22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çin vs ABD

Michael Roberts

Michael Roberts

Gazete Yazarı

A+ A-

Bu hafta açıklanan 4. çeyrek reel GSYH ilk tahminine göre ABD ekonomisi 2023 yılında 2022'ye kıyasla yüzde 2,5 büyüdü. Bu durum Batılı ana akım ekonomistler tarafından sevinçle karşılandı: ABD'de büyüme devam ediyor ve 'resesyon tahmincileri' fena halde yanıldı. Hafta başında Çin ekonomisinin 2023 yılında yüzde 5,2 oranında büyüdüğü açıklandı. ABD'nin aksine, bu Batılı ana akım ekonomistler tarafından tam bir başarısızlık olarak kınandı (Çin muhtemelen sahte veriler kullanıyor) ve Çin'in başının büyük belada olduğunu gösterdi. Yani Çin, açık ara en iyi performans gösteren G7 ekonomisi olan ABD'nin iki katı oranında büyüyor ama ABD “patlama” yaşarken Çin “başarısız” oluyor.

Batılı iktisatçılar Çin ekonomisinin kötüye gittiğini savunmaya devam ediyor. Bu bildik nakaratı birçok kez reddettim. Bunun nedeni sözde “Komünist” parti rejimine sorgusuz sualsiz destek vermem değil - tam tersine. Bunun nedeni, Batılı eleştirinin olgusal olarak doğru olmaması ve ayrıca bu eleştirinin amacının Çin'in devlet sektörünün baskın rolünü ve yatırım ve üretimi sürdürme yeteneğini çöpe atmak olmasıdır. Eleştiri, dikkatleri Batılı kapitalist ekonomilerin (görünen o ki ABD dışında) durgunluk ve çöküş içinde bocaladığı gerçeğinden uzaklaştırmayı amaçlıyor.

Batı'nın Çin'e bakışına bir örnek olarak bunu ele alalım: "Çin ekonomik modelinin suyu iyice tükendi ve acı verici bir yeniden yapılanma gerekiyor." Aslında, ABD'nin 2020-23 yılları arasındaki büyüme oranına bakar ve bunu 2010-19 yılları arasındaki ortalama büyüme oranıyla karşılaştırırsak, ABD ekonomisinin bile düşük performans gösterdiğini görürüz. 2010'larda ABD'nin yıllık ortalama reel GSYH büyüme oranı yüzde 2,25 iken 2020'lerde bu oran yıllık ortalama yüzde 1,9'dur.

ARADAKİ BÜYÜME FARKI YÜKSEK

Çin'in yüzde 5,2'lik büyüme oranını diğer büyük ekonomilerle karşılaştırdığımızda aradaki farkın ABD'den bile daha büyük olduğunu görüyoruz. Japonya 2023 yılında yüzde 1,5 büyürken; Fransa yüzde 0,6, Kanada yüzde 0,4, İngiltere yüzde 0,3, İtalya yüzde 0,1 ve Almanya yüzde -0,4 oranında gerilemiştir. Gelişmekte olan ekonomiler olarak adlandırılan büyük ekonomilerin çoğuyla karşılaştırıldığında bile Çin'in büyüme oranı çok daha yüksektir. Brezilya'nın büyüme oranı şu anda yıllık yüzde 2, Meksika'nın yüzde 3,3, Endonezya'nın yüzde 4,9, Tayvan'ın yüzde 2,3 ve Kore'nin yüzde 1,4'tür. Büyük ekonomiler arasında sadece Hindistan yüzde 7,6 ve savaş ekonomisi Rusya yüzde 5,5 ile daha yüksek büyüme oranına sahiptir.

Çinli yetkililer tarafından sunulan resmi istatistikleri, özellikle de büyüme rakamlarını çöpe atmak için sürekli bir girişim var. Bu eleştirinin geçerliliğini daha önceki yazılarımda tartışmıştım, ancak şu anki argüman Çin GSYİH rakamlarının sahte olduğu ve elektrik veya çelik üretimi veya yollardaki ve limanlardaki trafik gibi ekonomik faaliyeti ölçmenin diğer yollarına bakarsanız, o zaman çok daha düşük bir büyüme rakamı elde ederiz. Ancak büyüme oranını üçte bir oranında düşürseniz bile, bu yine de çoğu gelişmiş kapitalist ekonominin iki katı ve diğerlerinin çoğunun üzerinde bir oran anlamına gelecektir. Üstelik Hong Kong ya da Tayvan gibi küçük bir adadan değil, ekonomik bir devden bahsediyoruz.

Hindistan'ın rakamları da en az Çin'inki kadar Batılı ekonomistler tarafından tartışılıyor. 2015 yılında Hindistan'ın istatistik ofisi aniden revize edilmiş GSYH rakamlarını açıkladı. Bu, GSYH büyümesini bir gecede yüzde 2'nin üzerinde artırdı. Ulusal üretimdeki nominal büyüme, mağazalardaki tüketici fiyatlarına değil, toptan üretim fiyatlarına dayanan bir fiyat deflatörü tarafından reel terimlere 'deflate' (fiyatları düşürmek) ediliyordu, böylece reel GSYH rakamı bir şekilde yükseldi. Ayrıca GSYH rakamları, bir ay veya çeyrek dönemdeki gün sayısı veya hava durumu vb. değişiklikleri dikkate alacak şekilde “mevsimsel olarak ayarlanmamıştır”. Mevsimsel düzeltme Hindistan'ın gerçek GSYH büyümesini resmi rakamın çok altında gösterecekti. Büyümeye ilişkin daha iyi bir gösterge sanayi üretimi verilerinde bulunabilir. Hindistan'da bu oran yıllık bazda sadece yüzde 2,4 iken Çin'de yüzde 6,8'dir.

IMF’NİN TAHMİNİ

Gerçekten de IMF, Çin'in bu yıl yüzde 4,6 büyüyeceğini, G7 kapitalist ekonomilerinin ise yüzde 1,5 ile yetinmek zorunda kalacağını ve muhtemelen birçoğunun resesyona gireceğini tahmin ediyor. Ve eğer IMF'nin 2027'ye kadar olan tahminleri doğruysa, büyümedeki fark daha da açılacak.

John Ross'un da belirttiği gibi, Çin ekonomisi önümüzdeki on yıl boyunca yılda yüzde 4-5 oranında büyümeye devam ederse, GSYH'sini ikiye katlayacak ve azalan nüfusuyla birlikte kişi başına düşen GSYH'sini daha da arttıracaktır. "Çin'in 2020-2035 yılları arasında GSYH'sini iki katına çıkarma hedefine ulaşabilmesi için yıllık ortalama yüzde 4,7'lik bir büyüme oranına ulaşması gerekiyordu. Çin 2020'den bu yana yıllık ortalama yüzde 5,5'lik bir büyüme oranı yakaladı ve kişi başına düşen GSYH yıllık ortalama yüzde 5,6 arttı. Çin'in 2035 hedefine ulaşması için 2020'den itibaren toplam GSYH artışının yüzde 15,5 olması gerekiyordu ve aslında yüzde 17,7'ye ulaştı. ABD hükümetinin politika belirlemesi için resmi ekonomik projeksiyonlar yapan ABD Kongre Bütçe Ofisi, ABD ekonomisinin 2033 yılına kadar yılda yüzde 1,8, bu tarihten sonra ise yüzde 1,4 oranında büyüyeceğini öngörmektedir. Daha yüksek yıllık büyüme oranına ulaşılsa bile, ABD ekonomisi 2020 ile 2035 yılları arasında sadece yüzde 39 büyürken, Çin yüzde 100 büyüyecektir. Yani Çin'in büyümesi ABD'nin iki buçuk katından daha hızlı olacaktır."

İŞGÜCÜNDEKİ VERİMLİLİK

Ancak Batılı ekonomistler bu hedefe ulaşılamayacağını düşünüyor. İlk olarak, Çin'in çalışan nüfusunun hızla azaldığını ve bu nedenle üretimi artırmak için yeterli ucuz işgücü olmayacağını savunuyorlar. Ancak daha fazla üretim sadece işgücünün artmasına değil, daha da önemlisi bu işgücünün verimliliğinin artmasına bağlıdır. Daha önceki yazılarımda da gösterdiğim gibi, Çin'in işgücü verimliliğinin işçi sayısındaki herhangi bir düşüşü telafi edecek kadar artacağını varsaymak için iyi bir neden var.

İkinci olarak, Batı'daki fikir birliği Çin'in özellikle yerel yönetimler ve gayrimenkul geliştiricileri olmak üzere büyük bir borç batağına saplandığı yönündedir. Bu durum eninde sonunda iflaslara ve bir borç erimesine yol açacak ya da en iyi ihtimalle merkezi hükümeti bu kayıpları ödemek için Çinli hane halklarının tasarruflarını sıkıştırmaya zorlayacak ve böylece büyümeyi yok edecektir. Bu ekonomistler tarafından her yıl bir borç erimesi öngörülüyor gibi görünüyor, ancak bankacılıkta veya finans dışı sektörde sistemik bir çöküş yaşanmadı.

ÇİN ÜRETİMDEKİ SÜPER GÜÇTÜR

Bunun yerine devlete ait sektör yatırımları arttırmış ve hükümet aşırı borçlu emlak piyasasındaki herhangi bir gerilemeyi telafi etmek için altyapıyı genişletmiştir. Aslında, Çin'in devasa devlet sektörü ekonomik toparlanmada başı çekerken, başı dertte olan Çin'in kapitalist sektörüdür (çoğunlukla verimsiz alanlara dayanmaktadır).

Gerçek şu ki Çin, imalat gibi dünyanın üretken sektörlerine liderlik etmeye devam ediyor. Çin şu anda dünyanın tek üretim süper gücüdür. Üretimi, kendisinden sonraki en büyük dokuz üreticinin toplam üretimini aşıyor. ABD'nin zirveye çıkması bir asırdan daha uzun bir süre aldı; Çin'in ise 15-20 yıl kadar sürdü.

1995 yılında Çin dünya imalat ihracatının sadece yüzde 3'üne sahipken, 2020 yılına gelindiğinde bu pay yüzde 20'ye yükselmiştir. Çin'in, ABD'nin Çin mallarına olan yatırımını ve talebini 'ayrıştırması' nedeniyle köşeye sıkışması bir yana, ABD Çin'in ihracatına tersinden daha fazla bağımlı. Çin, yarı iletkenler ve çipler de dahil olmak üzere yüksek teknoloji ürünlerinde ABD ile arasındaki farkı kapatıyor.

Çin'in emperyalist ekonomilerin toplam ekonomik gücünü aşması için önünde hala uzun bir yol var, ancak aradaki farkı kapatıyor. ABD ve müttefiklerini endişelendiren de bu.

KİMİN HAKLI OLDUĞUNU BU YIL GÖRECEĞİZ

Ancak Batılı ekonomistlere göre Çin'in hane halkı tüketimini arttırmak yerine imalat üretimine, altyapı ve teknoloji yatırımlarına ağırlık vermesi kalkınma için yanlış bir model. Neoklasik (ve Keynesyen) teoriye göre büyümeyi sağlayan tüketimdir, yatırım değil. Bu nedenle Çin'in çok büyük olan devlet sektörünü parçalaması, özel girişimler için vergileri azaltması ve özel sektörün tüketim malları satışlarını artırmasına izin vermek için serbestleşmesi gerekmektedir.

Ancak Batı ekonomilerindeki yüksek tüketim payı daha hızlı reel GSYH ve verimlilik artışına mı yol açmıştır, yoksa bunun yerine emlak iflaslarına ve bankacılık krizlerine mi? Ve daha üretken yatırımların ekonomik büyümeyi ve istihdamı, dolayısıyla ücretleri ve harcamaları artırdığı, bunun tersinin geçerli olmadığı gerçek değil midir? Çin'de son 30 yılda yaşanan deneyim budur; yüksek büyüme ve yatırım, artan ücretler ve tüketici harcamaları sağlamıştır.

Çin konusunda kimin haklı olduğunu bu yıl içinde göreceğiz.

ABD Çin Halk Cumhuriyeti Üretim