29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 26°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çocuklar sirk maymunu değildir-(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

İslamcı kesimin “harbî” yazıcılarından Hayrettin Kahraman’ın 2 Eylül 2012 tarihli Yeni Şafak’ta yayınlanan yazısından öğrendim:

İzmir’in Bergama İlçesi’ne bağlı Göçbeyli beldesinde, 40 gün boyunca 200 vakit namazı camide cemaatle kılan öğrencilere hediyeler verilmiş. Merkez Camisi İmam Hatibi Fatih Aktaş, “Haydi Çocuklar Namaza” sloganıyla çocukları camiye alıştırmak için bir proje başlatmış. Katılan öğrencilerde aranan şart ise 40 gün boyunca 200 vakit namazı camide kılmak imiş. Ödül olarak dizüstü bilgisayar, bisiklet, çeyrek altın ve çeşitli hediyeler var imiş. Projeye katılan 51 öğrenciden 12’si, 200 rekat namazı camide kılmış ve büyük ödül dizüstü bilgisayar almaya hak kazanmış. Bütün öğrencilere çeşitli hediyeler, camide en çok namaz kılanlara da bisiklet ve çeyrek altın verilmiş...

Sanki çocuklar sirk hayvanı!

Karaman’ın küçük torunu

Hayrettin Karaman 1934 doğumlu, benden iki yaş büyük. Allah uzun ömür versin. Büyük bir ailesi var: Evlenmiş, çocukları olmuş; çocukları evlenmiş torunları olmuş; büyük torununun da Mustafa adlı bir çocuğu varmış. Allah bağışlasın! Yani Hayrettin Karaman Hoca’nın torununun çocuğu var. Ne mutlu!

Evet, Karaman Hoca da küçük torunu Mustafa ile “büyük dede- torun mücamelesi” (Mücamele: Güzel geçinme, iyi ilişki) içinde bir anlaşma yapmış: Bazen kaçırsa da namaz kılan Mustafa’ya “Bir yıl hiç geçirmeden namazını kılarsan sana ne istersen alacağım” demiş. Mustafa büyük dedesinin önerisini kabul edip yerine getirmiş ve Karaman Hoca’dan ödül olarak “ayped” denilen aletten istemiş... Hoca’da verdiği sözü yerine getirmiş. Ne mutlu! İkisini de kutlarım!

İyi ama

Hayrettin Karaman Hoca anlaşmanın sağlamasını yapıyor: “O zaten kendine, yaşına ve başına uygun idraki, şuuru, sevgisi ile namazını kılmakta idi, bu bir yıllık ödüllü uygulama ise alışkanlığını pekiştirmeyi sağlayacaktı. (...) Haberde okuduğumuz olay bana göre örnek bir olay. Buna başka açıdan ve olumsuz yaklaşanlar da olabilir. Unutmayalım ki, biz çoğulcu bir toplum içinde yaşıyoruz, kocaman adamlar ibadetleri terk ediyorlar, ayıp ve günah şeyleri açıkça yapıyorlar...”

Burada duralım: Torununa kendince doğruları öğretme hakkı olan Hayrettin Karaman’ın böyle bir karşılaştırma yapmaya hakkı olamaz. Galiba içi rahat değil! Neden?

Çünkü işin içinde “ödül” var! “Ödül” yüzünden tedirgin. “Ödül”ün karşıtı “ceza”dır. Mustafa’sı büyük dedesinin önerisini kabul etmese, Karaman Hoca ne yapacaktı, küçük Mustafa’ya ceza mı verecekti? Sanmam! Ama, İslamcı kesimde ceza verecek milyonlarca dede, baba, amca, dayı var.

Ancak ve her şeye karşın, bir ailenin çocuğuna dinsel telkinde bulunması çok doğal ve meşru bir durum. İşin içine hükümet tarafından yönlendirilip güdülen devlet kurumları girince gayri meşru bir durum: İslâmî terminoloji ile “İstibdat” ve “Zulüm”dür.

Laik devlet bağlamında ise: Cumhuriyetin anayasasına, yasalarına, eğitim ve öğretimle ilgili bütün yönetmeliklerine aykırıdır ve büyük suçtur. Bu türden bir gidişin, hükümetten kaynaklanıyor ise, hesabı Mahşer Günü değil, bir gün, Yüce Divan’da verilir. Bu bakımdan, Hayrettin Karaman Hoca, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 14. Maddesi’ni hatırlamalıdır:

[“1. Taraf Devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler.

2. Taraf Devletler, ana-babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin; çocuğun yeteneklerinin gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine, saygı gösterirler.

3. Bir kimsenin dinini ve inançlarını açıklama özgürlüğü kanunla öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yalnızca kamu güvenliği, düzeni, sağlık ya da ahlâki ya da başkalarının temel hakları ve özgürlüklerini korumak gibi amaçlarla sınırlandırılabilir.”]

İstibdat ve zulüm

İş bu sözleşme maddesinin 2. fıkrasına göre Karaman Hoca ile küçük torunu arasındaki ilişki meşrudur, ama İzmir’in Bergama İlçesi’ne bağlı Göçbeyli beldesi Merkez Camisi imam hatibi Fatih Aktaş’ın yaptığı iş gayri meşrudur, yasa dışıdır. Dolayısıyla, hiç kimse, 18 yaş altı çocuklara bir din görevlisinin sirk maymunu muamelesi yapmasına göz yumamaz, bu durumu övemez. Hiç kimse merak etmesin, bu devran böyle devam etmeyecek, çocuklara sirk maymunu muamelesi yapan hükümet, kuruluşlar ve bireyler bir gün mutlaka yasa önünde hesap verecektir.

1923-1950 yılları arasında dindar halkın müstebit bir rejimin zulmü altında inim inim inlediği iddiaları kuyruklu bir yalandır. Çünkü aileler çocuklarını kendi dinsel anlayışları doğrultusunda diledikleri gibi yetiştirmişler, ancak devlet, günümüzde tanık olduğumuz soytarılıkları yapmadığı gibi yapılmasına da izin vermemiştir. Laik ve demokratik bir devlette bu türden rezillikler ol(a)maz.

Rezillikten bir örnek: Denizli Merkez Ortaokulu binasına Denizli İmam Hatip Ortaokulu tabelası asılmış; bina, bahçe ve girişi ortak olan okul kapısına imam hatip müdürü tarafından iki öğretmen-zaptiye dikilmiş; okula kayıt için gelen velilere imam hatibe yönlendirmek için baskı yapılıyormuş. (Aydınlık, 12.09.12) Bu türden istibdat ve zulüm şu anda bütün Türkiye’de yaşanmaktadır. Sorumlular Mahşer Günü’ne kalmadan, Laik ve Demokratik Cumhuriyete bir gün mutlaka hesap vermek zorunda kalacaktır.