22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çin, emperyalizmi alt ederek modernleşti

Adnan Akfırat

Adnan Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

1949’da büyük Çin Devrimi öncesinde, dünyanın en yoksul beş ülkesi arasında sayılan Çin, satın alma gücü hesabıyla dünyanın en büyük ekonomisi oldu. Bilim ve teknolojide öne geçti. Halkın refahı için en çağdaş uygulamaları kitlesel olarak kullanıma soktu. Bütün bunlar, Çin tarzı modernleşmeyi canlı bir tartışma konusu yaptı.

ÇKP Genel Sekreteri ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in tanımı çok net: “Çin’in modernleşmesi, ÇKP önderliğinde sosyalist modernleşmedir.” Xi’nin Çin modernleşmesi konusundaki makalesi, ÇKP’nin merkezi yayın organı Qiushi (Gerçeği Olguda Aramak) dergisinin Ekim 2023 sayısında yukarıdaki başlık ile yayınlandı.

Beş yüzyıl boyunca dünyada uygarlığın merkez üssü Atlantik'ti. Şimdi ise yeni bir çağın başlangıcındayız. Güneş şimdi yeniden Doğu'dan doğuyor. Bir mucize olarak nitelendirilen Çin modernleşmesi ancak bu bağlam içinde anlaşılabilir.

19'uncu ve 20'nci yüzyıl Asya'sının yoksul ulusları artık küresel ekonomide liderliği üstlenmiş durumdalar. Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan'ı denklemden çıkardığınızda dünya ekonomisi küçülüyor. Bugün, Lenin'in 20. yüzyılın başlarında tutkuyla vurguladığı “İleri Asya, Geri Avrupa” olgusu yadsınamaz bir küresel gerçeklik haline gelmiştir.

Atlantik cephesindeki büyük karamsarlık ve çöküşe karşın Asya umut ışığı olarak ortaya çıkıyor. Hatta, Avrupa, hayatta kalma mücadelesinde Asya'ya tutunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri de bu derin gerçekle yüzleşirken çetin bir iç mücadele yaşıyor. Atlantik dünyasının, çekirdeğini Asya'nın oluşturduğu gelişmekte olan ülkelerin yeni uluslararası düzenini kabul etmesi hem onların halkı hem de bütün dünya için en hayırlısıdır.

Gelişmekte olan ülkeler tarafından savunulan yeni dünya düzeni, Batı'nın modernleşme üzerindeki tekelini ortadan kaldırmaya yönelik kapsamlı bir mücadeleden kaynaklanmaktadır. Buraya nasıl geldik, Asya Çağı'nın ilk ışıkları ne zaman ve nasıl parladı?

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in “Asya Çağı’nın Öncüleri” kitabı bu soruya çok doyurucu yanıtlar veriyor. (Doğu Perinçek, Asya Çağının Öncüleri-21. Yüzyılda Lenin Atatürk ve Mao-, Kaynak Yayınlar, 4. Basım, Ekim 2019)

Dünün ezilen ulusları bugün “gelişmekte olan ülkeler” olarak anılıyor ve insanlığın kaderi artık Gelişen Dünya'nın ellerinde. Geçmişin ezilenleri dünyamızın kurtarıcıları haline gelmiştir.

Asya Çağı'nın öncüleri Rusya, Türkiye, Çin, İran ve Hindistan gibi Asya'nın imparatorluk geleneği taşıyan ülkelerden çıkmıştır. Yirminci yüzyılın devrimleri Rusya, Türkiye, İran, Çin ve ardından Hindistan'da başladı. Bu devrimler aslında Asya Çağı'nın öncülerini ve yeni modernleşme dalgasını temsil etmektedir.

MARX'IN 1850'DE ÇİN İLE İLGİLİ KEHANETİ

Kapitalizm 20. yüzyılın eşiğinde emperyalizm aşamasına girdiğinde, çürüme ve ölüm belirtileri çoktan başlamıştı. Dünya artık iki kampa bölünmüştü. Lenin, Mao ve Mustafa Kemal gibi dönemin büyük devrimcileri, dünyanın ezen uluslar ve ezilen uluslar olarak bölünmesini tanımladılar. Gerçek durumu cesaretle saptayıp, ona göre mevzilenme Rus, Türk ve Çin devrimlerinin başarıya ulaşmasını sağladı. Bugün de dünyadaki mevzilenme aynıdır.

Bu teorinin kökleri Marx ve Engels'in geç dönemdeki çalışmalarına kadar uzanmaktadır. Örneğin, 1850 gibi erken bir tarihte Marx ve Engels, Çin ulusunun Avrupalı sömürgecilere karşı mücadelesinin yörüngesini kestirip, Avrupalı gericilerin Çin Seddi'ne ulaştıklarında “Çin Cumhuriyeti: Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” yazan bir yazıyla karşılaşabilecekleri bir günü öngörmüşlerdi.. (Karl Marx & Frederick Engels, Collected Works, International Publishers, New York, 1996, cilt 3, sayfa 444-5).

GÜNÜMÜZ MODERNLEŞMESİ ANCAK DEVRİMLE MÜMKÜN

Rus, Türk ve Çin devrimleri, şu önemli gerçeği de bilince çıkarıyor: Emperyalizm çağında modernleşme ancak devrimle mümkündür.

19. yüzyılda Avrupa'da öngörülen sosyalist devrimler ertelenmiş ve insanlık çıkış yolunu Asya'da başlayan milli demokratik devrimlerle bulmuştur. Asya Çağı, milli demokratik devrimler çağıdır. Deneyimin gösterdiği gibi, milli demokratik devrimler ancak sosyalizme geçerek ayakta kalabilir. Çin Komünist Partisi'nin bilgeliğiyle bu dönüşüme başarıyla öncülük eden Çin sosyalist modernleşme çağını başlattı. Vietnam ve Laos da onu izliyor.

Asya'nın yükselişi yeni bir uygarlığın şafağına işaret etmektedir. Dünyamız, Asya'nın rehberliğinde bağımsızlıkçı, paylaşımcı ve insancıl bir medeniyete doğru geçişin ortasındadır.

Dünyamız artık Batı kapitalizminin ağırlığını taşıyamaz. Kapitalizm, emperyalist aşamasında hem insanlığa hem de bağlı olduğu çevreye zarar veren yıkıcı bir karaktere bürünmüştür. Dünyanın dokusunu parçalıyor, okyanusları kirletiyor, çatışmaları körüklüyor ve aşkı erozyona uğratıyor, insanı cinsiyetiyle savaştırıyor.

Asya’dan yükselen yeni uygarlık, insanlığın yeni bir modernleşme evresinin eşiğinde olduğunu gösteriyor.

MODERNLEŞME BATILILAŞMA DEĞİLDİR

Britannica Ansiklopedisi'ne göre "modernleşme", "bir toplumun kırsal ve tarımsal bir durumdan seküler, kentsel ve endüstriyel bir duruma dönüşmesi" anlamına gelmektedir.

Bu tanım açıktır, ancak Batı uzun zamandır modernleşmeye giden tek bir yol bulunduğuna, bunun da Batı modernitesi olduğuna inanmaktadır. Bu inanç, modernleşmenin Batı'da İngiltere'deki Sanayi Devrimi ile ortaya çıktığı ve daha sonra Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'ne yayıldığı gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Esasen modernleşme tüm dünyanın Batılılaşması, Batı'ya, özellikle de rol model olarak ABD'ye daha çok benzemesi anlamına geliyordu. Ancak Batı modernleşme teorisinin merkezinde yer alan bu tezin sorunu, tarih ve kültürün rolünü göz ardı etmesidir. Tarihsel birikimi ve kültürel farkı yok sayarak sadece Batı toplumunu taklit etmeye indirgiyor. Buysa o toplumları sürekli bunalımlara sürüklüyor.

BATI’YI TAKLİT DEĞİL YENİ BİR MODERNLEŞME YOLU

Çin, Batı'nın tanımladığı modernleşmeyi takip etmekten ziyade yeni bir modernleşme modeli sunmaktadır. Çin Tarzı Modernleşme Modeli, "modernleşme" kavramını sosyalist bir perspektiften yeniden tanımlamakta ve içerik kazandırmaktadır. Çin, devasa nüfusunun tamamını kapsayan, halkın bütününe fayda sağlayan ve sürdürülebilir bir modernleşme ortaya koyuyor. Başka ülkeleri veya doğayı sömürmeden sadece ekonomik kalkınmaya değil, halkının manevi ve ahlaki gelişimine de değer veriyor. Çin tarzı modernleşmenin itici gücü ÇKP önderliğindeki Çin halkı. Çin, Batı modernleşme kavramlarının kısıtlamalarına hapsolmuş ve artık çağdaş sorunlara cevap veremeyen dünyaya yeni bir kalkınma, gelişme, modernleşme modeli sunuyor.

Çin Başkanı Xi Jinping de Çin'in refahının küresel refahla bağlantılı olduğunu ve bunun tersinin de geçerli olduğunu ifade etmiştir. Çin modernleşmesi yalnızca Çin ulusunun büyük canlanışını sağlamayı değil, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerin de ortak modernleşmeyi başarmasına yardımcı olmayı ve ortak geleceğe sahip küresel bir topluluğu inşa etmeyi amaçlamaktadır.

MODERNLEŞME İÇİN BİR ÖN KOŞUL: EMPERYALİZMDEN KURTULMAK

Batı, "ilkel birikim" olarak adlandırılan acımasız yağma, sömürgeleştirme ve köle ticareti yoluyla sermaye biriktirirken, sömürgeleştirilmiş Küresel Güney ülkelerinin kalkınma beklentilerini baltalamıştı. Batı'nın yürürlükte olan "modernleşme" sistemi Küresel Güney'e ilerleme fırsatı sunmamaktadır. “Dünya ekonomisi ile bütünleşme” adı altında, aslında “yabancılaştırma” olan özelleştirmeler ve gümrük duvarlarının sıfırlanmasıyla, ulusal ekonomiler tahrip edildi.

Batı modernleşmesinin alameti farikası olan “Demokrasi ve İnsan Hakları” göz boyamasıyla güney ülkelerindeki halkın emeğine el konuyor ve hayasız bir kaynak transferi yaşanıyor. Bugün dünyadaki gericiliğin merkezi ve ana kaynağı emperyalizm, özel olarak da ABD emperyalizmidir.

Batılı modernleşme reçetelerinde, milli devletlere yer yoktur. Bu nedenle Çin'in 1949'da yaptığı gibi "ayağa kalkma" becerisini nasıl elde edebileceği yazmaz. Oysa, ezilen uluslar ancak ve ancak emperyalizmin sömürüsünden ve boyunduruğundan kurtularak modernleşebilir.

Batı bugün de kendi toplumlarının bir kısmına sağladığı refahı, çağdaş uygulamaları, sömürge ve yarı sömürgelerin azgelişmişliği pahasına sağlıyor. Buna karşılık Çin tarzı modernleşme hem ülke içinde hem de uluslararası alanda paylaşarak gelişmeyi temel alıyor. Diğer modernleşme modellerinden farklı olarak Çin modernleşmesi kendini dünyaya zorla kabul ettirmeye çalışmıyor, çabasının merkezinde kendi ülkesini geliştirme bulunuyor.

Çin tarzı modernleşme modeli, diğer ülkeleri ya da doğayı sömürmediği için sürdürülebilirdir. Sınırlarını o ülkenin halkının enerjisi ve arzusu belirler. Sadece geçen on yıl içinde Çin, diğer ulusları işgal etmeden ya da sömürmeden, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir başarıya imza atarak, mutlak yoksulluk altındaki nüfusunu sıfırlamış, dikkate değer bir modernleşme seviyesine ulaşmıştır. Bu nedenle Güney ülkelerinin kendileri kalarak çağdaşlaşabilecekleri bir örnek yaratılmış bulunuyor.

ÇİN’İN MODERNLEŞME MODELİ TÜM İNSANLIĞA FAYDA SAĞLAR

Çin tarzı modernleşme sadece Çin halkının değil tüm insanlığın yararınadır. Çin’in modeli mekanik olarak kopyalanamazken, gelişmekte olan ülkeler bu modelin temel ilkelerinden ders çıkarabilir ve bunları kendi milli gereksinimlerine göre uyarlayabilirler.

Çin'in modernleşmeye yönelik benzersiz yaklaşımı gelişmekte olan ülkelere büyük umut veriyor. İnsanlığın ufkunu genişletiyor. Sosyalist Çin, modernleşmek için Batı'yı taklit etmeyi gerektirmediğinin başarılı bir örneğidir. Önümüzdeki yıllarda, ABD emperyalizminin etkisi azaldıkça, birçok Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkesinin kendi milli ihtiyaçlarına uygun modernleşme yollarını geliştirdiğine tanık olacağız.