CHP’nin ideolojik dönüşümü
Siyasal partiler bazen kuruluş amaçlarının dışına sapar ve ideolojik bir dönüşüm yaşarlar. Hayatın doğal bir parçası olan değişmeden daha öte bir durumdan bahsediyoruz. İdeolojik dönüşüm demek, bir siyasi partinin zaman içinde kuruluşundaki ideolojik hedefleriyle ters ya da onlarla uyumsuz başka ideolojik amaçlara yönelmesi demektir.
Özellikle sol partilerde daha çok rastlanmakla birlikte tarihte her türden örnekleri görülüyor. 1970’lerde Avrupa’nın bazı komünist partileri, emperyalist sistemin sağladığı tüketim ve refah kapasitesine teslim oldular.
İşçi sınıfının daha ileri bir üretim biçimi için mücadeleye yüz çevirmesi, komünist partileri “Eurokomünizm” denilen ılımlı bir çizgiye doğru dönüştürdü.
Benzer bir şekilde, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra bazı Doğu Avrupa ülkelerinde komünist partiler, sosyal demokrat partilere dönüştüler.
Örnekler artırılabilir ve çeşitlendirilebilir. Her bir örnekte partilerin uğradığı ideolojik dönüşümün kendine özgü nedenleri olabiliyor.
Türkiye’de bir partinin bir halden başka bir hale dönüşümü ile ilgili en dikkat çekici örnek ise hiç şüphesiz CHP’dir. Siyasi hayatına Kemalist bir parti olarak başlayan CHP, kendi iç çelişkilerinin yarattığı dinamiklerle adım adım dönüşme yoluna girdi.
Halktan kopuş ve bürokratik bir elitizme saplanış eğilimleri daha 1930’lu yıllarda bazı samimi Kemalist aydınlar tarafından tespit edilmişti.
Ne var ki, Atatürk zamanında bile program düzeyindeki devrimci iradenin, örgütsel bir biçime dönüştürülememesi, ilerleyen zamanlarda iradeyi de içten içe kemiren bir sorun olmuştu.
Atatürk’ün vefatı, CHP’nin antiemperyalizm, kamuculuk, halkçılık ve devrimcilik ipine bağlı kalmasının en büyük sigortasının kaybı oldu. Bundan sonraki CHP tarihi, ideolojik dönüşüm tarihinden ibarettir.
Ancak göründüğü kadar kolay olmadı. 1940’ların ikinci yarısında ideolojik kırılma su yüzüne çıktı. 60’larda adı konulmaya çalışıldı. Ortanın soluna yöneliş, özünde seçmen tercihlerindeki değişmenin, yani toplumun sola kaymasının CHP’yi de sola sürüklemesi ile bağlantılıydı.
Ancak bu sol, “sistem içi” yani ABD önderliğindeki Batı emperyalist sisteminin onay vereceği sınırlar içinde tarif edildi ve sosyal demokrasi olarak adlandırıldı. Bu yeni türden solculuk, Kemalizmin yapısal karakteri ile çelişmekteydi. CHP’nin bir tercih yapması gerekiyordu.
Tam bağımsızlığın ekonomik ve politik boyutlarını görmezden gelen, Avrupa’yı medeniyetin merkezi sayan, ülkenin kalkınmasını Batı sisteminin merkez ülkeleri tarafından çizilen sınırlara hapseden bir CHP için Kemalizm, küpeşteden aşağı atılması gereken bir tarihsel yüke dönüştü.
Ortanın solu çizgisinin teorik temellerinin atılması için yapılanlara bakıldığında bu gerçek açıkça görülmektedir. İşin tuhafı, çoğu CHP’linin ister yönetici ister sıradan üye veya seçmen olsun, bu sancılı tartışmalardan haberinin bile olmamasıdır.
CHP, Türk siyasetinde üzerine en çok konuşulan, tartışılan veya incelenen partilerin başında geliyor. Bir ilgi nesnesi olması, insanlarda zamanla, CHP hakkında her şeyi bildikleri yanılsaması yaratıyor. Oysa bilinmeyen bir CHP var.
Tam da bu bilinmezlik nedeniyle, CHP’nin Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği neoliberal sol çizgiye nasıl gelebildiği, onun şahsında kısa bir süre içinde hayal kırıklığına dönüşen büyük umutları nasıl besleyebildiği anlaşılamıyor. CHP, Türk siyasetinde “mesih kompleksinin” en fazla görüldüğü partilerin başında geliyor.
Olguların maddi analizinden, yani bilimden kopulunca, Atatürk’ün varlığı nasıl tarih ve toplum dışı bir mucize haline getiriliyorsa, benzer bir şekilde CHP’nin kurucu kodlarına dönüşünün de, bir mesihin gelişine bağlı olduğu zannediliyor.
Oysa altmış yıllık ideolojik dönüşüm süreci maddi bir olgudur ve bu olgunun içinden çıksa çıksa Baykal, Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel çıkabiliyor. Çünkü lider, ideolojinin ve o ideolojiden çıkan programın kamuoyu karşısındaki sözcüsüdür.
Kemalist gelenekten kopmuş bir parti sadece kendi nesnel gerçeğinin sözcülerini çıkartabilir. O liderler de, hayatlarına bilimi mürşit yapmayan CHP kitlesini alır, ellerine flamaları tutuşturup PKK ile bağlantılı olduğu için tutuklanmış bir belediye başkanının destekçileri haline getirir.
Bugün çaresizlik içinde CHP’yi destekleyen, olası bir CHP iktidarından bile bir umudu olmayan, AK Parti nefreti içinde bir ehven-i şer olarak bu partiye sarılan ve negatif oy verme davranışı sergileyen milyonlarca yurttaşımız bulunuyor.
Onlar Esenyurt Belediyesi’nin önüne gidip PKK’nın yasal kolu olan partilerin stratejilerine alet olmak istemiyorlar. Fakat oy verdikleri partinin yaşadığı dönüşümü de doğru kavramadıkları için, giderek artan bir karamsarlık içinde yaşıyorlar.
CHP’nin İdeolojik Dönüşüm sürecinin hangi aşamalardan geçerek tamamlandığını bilmek, hem bu partiyi hem de Türk siyasetini anlamak bakımından önem arz ediyor. Konuyla ilgilenenler için, bu hafta Kaynak Yayınları’ndan gözden geçirilmiş ve güncelleştirilmiş 3. basımı çıkacak olan kitabımı incelemelerini öneririm.