29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cennette sıkıntı -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Yıl 1966. Paris’te benim aydınlanma günlerim. Türk öğrenciler derneği (başkan galiba Prof. Dr. Erdinç Toksöz idi), dönemin en önemli iktisatçılarından, üçüncü dünya uzmanı ve Fas Krallığı’nın danışmanı Pierre Jalée’yi Türkiye üzerine bir konuşma yapmaya davet etmiş. Konferans Rue Calvin’de. Centre Albert Châtelet’de. Gittim. Salonda, bir tek yabancı var, bir Yunan öğrenci, gerisi silme Türk. O zamanlar çok yalnızdık.

Pierre Jalée, bir yıl önce Üçüncü Dünyanın Yağmalanması (Pillage du tiers monde) diye müthiş bir kitap yayımlamış.

Pierre Jalée, Türkiye’yi görmediğini, yeterince tanımadığını, ama istatistiklere ve sayısal (rakamsal) verilere dayanarak genel bir konuşma yapacağını söyledi.

Çimento, demir-çelik ve elektrik kullanım rakamlarına göre, Türkiye geri kalmış bir Üçüncü Dünya ülkesi idi. Kalori durumuna göre ise Üçüncü Dünya ülkesi değildi. Bu da Türkiye’de hâlâ aile tarım düzeninin egemen olduğunu gösteriyordu. Böyle söyledi.

Ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmuş olmasını övdü. Bu arada önden biri elini kaldırdı. DPT planlamacısı olduğunu söyledi. Nejat Elder’miş.

Konferansın sonunda, nedense, Pierre Jalée ile birlikte çıktık. Rue Mouffetard’dan yürüyerek Place Contrescarpe’ta geldik, bir kahveye oturduk.

1961 Anayasası’nı, TİP (Türkiye İşçi Partisi) Programı’nı anlattım. TİP programındaki, sigortaların devletleştirilmesi maddesiyle çok ilgilendi. Bu konuyu hiç düşünmemiş olduğunu söyledi. 47 yıl olmuş.

Slavoj Zizek ve öteki şarlatanlar

Bu anıyı, lâfı Slavoj Zizek’e getirmek için yazdım.

AKP tarikatının iktidara gelmesinden bu yana kerameti kendinden menkul bir yığın Türkiye uzmanı türedi. İstanbul’da birkaç yazıları, bir-iki kitapları yayımlanıyor; Bilgi ya da Boğaziçi Üniversitelerine gelip konuşma yapıyorlar. Müflis solculardan, yoz liberallerden bir-iki dostları var. Derken,Türkiye konusunda bir âkil âdem olup çıkıyorlar. Bunların tamamı, müflis solcular ve yoz liberaller gibi AKP borazanı. Arpa torbaları boş kalmayan yabancı muhabirleri anlıyorum da bunları anlamam biraz zor. Belki de entelektüel fatih olmak istiyorlar.

“Zor” sözcüğünü kullandım ya, bundan kelli, yani Gezi Parkı’ndan sonra, Türkiye’deki kırıkları gibi bunların da işi zor. Demokrasi fatihi olarak göklere çıkardıkları Mr. Erdoğan fos çıktı.

***

Son yılların, her eve lâzım moda düşünürcüsü Slavoj Zizek, Türkiye ile Yunanistan’ı karşılaştırdığı bir makale yazıp London Rewiev of Books’ta yayımlamış. Yayınlar. Daha mürekkebi kurumadan, Türkiye temsilcisi (!) taklitçi Radikal gazetesi (29.06.2013) tercüme edip hemen yayımlamış. Aydınlanmakta gecikmeyelim diye. Bana taa Alamanya’dan gönderildi yazı.

Bu türden yazar ve yazıların tamamının içine düştüğü bir tuzak var: AKP Türkiye’sini desteksiz övmek için, bir komşu ülke ile karşılaştırmak. Zizek gardaşımız da aynı tuzaktan yazıyor: Türkiye ile Yunanistan’ı karşılaştırıyor:

“Protesto dalgasından önce Türkiye pek modaydı: Avrupa için ideolojik batağa ve ekonomik öz-yıkıma saplanmış Yunanistan’a nazaran canlı liberal ekonomi ile Avrupa’ya uygun makul İslamcılığı birleştirmiş bir devlet modeliydi. Tabii ki, Kürtlerin çözümlenmemiş statüsü; Osmanlı İmparatorluğu geleneğinin diriltilmesi anlamına gelen genişleme çağrıları; zaman zaman dini yasaların empoze edilmesi; gazetecilerin tutuklanması ve Ermeni soykırımının inkârı gibi orada burada uğursuz işaretler de vardı, ancak bunlar büyük resmi bozmasına izin verilmeyen küçük lekeler olarak göz ardı edilmekteydi.”

Bu zırvanın neresini düzeltelim? İlkin, Yunanistan ile Türkiye’yi karşılaştırmak saçmalamanın daniskasıdır. Bir yanda, deniz taşımacılığı ve turizmden başka hiçbir şey üretmeyen, 1821’den itibaren Avrupa’nın haracını yiyen asalak bir ülke. Tam anlamıyla bir ağustosböceği. Asalaklığını da, ağustosböcekliğini de çok severim. Avrupa Birliği dayılığa devam etse ne gösteri kalır ne de mösteri. Bunalımın göbeğinde Atina’daydım. Plaka mahallesi gene vur patlasın çal oynasın idi.

Yunanistan için, kendine yeterli üretici bir ülke olmadan kurtuluş yoktur. İç savaşa karşın toplumun büyük bir kesimi, bizdeki gibi Komünizmle Mücadele Derneği üyesi değil; Ortodoks Kilisesi çok uzun yıllardır havanda su dövüyor. Milletvekillerinin mecliste İncil’e el basmalarına bakmayın, Başbakanlar da çoook uzun yıllardır İncil’i ve İsa’yı referans vermiyor. İktidarlar, sivil okulları, papaz okuluna, İncil kurslarına çevirmiyor; “Dindar ve Kindar Nesil” yetiştirmeye kalkışmıyor.

***

AKP Türkiye’sinde her şey tıkırındaymış ama aksaklıklar büyük resmi bozmasına izin verilmeyen küçük lekeler olarak göz ardı edilmekte’ymiş.

Herifi yakalayıp ağzına biber süreceksin. “Ulan, bu nasıl göz ardı etmek?”

Silivri, Hasdal, Balyoz, Ergenekon gibi Gulag’lardan beter hapishaneler, Moskova Duruşmaları’nın pabucunu dama atan duruşmalar nerede?

Bunların hiç önemi yok, çünkü AKP tarikatının Türkiye’si ileri demokrasiye doğru geri vitesle dörtnala gitmekte! Höst! Çarparım ulan!

Çağının çağdaşı Taksim/Gezi Parkı her türlü ortaçağa karşı ayaklandı. İstersen her gün baklava-börek sun! İşlemez! Çünkü Türkiye’nin dört bir yanında ayaklananlar, tufeyli ve asalak değil, her bakımdan sömürülen ve ezilen her türden emekçi insanlar.

***

Laylaylom Zizek, “Bu (protestolar) yozlaşmış bir kent idaresine karşı mücadele midir? Kamusal mekânın özelleştirilmesine karşı mücadele midir? Otoriter İslamcılığa mı karşıdır? Bunlar cevabı bilinmeyen sorular ve nasıl yanıtlanacağı siyasi sürecin sonuçlarına bağlıdır” diye yazıyor.

Bilmediğin işe neden karışıyorsun bre züppe?! Gezi Parkı çok iyi biliyor.