22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cengiz Çandar’ın adaylığının anlamı

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

28 Şubat döneminde övgüler düzdüğü Fethullah gibi ABD’ye kaçmıştı. İsveç’e 15 Temmuz öncesinde gitti, darbe girişiminden sonra da kendi ifadesine göre “Silivri’ye gönderilme” korkusuyla dönmedi. O İsveç ki, NATO’ya alınmasını konuşuyoruz ama bu ülke zaten çok öncesinden Gladyo’nun Avrupa’daki önemli karargâhlarından biriydi. Şimdi yapılan iş, Baltık Denizi’ni NATO denizi haline getirmek amacını taşıyor doğru ama Gladyo faaliyetleri açısından ilişkinin resmileşmesinden ibaret.

İsveç’in, aynı zamanda bu seçimler açısısından da başka bir anlamı daha var. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin tepesine paraşütle indirilme senaryosunun yazıldığı “think-tank”e evsahipliği yapıyordu. Ne deniyordu İpek Yolu Enstitüsü’nün 2008 yılı sonbaharında yayınlanan raporunda, hatırlayalım: “Deniz Baykal istifaya zorlanır, yerine Kemal Kılıçdaroğlu gelir. Kılıçdaroğlu partinin politikalarını değiştirir ve Avrupalı bazı partiler de ona destek olur.”

Neyse biz dönelim bu yazının esas adamına: Cengiz Çandar. Çandar’ın Diyarbakır’da hem “Yeşil” hem de “Sol” partiden adaylığı konusu, Türkiye’nin aslında nasıl bir seçim ortamıyla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.

15 TEMMUZ BAŞARISIZ OLUNCA GELMEMİŞ

Çandar 7 yıldır yoktu. Birden sahneye fırladı. Arkadaşı Ruşen Çakır’ın ABD fonlarıyla kurduğu internet sitesinin konuğu oldu. Orada anlatıyor gidişini. 2015 Kasım seçimlerinden sonra, İngiltere’nin Oxford Üniversitesi Ortadoğu Merkezi’nden arkadaşı ünlü tarihçi Eugeon Rogan ona demiş ki, “Artık senin akademik sürgün zamanın geldi, hemen çık gel”. Aynı dönemde İsveç’ten de davet gelmiş. İsveç’e gitmiş, Oxford’a da tamam demiş. İsveç’teki süresi 5 aylıkmış, ama tam o sırada 15 Temmuz olunca programını uzatmaya karar vermiş. Kendisi anlatmıyor ama 28 Şubat döneminde de, daha sonra ortak yazı kaleme alacağı Graham Fuller’in, onu ve Fethullah’ı eş zamanlı olarak ABD’ye kaçırdığı biliniyor.

‘SON DERECE İLGİNÇ DÖNEM’

Çandar’ın yakın arkadaşı Hasan Cemal de bir gün sonra yine Ruşen Çakır’a, eşinin “Türkiye’nin son derece ilginç bir döneme girmesi nedeniyle kabul etmelisin.” telkiniyle HDP’nin adaylık teklifini kabul ettiğini açıklıyor. İşin püf noktası, “bu son derece ilginç dönem” nitelemesinde. Nedir bu ilginç dönemin ayırt edici özelliği? Hasan Cemal’in, Cengiz Çandar’ın bitlerini kanlandıran, her türden börtü böcek çıyanı saklandıkları deliklerden çıkaran kudret, ABD’nin teslim almaya çalıştığı Türkiye’de “elverişli” bir zemin yakaladığını düşünmesinden kaynaklanıyor.

Tekrar hatırlatalım: PKK/HDP, ABD stratejisinde kilit partidir. PKK ile mücadele, ABD ile Türkiye arasındaki stratejik düzlemdeki çelişmenin sıcak çatışmaya dönüştüğü ve diğer çelişmeleri de belirleyen temel konudur. ABD, PKK’nın can damarı olan HDP’nin kapatılmasını bu nedenle önlemek istiyor. ABD, Altılı Masa’ya bu nedenle HDP’yi sistem içinde tutma görevi vermiştir. AK Parti ise bu sürece direnmemesi için çeşitli yöntemlerle tehdit edilerek, Hüda-Par üzerinden İslamcı soslu bölücülük ile buluşturulmuştur.

Günümüzün tunç yasasıdır: ABD’ye yaklaşan bölücülükle buluşur. Atlantik kaynaklı  “Kürtlere ne vereceksiniz?” sorusuna göre siyasetinizi belirlediğiniz yolda, Amerika’nın kucağına düşmeniz kaçınılmazdır.

ABD’nin, 2000’lerin başında Erdoğan’ın yanına yerleştirdiği tapon mal niteliğindeki unsurları bu kez PKK’nın yasal partisinin saflarında sahaya sürmesi, Atlantik Sistemi’nin bu seçimler düzleminde oluşturabildiği kör çıkmaza güvenmesi nedeniyledir.

Ama unutmayalım: Büyük çözümler kör çıkmazlarda bulunur.