Çıkrıklar durunca
Sadri Ertem 1898-1943 yıllarında yaşadı, İstanbul kökenli bir yazar. Subay olan babasının görevi nedeniyle Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yerlerinde bulundu. Gazetecilik, öğretmenlik, danışmalık gibi işlerin ardından iki dönem de milletvekili seçildi. Sayısı onu bulan roman ve öyküleri içinde Çıkrıklar Durunca (1930) daha öne çıkmış, bu gün de unutulmaması gereken bir romandır.
1930 yılında önce Vakit gazetesinde tefrika edilen romanın, kitap olarak yayınlandığında gördüğü ilgiyi, Cevdet Kudret sanat değerinden çok, edebiyatta “ekonomik-toplumsal sorunları” ilk kez ele almış olmasına bağlar. Bize göre bazı savruklukları olsa da, bu roman, hiç yüceltilmeden ustaca anlatılan kişilerle, insana değgin gözlemler ve yer yer başarılı betimlemeleriyle sanat değeri açısından da göz ardı edilmemeli. Bir yazısında, “Dün ferdi psikolojiyi bir tahlil mevzuu yapan ve bunda muvaffak olan edebiyat, bugün sosyal tahlili de bir roman içinde muvaffakiyetle başarabilir.” diye açıkladığı sanat anlayışının etkilerini Çıkrıklar Durunca’da görebiliriz.
Yöneticilerin, 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa fabrikalarında üretilen kumaşları ithal eden tüccar ve esnafı destekleyerek, yerli dokumacılığın baltalanmasına yol açan uygulamaları yüzünden, baskıcı yönetime karşı Bolu-Kastamonu çevresindeki alevi halkın eşkıyalardan da destek alarak başkaldırmasını, olayların giderek Alevi-Sunni çatışmasına dönüşmesini konu alan Çıkrıklar Durunca, edebiyatımızda yeni bir konu olarak ilgiyle karşılanmıştır. Sadri Ertem bu romanında köylünün cehaletine ve davranışlarına değgin ilginç gözlemlerle kahramanlarını yer yer derinliğine anlatırken, aslında zor olanı başarmış, ancak biçim olarak kolay düzeltilecek hatalar da yapmıştır. Yazar olarak bir iki yerde duracağı yeri bilememesi, olayların iyi bağlanamaması bu hatalar arasında gösterilebilir. Kurtuluş için hep bir mucize bekleyen yoksul ve cahil köylüler, mucizelerine inandıkları iki kadını peygamber katına çıkararak, devlete karşı bir isyanın içinde bulurlar kendilerini. Bu olaylar arasında Hasan ile Hatice’nin zorluklara, belalara karşın bitmeyen aşkı, tutkuyla artan bağlılıkları romana ayrı bir sıcaklık katar.
Ağasıyla, eşrafıyla, ırgatıyla, eşkıyasıyla köy-kasaba yaşamı çok canlı karakterlerle anlatılır. Cesur görünseler de aslında korku içinde yaşayan eşkıyaların ruh hâli derinliğine işlenir.
Romancılar iyi bildikleri çevrelerden, iyi bildikleri insanlardan kolay kolay ayrılmazlar. Başta inandırıcı olamamak gibi birtakım riskler vardır bunda. Özellikle o dönem romanlarında, olaylar birbirinden çok uzak coğrafyalara pek gitmezken, Çıkrıklar Durunca’da Afrika gibi çok uzak bir kıtaya uzanan sahnelerle karşılaşıyoruz. IV. Bölüm’de Anadolu’dan söz eden Hıristiyan iki ihtiyar, Stayvers ve Thomsen adında iki tüccar çıkıyor karşımıza. Bu bölümdeki konuşmalar, tüccar Stayvers’in şu sözleri bu güne de ışık tutar:
“Dinlerimiz ayrı olsa da, dinsizliğe karşı bir cephedeyiz.” (s. 69)
Aslında bu uluslararası birlik, dayanışma din için görünse de, sömürü düzenin sürmesi içindir.
Son zamanlarda çok konuşulan dinler arası “diyalog” da bu olsa gerek.
Çıkrıklar Durunca’nın uzun yıllardan sonra yeni baskısı 2021 yılında yapıldı, yani benim tanıttığım nüsha kitabın 2. baskısı. Yazar sağlığında yeni bir baskısını görememiş. Bu özgün yapıtın böylesine ihmal edilmesinde sanırım eleştirmenlerin de etkisi var. Tahir Alangu ve Cevdet Kudret’in Sadri Ertem için yazdıklarını yeniden okuyunca, niye yalan söyleyeyim eleştirmenlerden iyice soğudum. Çıkrıklar Durunca, Yaban’dan bir yıl önce yazılmış bir roman, bu iki romanı birlikte yeniden okuyun. Bazı acemiliklerine ve savrukluklarına karşın, bana göre Yaban’dan daha önemli, köy konusunda da ondan daha öncelikli bir yapıt. Kolay düzeltilecek hatalar var Çıkrıklar Durunca’da, ama kolay yazılamayacak sahneler, karakterler de var.
Toplumcu gerçekçi edebiyat denince Sabahattin Ali ile birlikte anılan Sadri Ertem’in bu önemli romanı Çıkrıklar Durunca’nın yıllar sonra Telgrafhane Yayınları tarafından yeniden basılması bir vefa örneği, önemli bir yayıncılık başarısıdır. Son zamanlarda İlhan Tarus gibi yazarları bize yeniden kazandıran H2O Yayınevinin yaptığına benzer bir iş yapmış Telgrafhane Yayınları.
Kitap önerisi: Z. Nezahat Ökten, Ölümle Kalım Arasındaki İnce Çizgi, Bilgi Y. Ankara 2021