Cumartesi mektupları (TAMAMI)
Önce geçen hafta için özür dileyelim. Eşim denize girerken yönetimin ihmalkarlığı yüzünden bir kaza geçirdi. Sol bacağına tam 37 dikiş atıldı ve biz özel hastane köşelerindeydik. Sizin mesajlarınızı, düşüncelerini yazamadık.
Bugün tanınan bir imza ile başlıyoruz. Yılmaz Dağdeviren’in bilmediğiniz bir tarafını aktaralım. TRT’nin eski Daire Başkanlarından emekli, sağlam karakterli bir Atatürkçü. Bu hafta Dağdeviren, “Ne oldu bize Türkiyem?” sorularına yanıt aramakta.
10 yıl sonra Türkiye
“10 yıldır terörün her gün artarak can aldığı bir ülkede İçişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Emniyet Müdürü; Başbakan, Cumhurbaşkanı %100 sorumlu oldukları ölülerin cenazesine gitmekten utanır ya istifa, ya da Japonya gibi ülkelerde intihar ederlerdi.
Psikologlar diyorlar ki: “Suçlular ya olay yerine, ya cenazesine ya da evlerine giderlermiş.”
Sorumluları görüyoruz da suçlular nerede acaba? (Silivri’dekiler olmasın?)
İngiliz Lord Curzon Lozan anlaşmasında İsmet İnönü’ye:”Bu verdiklerimizi almasını biliriz” demişti.
Almak üzere olmasınlar...”
Prof. Çakmak’a yanıt
Sayın Prof. Muhammet Çakmak AKŞAM Gazetesi’yle yaptığı bir söyleşide maksadını aşan sözler söylemişti. Sayın Lale Gürman Çakmak’ın sözlerini madde madde yanıtlıyor ve elbette YCHP konusunun iflasını ilan ediyor. Okuyalım:
“1- ‘Gülen hareketi Türkiye’nin bir büyük gücüdür!’ demişsiniz. Sanırım dil sürçmesi yaşadınız, çünkü bu hareket artık tüm dünyada bilindiği gibi, CIA’nın gücüdür, Türkiye’nin değil. Sizin gibi bir araştırma görevlisinin bu konuyu eksik araştırdığını düşünmek doğru olmayacağına göre; bu konuyu neden gerçek olmayan bir biçimde ortaya sürdünüz?
Hz. Peygamber’in sözlerini nakletmişsiniz,”Hakikatleri, doğruları söylemeyen dilsiz şeytandır”. Bu bağlamda, siz Sayın Muhammed Çakmak, dünyanın birçok ülkesinden kovulan Gülen okulları hakkında gerçekleri söylemediğiniz için, Hz. Muhammed’in tanımına uygun düşmüş olmuyor musunuz?
2- Söyleşinizde ileri sürmüşsünüz, ‘...Hıristiyanlara baktığınızda, Protestanlar, Evangelist’ler, Katolikler var. İslam’ın içinde de İslam’ı daha zarif yaşama, daha duygu boyutu ile yaşama bağlamında, insanlar kendi öznel yorumları etrafında kümelenebilirler. Bu hiçbir siyasiyi de ilgilendirmez.’ Şimdi bu durumda Müslümanlar da konuşlanmalarını Hıristiyanlara göre yaparak, onlardaki Protestanlık, Evangelizm, Katoliklik gibi Nurculuk, Nakşilik vb. olarak konuşlanmak zorunda mıdırlar? Sizce bu, Kuran’ın mantığına uygun mu? Uygunsa, Kuran’daki hangi hükümlerden anladınız uygunluğunu? Ve yine uygunsa, sizce Gülenci’ler İslam’ı, diğerlerine göre “daha zarif”, “daha duygu boyutu ile” mi yaşamaktalar? Bu zarafeti ortaya çıkaran, belirginleştiren, herkesin değil de yalnız Muhammed Çakmak’ın görebildiği nedir?
3-Söyleşide diyorsunuz ki, ‘YCHP dediğimiz, toplumla bütünleşme diye adlandırdığımız bu projenin gerçek mimarı Sayın Genel Başkandır, onun kendi iradesi ve kendi siyasi perspektifidir’. Sayın Çakmak, siz Akşam gazetesi ile bu söyleşiyi yaptığınızda CHP’nin YCHP’ye döndürülme çabaları ters tepmiş YCHP dımdızlak kalakalmıştı ortada. Siz onun için mi, “bu projenin gerçek mimarı Genel Başkandır” diye sorumluluğu sayın Kılıçdaroğlu’nun omuzlarına atıp, aradan sıyrılma çabasındasınız? Zaten sizin yakın geçmişiniz de çok ilginç: Siz de CHP’ye son zamanlarda “iliştirilmiş” olan bazıları gibi, ikbali önce ANAP’ta, olmadı DYP’de, yine olmadı AKP’de arayıp, yine de olmayınca bir şekilde CHP’de şimdilik oldurmuşsunuz.