28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cim karnında bir nokta (2)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

"Cim Karnında Bir Nokta"da eksik kalan bir yeri açıklamazsam Başbakan Erdoğan'ın "İmam-Hatip Okulları" dayatmasının ne anlama geldiği pek anlaşılmaz:

1. Bilindiği gibi İmam-Hatip Okulları, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 4. Maddesi gereğince kurulmuştu.

Şimdi bu yasanın 4. Maddesini okuyalım: "Milli Eğitim Bakanlığı, dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere üniversitelerde bir İlahiyat Fakültesi kurulacak ve [ayrıca] imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için de ayrı okullar açacaktır."

Yasaya göre imam-hatip okulları lise dengi sayılmadığı için, mezunları doğrudan üniversiteye gidemiyorlar ve fark derslerini sınavla verip lise diploması almak zorunda kalıyorlardı.

Başbakan, daha birkaç gün önce, bir imam-hatip mezunu olarak uğradığı muamelenin bir zulüm olduğunu bir kez daha dünyaya ilan etti.

Müfredatları ve amaçları aynı olmayan iki okulun diplomasının eşit sayılmamasının neresi zulümdü(r)? İmam-hatip mezunlarının önü kesik değildi. İsteyenler Yüksek İslam Enstitüsü'ne gidebilirdi. Nitekim Yüksek İslam Enstitüsü'nün yüzlerce mezunu var.

Yasa bu okulun açılış amacının ne olduğunu açıkca yazıyor: "İmamlık ve hatiplik hizmetini yapmakla görevli memurların yetiştirilmesi" değil mi?

Neden bağırıp çağırıyor, yeri göğü inletiyor, cumhuriyeti suçluyor? Bu sorunun cevabını yazının sonunda vereceğim.

2. Öğretmen okulları, ilköğretim okullarına öğretmen yetiştirmek için kuruldu. İlkokul mezunlarından seçilenleri alıyordu. Amacı belli idi: Öğretmen yetiştirmek! Okulu bitiren ilkokul öğretmeni oluyordu. Ama önleri kesik değildi: İsteyen sınava girerek Eğitim Enstitüleri'ne gidip Ortaöğretim öğretmeni olabilirdi. İsteyen lise fark sınavını verip Yüksek Öğretmen Okulu'na ve üniversite fakültelerine girebilirdi.

Nitekim bu yöntem çok uzun yıllar uygulandı ama öğretmen okulu mezunlarının R.T.Erdoğan gibi zulme uğradıklarını ileri sürerek ortalığı velveleye verdiği görülmedi.

***

Bu softa ve yobaz tayfasının, öğrenciler kızlı-erkekli birlikte okudukları, yatakhaneleri aynı binada olduğu için Gazi Eğitim Enstitüsü'ne "Kubbeli Kerhane" dediklerini biliyor musunuz?

Yatak derdi, yemek derdi, ısınma ve yıkanma derdi, kütüphane derdi olmadan ben bu "kerhane"de okudum. Yıllar sonra, Gazi Üniversitesi'nin (eski başarılı) mezunlarına verdiği ilk Onur Ödülü'nü 15 Mart 2006 günü aldım.

Gazi'de bize her yıl kitap parası ve giyim parası bile verirlerdi. Bu da parasız-yatılı olmanın mucizesidir. Meraklılar, Gazi'den mezun sporcuların, ressamların, müzisyenlerin, fen bilimcilerin, şair, yazar ve eleştirmenlerin bir listesini çıkarsa, AKP tarikatının dudakları uçuklar. Milletvekilleri ve bakanlar listeye alınmazlar...

Şimdi öğretmen okulları ve eğitim enstitüleri kapatıldı. Artık bütün öğretmenler eğitim fakültelerinden mezun oluyor. (Ancak torpilli İlahiyat Fakültelerinin önceliği var.) Ama eski öğretmenler kadar başarılı olamıyorlar.

3. 1950'lerde Ticaret Okulları, Sanat Okulları, Ziraat Okulları, Kız Sanat Enstitüleri vardı. Mezunları, Yüksek Ticaret'e, Tekniker Okulu'na, Teknik Öğretmen Okulu'na, Yüksek Ziraat'a, Olgunlaşma Enstitüsü'ne giderlerdi.

Meraklılar, bir araştırma yapsınlar, bu okullardan pırlanta gibi mezunların iş ve sanayi ormanında yıldız gibi parladıklarını görecektir. Bunların eğitim ve öğretim kalitesinden öylesine eminim ki en küçük bir kuşkum yoktur.

***

Sözünü ettiğim okullar, o dönemin yıllarında, hemen hemen dünyanın her ciddi ülkesinde vardı. Din okulları da vardı. Ama 1970'lerden itibaren din görevliliği bir zenaat sayılmadığı, zenaata dayalı bir meslek sayılmadığı için, imam-hatip benzeri seminerler kapatıldı ve din adamı olmak isteyen lise mezunları ilahiyat (teoloji) fakültelerine yönlendirildi.

Ama Recep Tayyip Erdoğangiller böyle bir yönteme karşı çıktılar ve imam-hatip mezunlarının bütün meslekleri ele geçirmesini sağlayacak bugünkü yönteme sarıldılar ve sonunda başardılar.

***

Cumhuriyet ve devrimlerinin karşıtları, Osmanlı döneminindeki ilmiye sınıfını tekrar yaratmak için özel yöntemlere başvurdular. Bunların ilki, Fethullah okulları girişimidir. Bu okulların Katolik dünyadaki Cizvit (Jésuite) okullarından ilham aldığını düşünüyorum.

1534'te kurulan tarikatın, 16. yüzyıldan itibaren açılmaya başlayan Cizvit okulları zamanla müfredatlarını laikleştirdiler. Cemaat okulları, Cizvit okullarının geçirdiği evrimin tam tersi yolda yürüyor ve eğitim-öğretimi dinselleştiriyor.

AKP de, Cemaat okullarının yetiştirdiği kadrolara egemen olamadığını, olamayacağını gördüğü için Cumhuriyet'in laik okullarını dinselleştirmek, kendi Cizvit okullarını kurmak için Milli Eğitim Bakanlığı okullarına saldırıyor ve Osmanlı'nın medreselerini tekrar açmak istiyor. Bilim ve ilimden anladığı da din bilgisinden başka bir şey değil.

Bu yol ve yöntem devam ederse Türkiye PİSA araştırmasının değerlendirmelerinde tepetaklak yolculuğuna devam edecektir.

2012 PISA değerlendirmesinin ilk üç sırasında Çin, Singapur ve Hong Kong'a ait; Türkiye 44. sırada. En dipte Endonezya (64) ve Peru (65) bulunuyor.

***

Yazı bitti derken, 6.12.2013 tarihli Sözcü gazetesinde, TUİK'in (Türkiye İstatisik Kurumu) Diyanet İşleri için yaptığı araştırmada, din ve mezhebinin ne olduğunu söylemeyenlere para cezası verdiğini öğrendim. Anayasal bir suç.

İmam-hatip okullarının mümtaz mezunlarından Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ hoca, bu açık anayasal suçu, "Başkanlığımızca yaptırılan araştırma bir dindarlık araştırması değil, dini hayat araştırmasıdır" buyurmuş.

İslam dini ve Kuran'ı doğru-dürüst bilmeyen imam-hatip(li)ler ne yazık ki Anayasa'yı da bilmezler.