CHP için siyaset kılavuzu
7 Mart 2014’teki Ordu mitinginde kürsüde konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “üniversitelerde türbanın serbest olmasını sağlayan kişi benim” diye övünüyordu. O günden sonra türbanın üniversiteler dışında yargı, ordu, polis ve diğer bütün kamu kurumlarında yer almış olması, CHP’nin muhafazakâr seçmendeki olumsuz algısını kırmaya yetmedi. CHP’nin bu olaydan, çıkarması gerekenin tam tersi bir ders çıkardığı anlaşılıyor: Muhafazakâr seçmeni ikna edinceye kadar AK Parti’den daha muhafazakâr olmak!
Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta bayram seyran değilken başörtüsünü neden gündeme getirdiği pek anlaşılamıştı. Emin Çölaşan’ın yazdığına göre, AK Parti yaz ayları boyunca CHP iktidar olursa başörtüsünü yasaklayacağını propaganda etmiş. Halk içinde buna inananlar olduğu için CHP kanun teklifi vermek suretiyle AK Parti’nin yalanlarını boşa düşüren bir hamle yapmış. Acaba şöyle düşünemez miyiz: Makûs talihi yenmek ve CHP oylarını muhafazakârlara doğru genişletebilmek için daha cesur olmak gerekebilir. Mesela laikliği Anayasa'dan çıkarmak için bir çalışma başlatabilir. Ya da CHP yönetimi topluca tören düzenlenerek bir tarikata intisap edebilir. Böyle cesur adımlar karşısında muhafazakâr seçmen zevkten eriyecek ve akın akın CHP’ye yönelecektir!
İşin dalgası bir yana, CHP yönetimi ne seçmeni tanımakta, ne muhafazakârları bilmekte ne de siyasetten anlamaktadır. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık dönemini tek bir cümleyle özetlemek istersek, AK Parti’nin silahlarını elinden alma stratejisi diyebiliriz. CHP 2010’dan bu yana AK Partilileşerek AK Parti’yi yenmek diye özetlenebilecek garabet bir strateji izliyor. Kılıçdaroğlu, yönetmen Woody Allen’in filmindeki Zelig gibi, başkaları tarafından sevilmek için sürekli onlara benzeyen hatta giderek aynılaşan bir karakteri siyaset sahnesine taşımaya çalışıyor. Siyasal alanın kendine özgü bir mantığı ve bilgisi vardır. Hepsini bir köşe yazısı sınırları içinde tüketemesek de şunlara dikkat çekebiliriz: Birincisi, herkesi memnun edemez, herkesi kazanamazsınız. İkincisi, futbolda deplasmanda galip gelebilirsiniz ama siyasette deplasmanda yenilgiden başka bir kaderiniz yoktur. Üçüncüsü, iktidar iddiası taşıyan partiler seçmen memnuniyetini kendilerine ait programlar etrafında örgütlemek zorundadırlar.
Öncelikle, siyasette herkesi memnun edemeyeceğinizi kabul etmelisiniz. Çünkü partilerin “kemik oy” denilen sadık seçmen kitleleri vardır. Bunlar için partilerine oy vermek bir tutuma dönüşmüştür. En sadık parti seçmenleri kendi partilerinden diğer partilere karşı söylenen –yalan da dâhil- propagandalara inanmaya hazırdırlar. Günümüzde de muhafazakâr seçmenler içinde CHP’nin bütün meselesinin dinimizle didişmek olduğuna inanan bir kesim vardır. Örneğin altılı masanın adayının Kılıçdaroğlu olması halinde, sağdaki diğer beş partinin seçmenlerinin bir kısmı ne olursa olsun sandığa gitmeyecektir. Ağzınızla kuş tutmaya çalışmak siyasal bir strateji değildir.
Türban konusunda muhafazakarlarla aşık atmak CHP’ye nasıl oy getirmezse tersi de doğrudur. CHP’nin kemik oylarını almaya dönük bir özdeşleşme çabası da başka partilere oy getirmez. Bugün kutuplaşmanın da pekiştirici etkisiyle, CHP tabanında, ne söylerseniz söyleyin HDP ile işbirliği gerçeğine gözünü kapatan liberal bir gardrop ilericisi kemik oy kitlesi vardır. Bu CHP’nin ringidir ve orada onu kimse yenemez.
Bu durumda iktidar aritmetiği nasıl oluşur? Kılıçdaroğlu yönetimi Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yapıldığı, kendi solundaki devrimci akımların etkisiyle 'toprak işleyenin, su kullananın' sloganlarının atıldığı işçi sınıfına açılım yıllarında yüzde kırklara çıkan oyların nereden geldiğini sorgulayarak işe başlayabilir. HDP ile kol kola, yürek yüreğe iş tutan CHP’nin Türkiye’nin temel siyasal kodlarını anlamakta güçlük çektiği, bu yüzden muhafazakâr kitlelerin özlemlerini ve onlarla birleşmenin yollarını da yanlış yerlerde aradığı görülmektedir.