Çiftçi örgütleri ve devletçilik
Geçtiğimiz günlerde Sivas’tan bir kadın arıcımız telefon etti. Sivas’taki arıcıların kooperatifi, ürettikleri balın Tarım Kredi Kooperatifi marketlerine verilmesini teklif etmiş. Fakat teklif edilen fiyat, arıcılarımızın talep ettiği fiyatın çok altında… Maliyet hesabı yapıldığında da arıcılarımızın kendi pazarlamasını yaptığında oluşan fiyata bakıldığında da çok düşük.
Verilen fiyat hilesiz, sağlıklı bal üreten arıcılarımızın kabul edemeyeceği düzeyde. Bu, tabii ki arıcılarımız açısından kabul edilemez bir durum. Ürettikleri bal, polen, propolis, arı sütü gibi ürünleri, yıllar içinde kendi oluşturdukları pazarda, kendi imkanlarıyla satan arıcılarımıza pazarlama desteği vermenin yolu bu değildir. Bölgesel kooperatifler ve Tarım Kredi Kooperatifleri üreticiye hizmeti değil kâr etmeyi amaç ederlerse ortaya bu sonuç çıkıyor. Asıl amacı üretimi ve üreticiyi desteklemek, ürünlerin piyasa fiyatlarını düzenlemek, fahiş fiyatları engellemek ve fiyat istikrarını sağlamak olan kurumların kâr peşinde koşması üretim ve üretici açısından çok üzücü ve düşündürücüdür.
Ben bu durumu ülkeyi yönetenlerin devletçi, kamucu olmayışına, dünyada tükenmek üzere olan neoliberal sistem içinde kalmaya, üretimi ve üreticiyi boğan bu rantçı sömürge sistemini devam etmekte diretmelerine bağlıyorum. Fakat şu unutulmamalıdır ki, dünyada üretim artışı kamuculuk anlayışı içerisinde oluşmaktadır. Tarımda sürdürülebilirliği sağlamak, özellikle küçük üreticiyi yaşatabilmek, piyasa ekonomisinde mümkün olamıyorken bu köhnemiş sistemin dışına çıkmamak büyük bir hatadır.
EN BÜYÜK SORUN PAZARLAMA
Tahıl hasadı, ayçiçeği hasadı, fındık hasadı, çay hasadı gibi dönemlerin sonrasında üreticilerimizle yakınma ve feryat dolu görüşmeler yaparım. Her üreticimizin ortak isteği yüksek maliyetlerle ürettikleri ürünleri doğru fiyata satabilmektir. Yani pazarlama sorunu üreticilerimizin ortak konusudur. Tarımsal üretimin bugün en önemli sorunlarından biri hiç kuşkusuz pazarlamadır. Tarımsal üretimde pazarlama konusu açıldığında akla ilk gelen başlık örgütlenmedir ya da öyle olmalıdır.
Kooperatifleşmiş bir çiftçi, hem birlikte girdi maliyetlerini omuzlayarak beraber üretebilir hem de ürettiklerini beraber değerlendirebilir. Tarımda pazarlama konusunun diğer başlığı ise kamuculuktur. Burada devlet planlayıcılığı, düzenleyiciliği, kontrol ediciliği ve desteklemeleriyle sadece üretici değil tüketici de dolayısıyla ülke tarımı, ekonomisi korunmuş ve gıda güvenliği de sağlanmış olur.
İşte geldik, yıllardır üzerinde durduğumuz planlamacılığın ne kadar önemli olduğu noktasına. Sadece devlette değil hayatın her alanında planlamanın önemi büyüktür. Planlamadan şehir oluşturulamaz, ticaret yapılamaz, seyahat edilemez ya da askeri operasyon düzenlenemez.
ÇÖZÜM TARIMSAL KİT’LERDE
Geçen günlerde Tarım Bakanlığı tarafından tarımın planlı yapılacağı konusu gündeme geldi. Artık hangi ürünün ne kadar üretileceği izne tabi olacak dendi. Bu konuda tartışmalar oldu, kimi tarıma darbe olur dedi kimi tarımı kurtarır, dedi. Şunu söyleyelim, planlı tarıma sahip olmak ülkemiz için iyi bir şeydir ama bazı şartları vardır.
Bugüne kadar planlamadığımız tarımın sorunlarının sebep olduğu sonuçları çarşı pazarda pahalılık olarak çekiyoruz. Tarım ürünlerindeki pahalılık, aslında kötü tarım politikasının yol açtığı sonuçlardan sadece bir tanesidir. Planlı tarım yapabilmek sahip olunanları bilmekle mümkündür. Yani ne kadar ekilebilir tarım arazimiz var, kaç tane zeytin ağacımız var, kaç küçükbaş hayvanımız var… Bunları bilmeden planlama yapamayız. Siyasi çıkarlar için oynanan istatistiki rakamlar ya da sahada iyi çalışmayan bir bakanlık bürokrasisi yüzünden elde edilen yanlış bilgilerle bu iş olmaz.
Daha önce de iktidarın planlama benzeri, havza bazlı üretim modeli gibi, milli tarım atılımı gibi girişimleri olmuştu fakat bu projelerden kayda değer kazanımlar elde edilememişti. Edilemedi, edilemezdi… Çünkü AK Parti Türkiye’ye pranga vuran bir sistemin içerisinde debeleniyor. Bu tükenmiş neoliberal sistemin kurallarına göre atmaya çalıştığı her adım, artık günü kurtarmaya bile yetmiyor. Hayat, iktidarı kamuculuğa zorunlu kılıyor fakat devrimci olmayan kafalar direniyor ya da çıkar çarkları arasında halkçılık, rafa kalkıyor.
Tarımsal üretimin sorunları çözülmez değildir. Çözüm de bakanlık içindeki “Tarım Reformu Genel Müdürlüğü” gibi kurumlarla değil özelleştirilmiş, kapatılmış, etkisizleştirilmiş tarımsal KİT’lerin ve kooperatiflerin yeniden canlandırılması ve bunların devletçi, halkçı, milli, devrimci çalışmalarıyla olabilir.