Çöküşün kaçınılmaz coğrafi nedenleri
15-16. yüzyıllarda Osmanlıların çok geniş bir coğrafyaya yayılması ve Avrupa'ya Uzak Doğu'dan gelen değerli ipek ve baharat ticaret yollarına egemen olması dengeyi fazlasıyla kendisi leyhine değiştirmişti. Osmanlı'nın bu zirve noktasında Avrupa'da ise Rönesans yani yeniden doğuş gerçekleşiyordu. Bu yeni durumun getirdiği bireyi ön plana çıkaran ortamın, Avrupa'da dinin egemen olduğu katı Ortaçağ ortamını da değiştirmesi kaçınılmazdı. Nitekim düşünce ve bilim alanındaki gelişmeler kısa bir zaman içinde Avrupa'yı ileri teknolojiyle de kavuşturacaktı.
Osmanlı ise bu dönüşümü bir türlü benimseyemedi. İki yüzyıldır yendiği rakiplerinin gerisine düştü. Avrupa'da zincirinden kurtulan özgür düşüncenin getirdiği bilim alanındaki gelişmeler ortamında, dünyanın da artık yuvarlak olduğuna inanılmaya başlanacaktı. Avrupalılar bir zamanlar müslümanlardan almış oldukları pusulayı daha da geliştirerek ve bireyselliğin getirdiği özgüven ile birbiri ardına denizlere açıldılar. Sonuçta gerçekleşen coğrafi keşifler de Osmanlı için sonun başlangıcı oldu. Bu coğrafi keşifler çağında Osmanlı tahtında dindar bir kişiliğe sahip olan Sultan II. Bayezid bulunuyordu.
COĞRAFİ KEŞİFLER
Coğrafi keşifler ilk olarak Portekizli denizci Bartelomeu Dias'ın 1479 yılında Lizbon limanından yola çıkarak ve Afrika'nın batı sahilleri boyunca ilerleyerek güney yönünde gitmesi ve sonunda 1488 yılında bu büyük kıtanın güney ucundaki Ümit Burnu'nu keşfetmesiyle başladı. Bu keşif yeni dünyalara giden yeni yollar olabileceği teorisinin kanıt bulmasıydı. Bartelomeu Dias yetmiş yıldır Hindistan'a gidecek alternatif bir yol düşünen Avrupalıların bu büyük hayaline ışık tutmuş, adeta yol göstermişti.
Bundan hemen sonra da Cenevizli denizci Kristof Kolomb, deniz yoluyla Hindistan'a uluşabileceği düşüncesiyle ve İspanya Kraliçesi Isabella'nın desteğiyle Palas Limanı'ndan batı yönünde hareket ederek Atlas Okyanusu'nu aştı ve 1492 yılında karaya çıktı. Kristof Kolomb Amerika Kıtası'nı bulmuştu ama ulaştığı yeri Hindistan sandığından burada ilk karaya çıktığı takımadalara Hint Adaları adını verdi. Daha sonraları Amerika Kıtası'na üç sefer daha yaptı, kıtanın orta ve güney kesimlerini de keşfetti. Öldüğünde buranın hâlâ yeni bir kıta olduğunu düşünmüyordu. Amerika yerlilerine İngilizce dilinde "Indian" denilmesinin nedeni de onun bu yeni kıtanın yerlilerini Hindistanlı (Indian) olarak tanımlamasıydı.
YENİ KITANIN KEŞFİ
Yeni kıtanın keşfini Portekizli Vasko da Gama'nın Ümit Burnu'nu dolaşarak 1498 yılında Hindistan'a ulaşması izledi. Kristof Kolomb'un ölümünden kısa bir süre sonra ise İtalyan denizci Ameriko Vespuçi (Amerigo Vespucci), aslında ilk olarak Kristof Kolomb'un ulaşmış olduğu yeni kıtaya 1507 yılında gitti ve buranın Hindistan değil yeni bir kıta olduğunu anladı. Bu nedenle de kıtaya onun adı verildi ve "Amerika" denildi.
Coğrafi keşifler döneminde Osmanlı tahtında Fatih Sultan Mehmed'in oğlu ve Yavuz Sultan Selim'in babası Sultan II. Bayezid bulunuyordu. Sultan II. Bayezid 1481-1512 yılları arasında padişahlık yaptı. Bu dönemde Osmanlılar Balkanlar'ın fethini tamamlamışlar, İtalya'nın kapılarına dayanmışlardı ve Uzak Doğu ile Avrupa arasındaki ticaret yollarının büyük bölümünü ellerine geçirmişlerdi. Yavuz Sultan Selim'in 1516-1517 yıllarında tüm Doğu Akdeniz kıyıları ile Mısır'ı ele geçirmesiyle de artık Doğu ile Batı arasındaki bütün ticaret yolları Osmanlıların olmuştu.
Coğrafi keşiflerin etkisi tüm dünyaya ve çok büyük oldu. Keşfedilen yerlerin yerli halkları bu hiç tanımadıkları ve ateşli silahlara sahip yeni misafirleri karşısında çaresizdiler. Bu yeni yerlerde bol miktarda bulunan altın ve gümüş gibi değerli madenler, türleri yeni bulunan yeni yiyecekler ve hammaddeler büyük miktarlarda Avrupa'ya getirildi. Bunun sonucunda Avrupa'da yeni bir ticaretle uğraşan Burjuva sınıfı gelişti.
Bu yeni ve zengin tüccarların, soyluların ellerinde bulunan toprakları satın almalarıyla da soylular eski güçlerini yitirdiler. Güç de böylelikle zaman içinde el değiştirdi. Güç artık zengin bir yeni sınıfın, ticaret sınıfının eline geçmişti. Ayrıca zenginleşen Avrupalıların kültür ve sanat hareketlerini desteklemesiyle, Rönesans'ın da sosyal ve ekonomik koşulları hazırlanmış oldu. Sonuçta aydınlanma ticareti, ticaret de aydınlanmayı arttırarak batı doğuya üstün geldi.
YENİ SINIFLAR
Ticaretle uğraşan zengin burjuva sınıfı keşiflerle ulaştığı ucuz ve bol hammaddeyle artık giderek artan miktarlarda yeni ürünler üretebiliyordu. Ayrıca ürettiği malları da hem dünyanın diğer yerlerine hem de keşfettiği yerlerde kendine yarattığı sömürgelerde satıyor, zenginliğine zenginlik katıyordu. Batı ile Doğu arasındaki fark artık hergün daha da açılıyordu. 18-19. yüzyıllarda gerçekleşecek olan Sanayi Devrimi'ne giden koşullar böyle oluşmuştu. Sanayi Devrimi ile birlikte de zaten Batı'nın karşısında kimse kalamayacak, çevrelerindeki her rakip devlet ya ortadan kalkacak ya da hiçbir yönden kendilerine zarar veremez ve rekabet edemez boyutlara indirgenecekti. Doğu, Batı'nın malları için gümrüksüz bir pazar olacaktı.
Coğrafi keşifler sonrasında ticaret yollarının ve dolayısıyla da üretim şekillerinin değişmesi Osmanlı İmparatorluğu için ekonomik yönden büyük gelir kayıplarına neden oldu. Osmanlılar doğu-batı arasında uzanan İpek ve Baharat Yollarına egemen olmalarına karşın, mal taşımacılığının artık çok büyük ölçüde deniz yoluyla yapılmasından dolayı, büyük vergi kayıplarına ve zarara uğradılar. Eski kervan yolları boyunca yaşayan halkın ve esnaf sınıfının işsiz kalması ve fakirleşmesiyle ülkede ekonomik sıkıntılar belirdi. Değişik dönemlerde Celali İsyanları adı verilen halk ayaklanmaları ortaya çıktı. Osmanlı ticaret gelirlerinin azalması ve Avrupa'da altının çoğalmasıyla ülke içinde "Akçe" yani para da değer kaybetti ve devalüasyonlar yapıldı. Bu durum halkı daha da fakirleştirdi.
OSMANLI'NIN GERİLEMESİ
Avrupa'da ortaya çıkan rönesans, reform ve coğrafi keşifler ortamını Osmanlı bir türlü benimseyemedi. Bu nedenle de bu ortamda gelişmiş olan bilim ve teknolojilere kendi topraklarında sahip olamadı. Değişime toplumsal yapının egemenleri direndi. Matbaa bile ülkeye ancak 1727 yılında girebildi. Batılılaşma hareketlerinin başladığı bu devire de Lale Devri dendi. Padişahı Sultan III. Ahmed bir isyanla tahtından indirildi, sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa paramparça edildi. Sonuçta Batının üretim ve düşünce sistemine uyum sağlaması engellenen halk kaybetmiş oldu. Zayıflayan ekonomiyle birlikte halk da, devletin merkez idaresi de, sonuçta herkes zayıfladı.
Yüksek ekonomik sistemler yüksek teknolojili silahlar da geliştirdiler. Düzenli ordularıyla savaş meydanlarında galip gelmeye başladılar. Ekonomisi savaş gelirleriyle dönen Osmanlılar ise her geçen gün daha da zayıfladılar. Fark daha da açıldı. Böyle bir durumda toprağını kaybetmek ise artık kaçınılmazdı.Kısır döngü içinde gitti koskoca imparatorluk. Ülke düzeni içindeki gücünü kaybetmemek için yenileşmeye direnen statükocu toplum kesimlerinin tekelinde parçalandı gitti.