22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cennetin yemekleri

Nihat Genç

Nihat Genç

Eski Yazar

A+ A-

Sevgili okuyucularım, bugünkü yazımın konusu: Kendi yemeğimizi kendimiz yapalım.

Özlü bir söz olarak söylersek: Başkaları sizi pilav yapmadan kendinizi insan yapın.

İşte böyle...

Herkesin tutuklandığı bugünlerde, buradan savcılara sesleniyorum, çok önemli birisini unuttunuz, Samanyolu TV’de sabah yemek programı yapan aşçıyı unuttunuz.. Asıl en önce bu aşçıyı yakalayın.

Beş-altı ay önceydi.ç. Herkes Samanyolu TV’nin haber ve kumpas dolu yayınlarını izlerken, ben, Samanyolu TV’nin sabah yemek programlarına hastaydım, hiç kaçırmazdım.

Bakalım bugün hangi yemek tarifini verecek diye canım çıkardı, kol böreği mi patlıcan oturtması mı?

Gerçi Samanyolu TV’yi ne zaman izlemesem iştah miştah kalmıyordu.

Doğruyu söylemek gerekirse programdaki aşçının dünyada hiçbir şey olmamış gibi aşırı normali aşırı sakin hallerini görünce paniğe kapılıyordum. Allah’ım Türkiye yıkılıyor, felaket üstüne felaket ama adam işini hiçbir şey olmamış gibi ne kadar sakin yapıyor?

Gözümden kaçmadı değil, numaracı kripto Aşçı...

Aşçının sakinliğini çok kışkırtıcı buluyor ve aşçının hiç oralı olmayışına çok kafa yormaya başladım, ben de böyle dünyadan habersiz bir insan olabilir miyim, diye...

Aşçıyla kişisel bir problemim yok, normal bir aşçı gibi giyinmiş, ama seziyor kıllanıyorum bu aşçıda bir çakallık var.

Günlerden birgün...

Samanyolu aşçısı ekranda şöyle bir cümle kurdu:

‘Sevgili izleyenler, bugün çok güzel bir yemek yapacağız’ deyince, ‘desene gene .oku yedik’ dedim kendime.

Aslında aşçının bizden bir ajan olduğunu sandığım günler de oldu, mesela şöyle cümleler kurunca, eline yarım çay bardağı tuz alıyor, ve ekrana doğru: ‘Ölçüyü kaçırmamak lazım’ diyordu.

Ulan dedim, ‘Derin Ergenekon nasıl sızmış Samanyolu’na, ölçüyü kaçırmayın diye içerden ikaz ediyor.’

Hevesim kursağımda kaldı, meğer aşçı o gün ‘etli ekmek’ yapıyordu ve sık sık Konyalı himmetçi tüccarlara selam gönderiyordu.

Bir gün yine...

Samanyolu aşçısını izliyorum.

Hayatımda hiç duymadığım bir garip yemek yapıyordu, şaşkınlıktan ağzım açık kaldı.

Aşçı, sol eli baş parmağı üzerine bir ‘pirinç’ tanesi aldı. Bir tane pirinç.

Aşçı, parmağı ucundaki pirinç tanesini gösterip, bugün Çin’den bir yemek tarifi yapacağız, dedi. Bu yemeği sadece Buda yiyordu. Buda bir günde sadece bir pirinç tanesi yiyordu.

Allah’ım neler oluyor ekranda, bir pirinç tanesinden yemek mi olur, karın mı doyar? Ancak Buda deyince, iş anlaşıldı, ama yine de var bir tuhaflık.

Derken, programı sunan spiker kızımız hemen lafa girdi.

Aşçıyı gizlice kaş gözle ikaz eder gibiydi, (Nebevi: peygambere dair) spiker kızın elinde hurma, biliyorsunuz sayın izleyiciler, Nebevi yemeklerin en ünlüsü hurma’dır.

Evet, ekranda bir gizli savaş başlamıştı ya da program garipleşiyordu.

Spiker kızımız; ‘Biliyorsunuz sayın izleyicilerimiz peygamberimiz karnını bir hurmayla doyurmuştu.

Kafam karıştı, Buda bir pirinçle doyuruyor, peygamberimiz bir hurmayla.

Tabii ki, Buda gözümde büyüdü çünkü pirinç daha küçük.

Aşçı bir anda kızardı, bozardı. Cemaat TV’de olduğunu şimdi anlamış gibi... Bir pirinçle karnını doyuran Buda’yı överek bir hurmayla karnını doyuran Peygamberimize bilmeden densizlik etmiş gibi ezildi, büzüldü.

Pirinç tanesi ve hurmayla programcılar arasında müthiş bir gerginlik olduğu aşikar, ekrana nerdeyse yapışacağım.

Aşçı parmağının ucunda pirinç tanesi donakaldı, alnından suratından boncuk boncuk terler boşalıyor, aşçı korkudan kaskatı dondu, zavallıya acıdım.

Spiker kızımız eline hurmayı almış hurmayı aşçının nerdeyse gözüne bir yerlerine sokacak gibi tehditkar...

Ekran başında nasıl üzüldüm, aşçıyı Silivri’ye tıksaydı bu kadar hayıflanmazdım.

Tüh yazık oldu aşçıya dedim, mahvoldu, şimdi kesin programı keser işten atarlar.

Aşçının o parmağındaki pirince takılı şaşırmış gözlerini Allah kimseye yaşatmasın, korkudan kızarmış suratını görünce insanlığımdan utandım.

Yazık oldu aşçıya... Büyük televizyonlara özenip, tuhaf ilginç bir yemek yapayım derken, aşçı yanlışlıkla istikbaliyle oynadı.

Ama ısındım aşçıyı sevdim, bir değişiklik olsun, bugün de Uzakdoğu felsefesine gireyim demiş, ne var bunda?

Spiker kızımız, şeytan gibi gözleriyle elinde hurma aşçıyı dövecek gibi, aşçıdan çok ekran başında ben yıkıldım, kamera hurmaya odaklandı, hurma ekranı doldurdu, fondan ilahiler, Kur’an sesleri, hurma uzayda döndü geldi, sonra tekrar hurma spiker kızımızın parmağında eski yerine oturdu.

Bakalım şimdi aşçının başına neler gelecek diye korku filmine sardım, kamera hurmayı uzaya da götürüp getirdi ki aşçının artık hiç şansı kalmadı.

Aşçı birden terledi. Kamera terlerine zum yaptı, fonda hurma Kabe’nin etrafında dönüyor, önde aşçının alnındaki iri ter damlaları.

Allah’tan kudretten o an bir şey oldu.

Aşçı, çevik bir hareketle alnından teri sildi, kolları sıvadı.

Aşçıya gaipten bir güç geldi.

O korkmuş sinmiş aşçı gitti bir hareket geldi.

Aşçı... Parmağının ucundaki pişmiş pirinç tanesini göstererek ‘Şimdi bunuuuuuuuuu...’

Diğer eliyle, kocaman bir Sazan balığını mutfak masasına çekip...

‘Şimdi bunuuuuuu, Sazan balığının karnına koyuyor ve fırına sürüyoruz’ dedi.

Oh, müthiş fikir, çözdü sorunu, aşçı da kurtuldu ben de...

Spiker kızımız, aşçıya hiç kızmamış ekranda hiç gerginlik yaşanmamış gibi hemen olaya girdi:

‘Şimdi Sazanımızın karnına bir de ne yapıyoruz hurmamızı koyuyoruz’ dedi.

Kamera yakın çekimle Sazan’ın karnına bir pirinç bir de hurma koyulduğunu şahitleriyle belgeleriyle gösterdi, fonda sazan balığı Jüpiter’e kadar uzadı ışıklarla bir tur yapıp döndü.

Spiker kızımız, birden aşçıya seslenerek:

‘Bu Sazan balığı Pensilvanya’dan getirildi değil mi’ dedi.

Aşçı, zoraki mutlulukla: ‘Evet Pensilvaya’dan duaları okunarak getirildi’ dedi.

Spiker kızımız, tekrar öğreten havasıyla aşçıya: ‘Peki niçin bir pirinç tanesinin yanına bir hurmayı koyuyoruz’ dedi.

Aşçı, tekledi, şaşırdı, çeşit olsun, koku lezzet aroma olsun gibi bir şey ağzından çıkıyordu ki, spiker kızımız lafını kesti:

‘Çünkü, dinlerarası diyalog ve hoşgörü için’ bu lezzetli yemeği hazırlıyoruz, dedi.

Devam etti: ‘Çünkü yemeğimiz doğunun iki büyük felsefesini birleştiriyor!’

Ben de ekran başında ‘Hah, şimdi oldu’ dedim.

Tam o sırada ekranın sağında yemekte kullanılacak malzeme listesi gözüme ilişti.

Listeye baktım. Liste şöyle:

Bir adet hurma.

Bir adet pirinç.

Yüz bin adet Sazan..

Kendi kendime, Allah Allah bu tuhaf yemeği bu dünyada acaba kim yiyor, merak ettim.

Hemen Google’a girdim, Sazan, hurma, pirinç, Pensilvanya, Samanyolu kelimelerini girdim.

Aaa, karşıma CIA ve liberaller geldi.

Çok da şaşırmadım doğrusu.

Ancak spiker kızımız sanki benim de programı izlediğimi biliyormuş gibi, bana da laf sokmasın mı?

‘Biliyorsunuz sayın izleyicilerimiz, eski Türkiye’nin darbeci subayları, seksen yıldır bu Sazan’ın yanında rakı içti rakı.’

Soktuğu laf çok dokundu bana, ‘Ulan dedim, seksen yıldır hurmayla rakı içen gardropçu pezevenklerin ta a...’

Ooo, spiker kızımız lafı daha bitirmemiş.

Son cümleleri şöyle: Sevgili izleyicilerimiz hurma cennetin yemeğidir.

Derken, ekranın altında şu duyuru çıktı: ‘Sorularınızı bekliyoruz.’

Geçtim bilgisayarın başına, yazdım e-maili, döşedim soruyu.

‘Sayın hanımefendi, siz kimi kandırıyorsunuz, peygamberimiz hurmayla hadi diyelim bir gün geçirmiş. Oysa cennette zaman sonsuz. O sonsuz zamanı şimdi bir tek hurmayla mı geçireceğiz?’

Yazdığım mesajım o kadar hoşuma gitti ki, kesin cevaplayamaz, içimden ulan karı bizi enayi yerine koyuyorsunuz, dedim.

Dakika dolmadan ekranıma spiker kızdan cevap geldi:

‘Sayın izleyicimiz, çok güzel bir soru sordunuz, unutmayın, kurban olduğumuz Allah’ın okyanuslarda deryalarda sonsuza kadar yetecek milyarlarca sazan yarattığını unutmayın, Allah’ın bereketinden sual edilmez.’

Cevabı karşısında perişan oldum.

Aklım fikrim daldı okyanuslara gitti...

Dalgalar dalgalar, deryalar deryalar...

Dalgalar çuluk çuluk dalgalar...

Çuluk çuluk çuluk çakıl taşları...

Çuluk çuluk çuluk, kırılmış bir istiridye, ölmüş yosun parçaları gibi...

Çuluk çuluk, cansız fersiz sahile vurdum...