Cinsiyet-merkezli düşünce
Günümüzde LGBTİ+’ye dönüşmüş olan hareket, cinsiyetçiliğe karşı mücadeleyi kendi karşıtına dönüştürdü ve cinsiyet-merkezli bir hal aldı. Bir grubun kendisini toplumsal, politik veya estetik alanda ifade etme tarzının salt cinsiyet meselesine indirgenmiş ve cinsel tonlamalarla yapılandırılmış olması, Batı’dan dünyaya yayılan medeniyet kaybı halinin dışavurum veçhelerinden birini oluşturuyor. Oysa toplum cinsel bir örgütlenme değil, bundan çok daha fazlasıdır.
İnsan cinselliği, hayvanlarınkinden farklı olarak kültürel bir olgu. Yani salt üreme odaklı bir etkinlik değil, kültürel değerlerle yüklü. Bu özelliği nedeniyle bireylerin kendini gerçekleştirme süreçlerinin bir parçası. Kişiliğini tamamlamış her birey, başka toplumsal ve psikolojik değişkenlerin yanı sıra cinsel açıdan da bir dengeye gelmek zorunda. Katı biçimde cinsiyetçi bir örgütlenmeye sahip toplumlarda, bireysel kimliğin oluşum sürecinde cinsel boyut, çeşitli gelişim sakatlanmalarına uğrar. Cinsellik bireysel olmaktan çıkar, toplumsal bir soruna dönüşür. Ataerkil toplumlarda cinsiyetçiliğin dozu arttıkça kadınlar ezilen cinsiyete mensup olmaları, erkekler ise “ezme” yükümlülüğünün rollerini oynamaları gerektiği için çarpılmış bir cinsiyet kavrayışına erişirler. Eşcinseller ise hasta veya sapık olarak etiketlenirler.
Batı toplumları cinsiyetçilik sorununun aşılması yolunda özellikle 1960’larda önemli değişmeler yaşadılar. Çeşitli toplumsal eşitsizliklere ve kurumsallaşmış yapılara yönelik itirazlar yeni toplumsal hareketleri ortaya çıkardı. Bu sürecin bir parçası olarak cinsel özgürleşme de gündeme geldi. Ancak cinsel özgürleşme talepleri, kısa bir süre içinde genel özgürleşme talebinin tamamlayıcı parçası olmaktan çıktı ve yozlaştı. Kapitalizm hiç vakit kaybetmeden özgürleşmiş haliyle cinselliği metalaştırdı ve pornografi sektörü halinde örgütledi. Kadın cinselliği, “özgürleşmiş” bir meta olarak erkek müşteriler dünyasına paraya tahvil edilebileceği bütün alanlarda yeniden sunuldu. İşte günümüzde LGBTİ+ haline dönüşmüş olan akım, örgütlülüğü ve kamusal görünürlüğü itibariyle cinsel özgürleşme mirasının bir ürünü olmakla birlikte, kapitalizmin metalaşmış cinsellik anlayışından kendisini ayır etmeyen bir izlekte ilerlemesiyle dikkat çekiyor. Bu gruplarda cinselliğin kavrayış ve sunuş biçiminin metalaşmış ve pornografik dile indirgenmiş bir yorumunun kabul gördüğü anlaşılıyor.
Bugün LGBTİ+ birey demek, küfürsüz konuşamayan, kafayı cinsel uzuvlarla bozmuş, hayatının merkezine cinsel eylemi koymuş, sevgi ve bağlılık gibi toplumun kendisini yeniden üretmesini sağlayan ilişkileri cinsel performansa bağlamış, özetle cinsiyet-merkezli bir toplumsallık dünyasında yaşayan kimse oluyor. LGBTİ+ kendisini topluma, en az heteroseksüeller kadar saygı görmeyi hak ettiği iddiasındaki alternatif bir toplumsallık hali olarak sunmuyor. Aksine toplumun kendisini cinsiyet dışında yeniden üretmesini sağlayacak kurumsal örgütlenmelere karşı tam bir sorumsuzluk olarak tezahür ediyor. Seks işçiliği kavramı da bu zihin halinin uzantısı ve sonucu. İşçilik, kapitalizmin ürünü olan meşru bir sınıfsal konumu anlatır. Bir kadın kandırılarak, kaçırılarak ya da tehdit edilerek bedenini satmaya zorlandığında buna işçilik denmez. Ortada ne sınıf ne de meşruiyet vardır. Trans olup da, başka işlerde çalışmak istediği halde önyargılar nedeniyle fahişelik yapmak zorunda kalan kişinin durumu da, yapmak zorunda kaldığı işin meşrulaştırılmasını gerektirmez. Çünkü bu kişiler de fırsat bulabildiklerinde meşru işler yapmaktan yanadırlar. Oysa seks işçiliği kavramı, zahmetsiz ve bol para kazanmak amacıyla isteyerek beden ticaretine yönelmiş eşcinsel eylemin meşrulaştırılması için üretilmiş bir kavram. Hayatın cinsiyet-merkezli olarak yeniden üretilmesi ve tabi yapıcı toplumsal ilişkilerin hepsinin cinselliğe tabi kılınarak yozlaştırılması programının bir parçası…