Çift pusulalı bir devrimci aydın
Yeni Tanzimatçılıkla Yeni Osmanlıcılık arasında sıkışmış bir toplumda yaşıyoruz. Oysa 20. Yüzyılın başında sosyalizm rüzgarını ardına alarak yaptığımız üçüncü yol denemesi başarılı olmuştu. Çok haklı olarak liderinin adını alan "Kemalizm" seçeneği, diğer mazlum ve sömürülen milletlere esin kaynağı oldu.
Türklerin etnik temelin çok ötesinde modern bir devlet çatısı altında örgütlenebilmesi, bu seçenek sayesinde gerçekleşti. Aydınlarımız, Kemalizm'in ve Cumhuriyet'in başarılarının verdiği özgüvenle yeni bir toplum inşasında görevler üstlendiler.
Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren temellerimize konulan harçta bir miktar sosyalizm olmuştur. Modern sanayinin kuruluşu, işçi sınıfı ve ücretlilerin yaygınlaşması, sosyalist fikir ve örgütlenmenin giderek güçlenmesi için zemin oluşturdu.
1960'lı yıllarda Türk aydınının pusulası, çoğunlukla Kemalizmi veya sosyalizmi gösteriyordu. Bazı önemli aydınlar ise bu iki pusulayı birden kullanıyordu. Bilimsel sosyalizmin felsefesini ve yöntemini Türkiye koşullarına uygularken Kemalizmin mirasını titizlikle koruyorlardı.
Uğur Mumcu bu aydınların önde gelen temsilcilerindendi. Gücünü ve cesaretini hem bilgisinden, hem de elindeki bu iki sağlam pusuladan alıyordu. Tam bağımsızlıktan yana, özgürlük ve eşitlikçi bir Türkiye için ödünsüz bir kavgayı göze almıştı.
ABD Emperyalizmi Asya'daki yenilgisinin ardından bir de Türkiye'nin kaybını göze alamazdı. Türkiye'de bağımsızlıkçı, sosyalizme açık arayışlara tahammülü yoktu. Kemalizmin, özellikle sosyalist - Kemalist ittifakının sembol isimlerini etkisizleştirmek için acımasız bir plan uyguladılar. Bedri Karafakioğlu, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı ve Uğur Mumcu özenle seçilmiş hedeflerdi. Farklı taşeronlar kullanılarak birer birer yok edildiler.
24 Ocak 1980, Uğur Mumcu'nun ölümünden çok önce Türkiye'nin önemli bir kırılma noktası oldu. Süleyman Demirel hükümetine dayatılan 24 Ocak ekonomik kararlarının uygulanması için parlamentonun etkisi ortadan kaldırılmalıydı. 61 Anayasası ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükler, özellikle çalışan sınıfların örgütlü gücü yanında Anayasa ve yargı denetimi ayak bağı oluyordu. 12 Eylül dikta rejimine ve onun hem teknisyeni hem ideolojik lideri olarak Turgut Özal'a ihtiyaç doğdu.
Sovyetler Birliği'nin çöktüğü, ABD'nin hakim olduğu tek kutuplu dünyada bizde de sosyalist örgütlenmeler baskıyla dağıtılırken neoliberalizm devlet eliyle desteklendi. Kemalizmle hesaplaşmak için fırsat kollayan gericiliğe de gün doğmuştu.
Türk aydını ve toplum bu ortamda iki pusulasını birden yitirdi.
Uğur Mumcu bulanık havada pusulasını elinden bırakmadan son nefesine kadar toplumu aydınlatan bir denizfeneri olarak görevini yaptı.
ABD hegemonyasının dağıldığı, gelişmekte olan ülkelerin ülkelerin yeni çekim merkezleri oluşturduğu günümüzde ise Türkiye'de aydınlar henüz geçmiş dönemlerin etkisindeler. Bunun önemli bir nedeni, neoliberal dönemin açtığı yoldan ilerleyerek iktidarını adım adım pekiştiren Yeni Osmanlıcılık ise diğeri de bunun karşısında Yeni Tanzimatçılık dışında çare göremeyen aydın karartmasıdır.
Uğur Mumcu'nun eksikliğini bu nedenle daha fazla hissediyoruz. Öbür taraftan bakılırsa, Uğur Mumcu tam da bu nedenle, eksikliğini duyalım diye katledildi.
Türk aydını, gençlik, emekçiler ve toplum Kemalizm ve sosyalizm pusulasını eline aldığında karmaşa içinden geçerek tam bağımsız bir refah toplumu hedefine varacaktır.
O zaman Uğur Mumcular için "Vuruldunuz ama yolumuzu aydınlatmaya devam ettiniz, unutmadık sizi" denecektir.