09 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çobanlı, Erzik, UEFA-(TAMAMI)

Onur Belge

Onur Belge

Eski Yazar

A+ A-

Bu yazıyı futbol tarihçilerinin iyi okumalarını ve beyinlerinin, arşivlerinin bir yerlerine kaydetmelerini rica ediyorum. Zira burada tarihe tanıklık edecek bir konuşmayı açıklayacağım. Sağ elimi kalbimin üzerine koyarak, aklımda kalan doğruları yazacağıma, tanrı huzurunda yemin ederim, bu yeminimi yerine getirmemde evrenin ulu yaratıcısı yardımcım olsun.

Sevgili Necdet Çobanlı ağabeyin ölümünü üzüntüyle öğrendim. Bugün öğlende Teşvikiye Camii’nden ebedi doğuya gönderilecek. Işıklar içinde yatsın, heyecanlı, yardımsever, pratik ruhu huzur bulsun. Onun ölümü ve içinde bulunduğumuz durum beni bu yazıyı yazmaya itti.

1982 yılında İspanya’da yapılan Dünya Kupası finallerindeydik. O zamanlar, Milli Takımımız için hayal bile edilemeyen finalleri izlemek için Türkiye’den akredite olan 42 spor yazarı arasında ben de vardım. Birlikte görev yaptığı herkes tarafından sevilen, sayılan ve tanınan Necdet Ağabey de Türkiye’nin UEFA içindeki onurlu görevini yapan temsilcisiydi. Türk spor yazarlarını Barcelona’da Prenses Sofia otelinde yemeğe davet etmişti sevgili Necdet Çobanlı.

Aramızda sonradan Dünya Spor Yazarları Birliği Başkanı olacak Togay Bayatlı ve uzun yıllar derneğimize hizmet etmiş Atilla Gökçe de vardı. Belki de çoğumuzun ilk kez yediği pahela (veya pahelya) denilen deniz mahsullü pilav anadolu usulü tepsinin içinde önümüze gelince çok şaşırmıştık. Elbette ki, bir başka konuğumuz daha vardı. UEFA Gençler Komitesi’ne ilk kez Necdet Çobanlı tarafından seçtirilen gencecik Şenes Erzik.

Necdet Ağabey onun için çok olumlu şeyler söyledi. “Çok yetenekli, önü açık, ileride büyük görevler yapacağına inanıyorum” dedi. Ancak sevgili Necdet Ağabey’in bir sıkıntısı vardı. Baş başa kaldığımızda “Onur, bana tavsiye ettiler, aldım, getirdim. Gerçekten de formasyonu iyi. Ama hiç konuşmuyor, susup oturuyor. Biraz daha girişken olması gerekli” demişti. Hürriyet Gazetesinde idim ve konu aramızda kaldı.

Evet, Şenes Erzik hep konuşmaktan kaçınır. Sevgili Şenes Ağabey, bir kere konuştun. “Fatih Terim Piontek’in yerine Milli Takım’ın başına geçecektir” dedin. Fatih Terim efsanesini başlatan insan oldun. Şimdi şike dolayısıyla UEFA ile ilgili herkes bir şey konuşuyor, sen susuyorsun. Konuş Şenes Ağabey, allah aşkına konuş. Konuş da şu UEFA bizi döver safsatalarından kurtulalım, suyu bulandırmak isteyen kötü niyetlilerin hevesi kursağında kalsın.

Aydın Hoca’nın anısına

Sizler şimdi merak ediyorsunuz, Aydın Hoca kimdir diye. Özellikle döneminin Galatasaray Liseli olanları daha iyi tanır. Mimar, prof. Aydın Kunt’tan bahsediyorum. Bizim bilardo ve kingi oynadığımız Moda’daki mekan futbolig kafenin müdavimidir. Akademik karıyer, Fransız kültürü ve müthiş kibar bir insanın sokak çocukları ve kahve kültürü ile iç içe olması bazılarına pek inanılacak gibi gelmez.

Ama öyleydi bizim Aydın Hoca’mız. Gönlüne göre yaşadı, yakınlarda, tam gönlüne göre bir ölüm sonucu kaybettik. Öylesine nüktedandı ki, hiç kimseyi kırmadan iğneyi de batırıverirdi. Bahçeşehir üniversitesindeki anma töreninde sevenleri, yakınları, öğrencileri bir anfiyi doldurmuştuk. Ama damadı, kızı, torunu dahil hiç kimsede öyle ağır bir hüzür yoktu. Tam tersine gülümseyerek, ondan anıları hatta zaman zaman gülerek de naklettik.

Ama en güzeli, bilardo aynarken pike çeken yanlış ayağını kaldıran Güçlü arkadaşımıza söylediği sözdü galiba. Genç kardeşimiz Ethem anlattı. Anma törenini yöneten ve muhteşem anlatımıyla Aydın Hoca’yı adeta gözümüzde canlandıran Ahmet Eyüce’nin tiplemesine uygundu anlatımı. Bilardo Istakasına dayanmış bakıyor Aydın Hoca “Evladım, pike çekerken diğer ayak kalkar, o ayağını işerken kaldırırsın” diyor. Işıklar içinde yat sevgili Hocam, bize sevgiyi, hoşgörüyü bıraktın.

Aziz Yıldırım yürekli adam

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın savunmasını hep birlikte izliyoruz. Belki de Sokrates’in savunmasından sonra yapılmış en yürekli konuşma olarak tarihe geçecek. “Türkiye elden gidiyor, siz şikeyle uğraşıyorsunuz” diyor. Var mı itirazınız. “Türk futbolu ele geçiriliyor” diyor. Var mı itirazınız. Yalakalar, yardakçılar, çıkarcılar sürüsü.

Belki seversiniz, belki sevmezsiniz, doğrudur, bir dolu yanlış şöyler de yapmış ve söylemiş olabilir Aziz Yıldırım. Dava sonunda suçlu olup olmadığına Türk adaleti karar verecektir ve kimsenin de o karara itirazı olamayacaktır. Ama şurası bir gerçek. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda ihtiyacımız olan ses Aziz Yıldırım’dan gelmiştir ve bu asla unutulmayacaktır.

Bir başka gerçek daha var. Aziz Yıldırım, ilk günden bu yana gazeteniz Aydınlık’ın olaya bakış açısına tam örtüşen sözlerle tarihi savunmasını yapmaktadır. İlk günü hatırlayın, Aydınlık “FENERGENEKON” demişti. Şimdi bakın bakalım, ne fark var?

Sokrates demiştim, hatırlatayım sözlerini ve Aziz Yıldırım’ın savunmasına da bakın. İdama götürülen Sokrates’in karısı ağlayarak “Seni suçsuz yere asacaklar” diyor. İşte o zaman gürlüyor Sokrates “Be kadın, suçlu olarak idam edilmemi mi yeğlerdin?” İşte bu nedenle böyle insanlar tarihe mal oluyor.

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları