29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çıldırtan teneke hoparlör sesleri (TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Çıldırtan teneke hoparlör sesleri

Bir yazımla ilgili olarak, bir okurdan ileti aldım. İletiyi ve cevabımı bilgi ve ilginize sunuyorum:

“7 Ağustos 2012 tarihli Aydınlık gazetemizdeki yazınızın ‘Bu Nasıl Özgürlük’ kısmında değindiğiniz gibi ezan okuyan müezzinler adeta intikam yarışındalar.

“Ben Sinop’ta yaşıyorum. 60 yaşındayım. İlimiz 30.000 nüfuslu küçük bir kent. İlimiz ilerici bir kent. Belediye Başkanı CHP’li. Müftülük Sinop’taki camilerin minarelerini hoparlör ile donattıkları gibi, mahalle aralarındaki elektrik direklerine ve apartmanların çatılarına kadar her yeri hoparlör ile doldurdular. Ezan sesinin yüksekliğinden bırakın uyumayı, yanımızdaki ile sohbet bile edemiyoruz. Bebekler ve hastalar ezan okunduğunda yataklarından fırlamaktalar. Bu mudur müslümanlık...

Konuya köşenizde değinirseniz bizleri mutlu edersiniz.”

Yanıtım

“Ben bu konularda üzerime düşen görevi en üst düzeyde yapıyorum, yapacağım. Ancak Sinop’ta olanlar orada oturan vatandaşların sorunu. Sorunlarını kendileri halletsinler. Gerekirse mahkemeye gitsinler. Hoparlörleri yerinden söküp atsınlar. Kusura bakmayın, bunları sizin yerinize ben yapamam.”

Yanıtım, katı mı, saygısız mı, anlayışsız mı? Ne derseniz deyin! Benim, istek üzerine köşemde bir konuya değinerek okurları mutlu etmek gibi bir yazarlık görevim yok!

Ezan sorunu değil hoparlör tacizi

7 Ağustos 2009 tarihli Hürriyet gazetesinde “Cami ve Minarelerde Hoparlörlerin Kullanılması” başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Niyetim, hoparlör kurbanlarına itirazlarını dayandıracakları bir yasal belge vermekti:

Diyanet İşleri Başkanlığı Yönetmeliği’ni okuyalım:

“Madde 21- (1) Başkanlığımız mevzuatına göre minarelerde bulunan hoparlörlerden yalnızca ezân ve salâ okunması gerekmektedir. Bazı yerlerde cami içerisinde icra edilen vaaz, mevlit ve benzeri diğer dinî programların minarede bulunan hoparlörlerden yayınlandığı, bu durumun da hoşnutsuzluğa ve şikayetlere sebep olduğu, Başkanlığımıza intikal eden bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu sebeple;

a) Cami içinde yapılan vaaz, mevlit ve benzeri programlar, minare hoparlörlerinden yayınlanmayacaktır.

b) İbadet esnasında cami içindeki ses cihazlarının sabah, akşam ve yatsı gibi cemaatin az olduğu vakitlerde kullanılmaması ve yalın sesle iktifa edilmesi, ayrıca diğer vakitlerde kulağı rahatsız etmeyecek ve huşû içinde dinlenmesine imkân verecek şekilde ses ayarının yapılması sağlanacaktır.

c) Hoparlörlerin ses düzeninin, ezânın çevrede duyulmasını sağlayacak fakat yakın komşuları da rahatsız etmeyecek şekilde ayarlanması temin edilecektir.

(2) Camilerden uzak mahalle veya yazlık sitelerde ikamet eden vatandaşların okunan ezândan istifade edebilmeleri amacıyla belediye yayın cihazından verilmesi, cami ya da mescit bulunmayan yerlere alıcı cihaz konulması hususunda Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı mütalaasında; “Cami ve mescit bulunmayan yerlerde ezân okunmasının meşru olduğu göz önünde bulundurularak, halkın talebi olması şartıyla cami, mescit ve minaresi bulunmayan yerlere, merkezî ezândan yararlanmak amacıyla hoparlör takılmasında sakınca yoktur.” denilmektedir. Buna göre;

a) Hoparlörün takılmasını semt halkının çoğunluğunun istemesi,

b) Choparlörünün monte edileceği yerin/birimin, telefon, elektrik GSM direği vb. mekanların sahibinin ve yetkililerinin onayının alınması,

c) Uzlaşma usûl ve esaslarına riayet edilmesi,

ç) Görüntü ve ses kirliliğine meydan verilmemesi,

Hususları yerine getirildikten sonra, mülkî âmirin onayı alınarak talep edilen ve izin verilen yere ezân sesini nakletmek için hoparlör takılabilecektir.”

Derebeylik camiler

İlçe müftülüğüne özel yazı gönderdiğim için, yazımın yayınlandığı tarihten bir gün sonra (18.07.09) bizim köyün cami hoparlörü genelgeye uygun şekilde ses verdi. Sonra her şey eskisine döndü. Bu arada, Müftülük’ten, gerekli işlemin yapılması için mahalle sakinlerinin bir dilekçeyle baş vurması istendi. Başta, hoparlör sesinden dolayı evini satacağını söyleyen hatun olmak üzere kimse dilekçe yazıp imzalamadı.

Bayanlar ve baylar! Yasal hakkını kullanamayan insana birey denmez. Bu hakkı kullanmayan topluluğa da toplum değil “yığışım” denir. Herkes kendi hakkını korumayı öğrenecek! Vekil kullanmak son derece onur kırıcı. Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazım şöyle bitiyordu:

“Anladığım kadarıyla, tek tek camilerin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gönderdiği genelgeleri umursadığı yok. Bazı camiler kendi bağımsızlığını ilan etmiş, anarşik ve disiplin tanımaz bir derebeyi durumunda. Ya da genelge yayınlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, genelgenin arkasından işmar edip sanki siz bildiğinizi okuyun demekte. Ancak yasalar ve DİB genelgeleri, sivil toplum örgütlerine ve vatandaşlara disiplinsiz camiler yüzünden DİB’i mahkemeye vermek hakkını tanımakta. Benim vekilliğim bu kadar!”

Bizim köyde, 23.08.2012 günü sabah ezanı okunurken hoparlör cazırdayarak bozuldu. Ardından dakikalarca hoparlör gümbürtüsü. Onarım başarıldı. Müezzin, bu kez hoparlörü daha da açarak ezanı sil baştan okudu. DİB’in ezanla ilgili yönetmeliği umurlarında bile değil!

NOTA BENE: Gaziantep’teki bombalı saldırı hakkında açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Saldırı çalıntı araçla yapıldı” demiş. Sahi mi? Çalıntı olmayan arabayla saldırı yapılamaz mı? Yazıklar olsun sana Türkiye! Böyle insanların eline kaldın!