2013 tarihli sayısında “Cemal Süreya’ya ilişkin yanlış bilinenler” adlı ilginç bir yazı yayınladı. Şu anda Cemal Süreya konusunda konuşacak ve yazı yazacak konumda olan biri olduğum için bu yazıyı yazıyorum. Cemal Süreya hakkında ancak birkaç kişi söz alabilir: Muzaffer Erdost, Ülkü Tamer, Vecihi Timuroğlu, Ahmet Say, Günel Altındaş... Şairler ve yazarlar sözlüğüne baktım. Cemal’i yakından tanıyanların çoğu ölmüş. Ölmüşler arasında Muzaffer Buyrukçu da var ki, anı ve tanıklık kitaplarında Cemal hakkında yazdıkları en azından 400 sayfayı bulur.

***

Cemal Süreya ile 1957 yılında “Pazar Postası” dergisinde Muzaffer Erdost’un odasında tanıştım. Ankara’da Tavukçu meyhanesinde, İstanbul’da Gazeteciler Cemiyeti’de, Cemal Süreya, Muzaffer Buyrukçu (Arnavut Mareşali) ve bendeniz içki içerdik. Muzo ve ben Cemal’in sırdaşıydık. İkisi de evimde ağırladığım ender insanlardandır.

Doğu Perinçek, Cemal’i yakından tanıması olanaksız birinin, onun “Aydınlık”çı ve “2000’e Doğru”cu olmadığını yazmasına haklı olarak içerlemiş. Şimdi yazacaklarımı Doğu da herkes de ilk kez duyacak:

Gazeteciler Cemiyeti’nin üst katındaki masada başlangıçta ikimiz olurduk. Saat 13’e doğru “2000’e Doğru”dan bir genç kız gelir elindeki zarfı Cemal’e verirdi. Zarfın içinde telif ücreti olurdu. Cemal’in en mutlu anlarıydı. İlk kez fark ettiğimde, gözümle “Nedir?” diye sormuştum. Cemal, kulağıma eğilmiş ve “Telif ücretim!” demişti, “Kendimi şair ve yazar hissettiğim en mutlu an!” Bir de Charles Boyer’ye benzediğini söyledim zaman mutlu olurdu.

***

Cemal’in Kürtlüğüne gelince: Bir Kürtçü gibi Kürtlükten söz ettiğini hiç duymadım. Bazen muhacirlikten ve üvey annesinden, kız kardeşinden söz ederdi. Bu konuda, yukarıda adını verdiğim arkadaşlarımızın tanıklığına güvenilebilir. Bir de Muzaffer Buyrukçu’nun anı-tanıklıklarına. O metinlerde Türk edebiyatının bir kuşağı yer alır.

Yaşar Kemal son yıllarda ana-babasının Kürt olduğunu söylüyor. Ama buna karşın o Türk yazarıdır. Çünkü her kim ki Türkçe yazar “Türk” yazarıdır. Bir yazarın, bir şairin ülkesi, bayrağı, soyu ve sopu, ırkı, ulusu, milleti, aşireti yazdığı dildir. Gerisi palavradır! Ben Türk olduğumu sanıyorum. Ama bir DNA testi yaptırsam, belki sadece yüzde on oranında Türk olduğum sonucu çıkar.

***

2003 yılında da Kürt kökenli olan ama Türkçe yazan genç şairler epeyce gevezelik yapmışlardı. O zaman Hürriyet (10.10.2003) gazetesinde aşağıdaki yazıyı yayınlamıştım.

‘Türkçe sözlü Arapça şarkılı’

Türkiyeli tanımlaması damdan düşmeden önce edebiyat dünyasında Türkçe Şiir, Türkçe Edebiyat gibi kavramları kullananlar, genelleşmesi için çaba gösterenler vardı. Bu zorlamalarla edebiyat dünyası güya demokratikleştiriliyordu. Bunların dışında Türkiye Şiiri, Türkiye Edebiyatı deyişlerine de rastladığımız oldu. Böylece, Avrupa Birliği standartlarına uygun olarak Türkiye’nin çok kültürlülüğü vurgulanmış oluyor(du). Vurgulanan ne şu, ne bu! Türkçeyi yazınsal ifade aracı olarak kullanan her yazarın Türk kökenli olmadığına ya da kendini Türk saymadığına dikkat çekilmek isteniyor(du).

Ebediyat ortamı toplumun başka ortamlarına benzemez. Bir devletin vatandaşı olmanın belgesi kimlik ve pasaporttur. Ama bu kimlik belgesi ve pasaport edebiyat ortamında geçmez. Bu ortamda yapıtınızda kullandığınız dil (lisan) geçerlidir; tanımlayan, belirleyen bu dildir.

***

“Türk” sözcüğünü “ırk” göstereni olduğu kaygısıyla ad ve sıfat olarak kullanmak istemeyenlerin içtenliğe inanmıyorum. Tam aksine, üst kimliği reddetmek için seçilen Türkiyeli, Türkiye Şiiri, Türkiye Edebiyatı gibi zorlamalar, etnisite gösterenini aşıp alt kimlikle örtüşen ırkçı bir göstergeye dönüşmekte.

Kulaktan dolma yöntemiyle kendilerine örnek aldıkları francophone (fransızca konuşan) sözcüğünün ne anlama geldiğine dikkat etmeliyiz: Fransız olmayan, (belki) Fransa’da oturmayan ama Fransızca konuşan kimselere frankofon denir. Anadili Fransızca olmayıp Fransızcayı yazınsal dil olarak kullanan yazarların edebiyatı da Fransa’da “Littérature francophone” olarak tanımlanıyor. Bu sınıfa giren yazarlar, genellikle Cezayir, Tunus, Fas gibi eski Fransız sömürgesi çıkışlı ya da Denizötesi Fransız Toprakları’ndan gelen ve anadillerini değil de Fransızcayı edebiyat dili olarak kullanan yazarlar. Bunlara Lübnan ve Vietnam kökenli yazarlar eklenebileceği gibi (varsa) Fransızca yazan Türkler de eklenebilir. Ama Fransa’da doğup büyümüş, bütün eğitimini Fransızca yapmış ve yazın dili olarak Fransız dilini kullanan Bröton, Katalan, Bask, Korsika kökenli yazarlara frankofon yazarlar denmez, “Fransız yazar” denir.

***

Nereden bakarsak bakalım: Fransa ve Frankofon örneğini Türkiye ve Türkofona çevirmemiz son derece güç. Ancak, bir başka devletin vatandaşı olup Türkiye sınırları dışında yaşayan ve Türkçeyi edebiyat dili olarak kullanan yazarların edebiyatına Türkofon edebiyat diyebiliriz.

Ama bu sözcüğü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve Türkçeyi yazın dili olarak kullanan ve kendini bir alt kimlikle (Kürt, Rum, Ermeni, Gürcü, Boşnak, Laz, Çerkez, Roman,vb.) de tanımlayan yazarlar için kullanamayız.

Örneğin Ermeni dilinin yaşayan en büyük şairlerinden olan değerli dostum Zahrad (Zareh Yaldızcıyan) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak İstanbul’da yaşamakta, şiirlerini Ermenice yazmakta ve bütün dünyada Ermeni şair olarak tanınmaktadır. Zahrad’ın Ermeniliği etnisitesinden değil kullandığı dilden kaynaklanmaktadır. Türkçe yazsaydı Ermeni kökenine karşın Türk edebiyatının içinde yer alırdı.